İyi niyet, toplumsal uzlaşmanın ilacıdır. Birlikte yaşamanın olmazsa olmaz kuralı hangisidir, diye soracak olursak şüphesiz cevabı “iyi niyet” olacaktır.
Kötü niyet ise sinsi bir yılan gibi köşede bekler. Zehrini bileyerek avını gözetler. En zayıf, en savunmasız anında saldırıya geçer. Peki kime saldırır dersiniz? Şüphesiz sahibine…
Evet, sahibine. Çünkü kötü niyet, önce sahibini zehirler, sonra karşı tarafa sirayet eder. En nihayetinde salgın bir illet gibi toplumun solunum yollarını enfekte eder.
Buradan hareketle; iyilik ve kötülük üzerine düşünmek gerekirse, her ikisinin aynı bünyede yaşayan kardeşler olduğunu söylemek mümkün. İrade hangisini harekete geçirirse o, ön plana çıkar.
İyilik, insan hayatını kolaylaştıracak pek çok argümanı barındırır içinde. “Vahşi hayvan tuzakla, insanoğlu iyilikle avlanır.” der Sadi Şirazi. Bundan daha iyi kolaylık mı olur. Avlamaktan kasıt insanı kazanmak, gönlünü hoş etmekse Sadi’ye katılmamak mümkün değil.
Kötülük ise sahipsizdir bir anlamda. Kimse kolay kolay kabul etmez kötülük yaptığını. Tolstoy bunu şu veciz ifadelerle dile getirmiş:
“Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder ama hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez.”
Dünyanın gidişatına bakınca iyiliğin öncül olduğunu söylemek oldukça zor. Kötülük ise yine sahipsiz. Bu sebepledir ki hatasını kabul eden, yaptığı kötülüğün farkına varıp düzeltmeye çalışan insanlar çok değerlidir benim gözümde.
Hatasını kabul etmek, utanma duygusunun varlığına işaret eder. Utanabilen insanların varlığı, tepetaklak kötülük çukuruna yuvarlanan insanlığa bir umut ışığı olabilir belki de.
Bu zamanda kötülük yapmamak da büyük bir iyilik sayılır aslında. Bana sorarsanız en büyük iyilik, bünyemizde var olan kötülük nüvesini kabul edip onu dizginlemektir. En azından, zinciri kaçırdığında,yeniden bağlamayı yani hatasını telafi etmeyi bilmektir.
Kötülükten uzak, iyiliğe yakın olmak dileğiyle…
İzzet Irmak
#denemeler