Alternatif kelimesi, etimolojik yapısı itibariyle Latince’de “alternare+tiv” şeklinde birleşmiş, alternare kökünden oluşan bir kelimedir. Alternatif kelimesi anlamı itibariyle “sırasıyla değişen/ değişmek, seçenek, öteki, başka” gibi anlamlara denk düşen kelimelerin karşılığıdır. Hint-Avrupa dil ailesinde kullanılan bir kelime olup Türkçe’ ye Fransızca’dan geçmiştir.
Günümüzde alternatif kelimesi “seçenek” anlamında sıklıkla kullanılmakta olup birçok kelime ile bütünleşmiş bir kullanımı da vardır. Örneğin, alternatif akım, alternatif enerji, alternatif yol, alternatif yöntem vs…Bunlara ek olarak bir de alternatif tıp…
İnsanoğlu için alışkanlıklar ve gelenekler bilginin daima önünde olmuştur. İnsan bazı konularda ne kadar eğitim alsa da alışkanlık kazandığı dünyevi ilişkilerden kopamaz. Bu nedenle alışkanlıklar bir adım öndedir. Halkın bünyesinde bulunan halk hekimliği de buna dahildir.
Günümüzde modern tıbbın teknolojik ilerlemelerle birlikte yaygınlaştığı/geliştiği sisteme rağmen (kimilerince isimlendirilen) geleneksel, tamamlayıcı, alternatif olarak adlandırılan halk hekimliği, teknolojik imkanlar ne kadar gelişirse gelişsin milletin hafızasında barındırdığı bir ihtiyaçtır. Bir seçenek, ek ya da alternatif olarak değerlendirilse de bu süreğenlik devam etmektedir ve toplum bundan kopamamaktadır.
Töreli halk hekimliği, insanoğlunun var olduğundan beri yaşayan bir gelenektir. Bu gelenek içerisinde halkın kendi akidelerinde var olan sistemle ilgili Nebevi öğretilerin/ tedavilerin birlikteliği de vardır. Hz. Peygamber (sav), nebilerin sonuncusu ve aynı zamanda kendisinden önceki geleneğin de birleştiricisidir. Şöyle ki Hz. Peygamber (sav) bir yönüyle Nebevi tarafı temsil ederken diğer yönüyle beşerî tarafı temsil etmektedir. Bu sebepledir ki hem kendisinden önce gelmiş tabiplerin, nebilerin hem de kendi dönemindeki geleneğin/yapının kesişim noktasında bulunur.
Bugün “Modern Tıp” adı altında zikredilen bilim sürekli olarak Nebevi Tıbbı sorgulamakta (Allahualem açığını aramakta ya da güvenilir bulamamakta) bu sebeple de alternatif olup olmayacağını denetlemektedir. Şanında: “Resul size neyi getirirse onu alın sizi neden menederse ondan sakının.” (Haşr suresi 59/7) ve “İçinizden Allah’ın lütfuna ve ahiret gününe inananlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki Resulullah’ta güzel örnekler vardır.” (Ahzab 33/21-24) bulunan sevgililer sevgilisinin insani tarafı yaftalanmakta ve O’nun sözlerinin/fiillerinin (sanki) modern bilime ters düşürülmesi istenmektedir.
Halbuki 1400 yıl öncesinden verdiği öğütler, nasihatler, işaret ettiği hususlar, tutumlar günümüzde de aynı geçerliliğini korumaktadır. Bilimsel araştırmalarının ve teknolojinin günümüzdeki kadar gelişmediği bir toplumda sadece uhrevi tarafı değil dünyevi hastalıklara da reçete olan Efendimiz, aslında alternatif değil bilakis modern! tıbbın Nebevi tıbba alternatif olacağına dair sadece birkaç örnek vermek yerinde ve yeterli olacaktır. Bunlardan ilki herkesçe en bilineni (belki de en az uygulananı olabilir) insana hayat veren su örneğidir.
“Sizden biriniz ayakta su içmesin. Her kim unutur da içerse kusmaya çalışsın.” (Müslim/eşabir-118) “Eğer ayakta su içen kimse midesine verdiği zararı bilseydi içtiği suyu şüphesiz ki geri kusardı.” (Abdürrezzak, 10/427, hadis no: 19588) hadisleri apaçık birer örnektir.
Bilimsel olarak bugün hadislerin uygulamaya dönük yönleri incelendiği zaman açıkça görülmektedir ki insan midesinin ayakta ve oturur haldeyken farklı pozisyonları vardır. Ayaktayken sıvı gıda tüketildiğinde ya da su içildiğinde doğrudan doğruya on iki parmak bağırsağına gider ve su içerisinde bulunan mikroplar, zararlı bakteriler midede yok edilmeden bağırsaklara geçer. Bu nedenle bağırsak enfeksiyonu gibi hastalıklara sebep olur. Su ya da sıvı gıda otururken içildiğinde içilen sıvı gıda, eğik mideden geçer ve sudaki mikroplar mide asidine takılır. Burada arındıktan sonra on iki parmak bağırsağına geçmiş olur ve kolera, bağırsak enfeksiyonu gibi hastalıklardan da korunmuş olunur.
Yine suyu üç yudumda (yudumlayarak) ve üflemeden içmenin de gerekliliğinden hadis-i şeriflerde bahsedilmiştir. Bunun nedeni ise suyun, dil ve ağız bölgesinde tükürük bezleri tarafından daha fazla emilimi sağlanarak tükürük salgılanmasını sağlamaktır. Bu sayede anti bakteriyel, antioksidan olan tükürük üretilir. Ağızda bulunan tükürük oluşacak olan mikropların üremesine engel olur. Ancak yudumlanmadan içildiğinde tükürük bezleri çok az ıslatılmış olur. Ayrıca suyu içerken suyun içerisine üflemenin(nefes vermenin) zararı ise yine ağızda bulunan mikropların üflenen su vasıtasıyla vücuda girmesidir.
Ayrıca suyu içerken suyun içerisine üflemenin(nefes vermenin) zararı ise yine ağızda bulunan mikropların üflenen su vasıtasıyla vücuda girmesidir. Zira nefes alırken temiz havayı içine çeken insanoğlu, nefes verirken (üflerken) oksijence fakir karbondioksiti vücudundan uzaklaştırmaktadır. Bu yüzden su içerken suya nefes vermek vücudun sıhhati için zarar teşkil etmektedir.
Bir başka örnekte ise kedi-köpekler ve bunların salyası ile ilgilidir. Her haliyle ve sözüyle ümmetine rehber olan Efendimiz, köpekle alakalı: “Birinizin kabını köpek yaladığı zaman birincisi toprakla olmak suretiyle onu yedi defa yıkayınız.” (Tirmizi, 68) buyurmuştur. Kedi ile alakalı olarak da:“ O (kedi) pis değildir ancak o sizin etrafınızda çok dolanınızdır.”(İbn-i Mace,32) buyurmuştur. Bu hadisler ışığında mikroskop altında incelenen kedi ve köpek salyalarına bakıldığında bunların birbirinden çok farklı olduğuna şahit olunmuştur. (https://www.youtube.com/shorts/D0U4BJkkqk4)
Hz. Peygamberin (sav) hayatında günlük yaşamdan uykuya, yeme-içme adabından tuvalet temizliğine kadar hayatın her alanına dair tavsiyeleri ve işaretleri geçerliliğini korumaktadır.
Bir başka örnek ise bal ile ilgilidir. Bal yaratılışı itibariyle ilahi bir vahye dayanması bakımından önem arz etmiş bir yiyecektir. Kur’an’da : “Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları kovanlardan kendine evler edin! Sonra her türlü üründen ye de Rabbinin sana müyesser kıldığı yollara çık. Karınlarından, çeşitli renklerde bir şerbet çıkar ki, onda insanlar için şifa bulunur. Düşünen bir topluluk için bunda bir âyet vardır.” (Nahl, 68-69) zikretmiştir. Bu nedenle başta efendimiz olmak üzere bütün tabipler bal şerbeti ve balla birlikte yapılan karışımlarda baldan doğrudan ya da dolaylı olarak faydalanmışlardır. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Bal şerbetinden daha üstün bir ilâç bulunmaz.” (El-Menavî, Feyzül Kadir, V, 454) Başka bir hadiste ise şöyle buyrulur: “Böbrek sancısı, böbrekteki sinirdendir. Hareket ettiği zaman sahibini hasta eder. Bu hastalığı ılık su ve bal şerbeti ile tedavi ediniz.” (Hâkim, Müstedrek, Tıp IV. 405: Heysemi, Mecmau’z Zevâid, Beyrut 1982, V,87) Ayrıca yine başka bir hadiste bal ve balın tedavi usulüyle ilgili olarak da “Her kim, her ay üç gün aç karnına bal şerbeti içerse; felç, cüzzam ve abraşlık gibi hastalıklardan korunmuş olur.” (Fethu’l Kadir, VI, 220) buyurarak balın kıymetini bildirilmiştir.
İşte! Sadece birkaç örnekte bile görüldüğü üzere Nebevi tıbbın geleneksel ya da alternatif olarak değerlendirilmesi düşüncesi yanlıştır. Nebevi tıbbın dışındaki her şey Tıbb-ı Nebeviye alternatif olmalıdır.
2020 yılında dünyayı kasıp kavuran COVİD-19 hastalığı için çare yine sünnet-i seniyye olmuştur. Efendimiz Aleyhisselam’ın; “Bir yerde veba hastalığının olduğunu işitirseniz oraya girmeyin, bulunduğunuz yerde veba var ise oradan kaçarak çıkmayın.” hadis-i şerifi Modern tıbba destek olmuş ve hayat kurtarmıştır.
Hasıl-ı kelam bilimsel olarak tasnif edilen açıklamaların her birinin 1.400 yıl önce söylenmiş olduğu görülmektedir. O’nun mükemmelliğini ve kıymetini anlatmak için yeryüzündeki tüm kalemler dile gelip yazıya dökülse de yine eksik kalır. Özden önce sözü söyleyen kâinatın sevgilisine salat ve selam olsun.