Töreli Halk Hekimliği
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.
Muhibbî
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
İnsanlığı yoktan var eden, her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan, “Şâfî” ismiyle cümle mahlukata şifâ/devâ olan âlemlerin sahibine hamd ve onun biricik sevgilisi tabîb-i kulûb Habib-i Kibriya (sav)’ya salat ve selam olsun.
Kâinatın serveri ve kalplerin/kalıpların şifacısı Cenab-ı peygamber aleyisselam bir hadisinde şöyle buyurmuştur:
“Beş şey gelmeden önce, şu beş şeyin kıymetini bilin: İhtiyarlık gelmeden önce gençliğin, hastalıktan önce sağlığın, meşguliyetten önce boş vaktin, fakirlikten önce zenginliğin, ölmeden önce hayatın.” (Buhârî, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25)
Vücut, Allah (cc) tarafından insanoğluna verilmiş bir nimet ve aynı zamanda emanettir. Bu emanete sahip çıkmak gerekir. Emaneti hakkıyla ifa edebilmek ve yeri geldiğinde layıkıyla teslim edebilmek için Allah yeryüzüne tabiri yerindeye -kullanma kılavuzları- göndermişlerdir. Bu kılavuzlar sadece Allah’ın emir ve buyruklarını ileten bir tebliğci değil aynı zamanda ruhu ve bedeni de tedavi eden birer hekimdirler.
Çağımızda gelişen teknoloji ve bilimle eş değer olarak artan çeşitli hastalıklar neticesinde ilaçlar bulunmakta ve bunlara karşı tedaviler geliştirilmektedir. Tedavi olarak verilen reçeteler ve hastalıklar için yazılan ilaçların çoğu kimyasal içermekte ve bir hastalığı iyileştirse bile başka bir yerden vücuda çeşitli zararlar vermektedir. İnsan vücuduna zararlı olduğu için halk, zararsız olan doğal ilaçlara ve terkiplere yönelmişlerdir.
Bu noktada töre ve halk hekimliği önemli bir konuyu ihtiva etmektedir. Töre bilindiği üzere hakikati, düzgünlüğü ve doğruluğu ifade eden bir kelimedir. Töreli ise öze/töze uygun, hakikate bağlı ve köklü bir anlamı ifade etmektedir. Bu haliyle bütün beşerî, şer’i, örfi, ahlaki, ictimai, siyasi, tıbbi vb. ilimlere töreli merceğiyle bakmak yerinde ve isabetli olacaktır. Çünkü törenin özü mutlak hakikat sahibi Hz. Allah ve ondan sonra yeryüzündeki temsilcisi Hz.Âdem takip etmektedir. Bu silsile içerisinde bakıldığı zaman insanlığın içerisinde olan bu ilimler ve bilgiler bu dönemde başlamıştır.
Halk Hekimliği de töreli bir hakikat olması sebebiyle Modern tıbbın bugün farklı isimlerle zikrettiği (alternatif tıp, geleneksel tıp, tamamlayıcı tedavi) halk hekimliğini aslında töre çatısı içerisinde zikretmek yerinde ve uygun olacaktır.
Yüzlerce hatta binlerce yüzyıldır toplumun hafızasında vücut bulmuş olan bu geleneği doğru ve yerli yerinde anlamak gerekir. Çünkü bugün modern tıp bilimsel ve teknolojik anlamda büyük atılımlara imza atmışlardır ancak insanlık halen Uzak Doğu, Çin, Hint, Aztek ve Maya gibi toplumların kültürlerinde bulunan beden ve ruh sağlığını korumak adına tedaviler araştırmakta ve bulmaktadır.
Yeryüzünün neresine gidilirse gidilsin bu uygulamalar görülmektedir. Modern tıbbın halkın nezdinde tedavi edemeyip -halk hekimliği- adını verilen geleneksel halk inançlarını elbette ki töreli bağlamda ele almak doğru olacaktır. Çünkü insanlık ilk insan ve ilk tabip, aynı zamanda beşeriyetın babası olan Hz. Adem ile ve onun nesliyle başlamış devam etmiştir. Bu açıdan bakıldığında bütün peygamberler tabiptirler. Örneğin Hz. İsa cüzzam hastalıkları için şifa olmuştur, hasta insanları iyileştirmiştir, onların normal tabiplerin yanında ilahi bir bir tarafı olsa bile bunu hekimlik adı altında yürütmüştür ve yine Lokman peygamber, “hekimlerin babası” olarak kabul edilir.
Efendimize gelindiğinde ise kendisinden önce gelen nebilerin ve yaşadığı toplumun kullandığı ilaçlar ve tedaviler onda birleşmiş, onunla birlikte tıp bir gelişme ve değişme yaşamıştır. Çünkü tıbbı nebevî bir yönüyle sünnete (uygulamaya) dayanırken diğeri tarafı ilahi yönünü tesis etmektedir. Hz. peygamberin hadisleri okunduğu zaman onun iyi bir hekim ve şifa kaynağı olduğu görülmektedir. Sadece insalara karşı tebliğ görevi yürütmemiş, ümmetine adeta bir kılavuz olmuştur. Hadislerinin bir kısmında genel tıp konularına dair, bir kısmında koruyucu hekimliğe dair ve bir kısmında ise tedavilere yönelik tarifler bulunabilmektedir. Bu tönüyle onun devamında gelenler de (hukema-i müteahhirinler) nebevî tıp ölçüsünde hekim olmuşlardır ve ölçüyü buna göre kurmuşlardır.
Kuran’da:“Beni yediren ve içiren O’dur, hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.” (Şuara Suresi,79-80) buyrulur. Aynı şekilde efendimiz aleyhisselam da bir hadis-i şerifinde: “Tedavi olun. Çünkü Yüce Allah her hastalıkla birlikte şifasını da yaratmıştır. Ancak bir hastalık müstesna, o da ihtiyarlıktır.’ buyurdu.” (Tirmizi, Tıp;21) buyurmuştur. Hiçbir hastalığın/marazın çaresiz olmadığını bildiren bu iki temek kaynak, aslında töreyi ve halk hekimliğinin temelini oluşturmaktadır. Bu noktada Töreye ve töreli halk hekimliğine dayanarak tedavi/çare bulmak yerinde olacaktır.
Günümüze gelindiğinde ise yeni adıyla töreli halk hekimliği ya da diğer adıyla halk hekimliği -halkın kırmızı çizgisinin- dışına itilerek kocakarı ilaçları, geçmez yöntemler gibi söylemlere maruz kalmıştır. Ancak geleneğin ve törenin içerisinde yoğrulmuş bu uygulamalar yüzyıllar boyunca insanların en tabîi yöntemleri olmuştur.
Ne mutlu töresini bilene ve törede olana. Ne mutlu, yolu kalplerin şifası ve gönüllerin miracı edendimizden geçenlere. Selam kainatın efendisine, onu sevenlerin ve onun yolunda olanların üzerine olsun.
Zinnur Akkaş