
Allahuekber!
Ve ya Beşşar! Men dakka dukka.
Bu zaferde katkısı olan tüm mücahitlerin, yürekleri titreye titreye evlerinde dua eden Ümmet-i Muhammed’in ve özgür Suriye halkının zaferi kutlu olsun.
Çok başka sabahlara uyanıyoruz. Bugün bambaşka bir gün. Yemin ederim gökyüzü bile daha parlak. İçim kıpır kıpır. Ümmetin yüzü gülüyor daha ne isteriz.
Tabii ki her an her şey olabilir bir ölüm sessizliği var temkinli olunmalı ama kendimizi tutabilmek mümkün değil.
Bu coğrafyada doğmamız hasebiyle nasıl bir vatanın yok edilmeye çalışıldığına yakinen şahit olduk, onları vatanımızda ağırladık ve (vicdan sahipleri olarak) acılarına ortak olmaya çalıştık. Şimdi ise bir ilki yaşıyoruz. O vatansız bırakılmaya çalışılan çocuklar büyüdüler ve kendilerine analarının ak sütü kadar hak ve helal olan topraklarını geri aldılar. Bu sefer sadece ses olmak isteyen değil, hak ettiği şekilde haklarını söke söke alanlarız. Zulmü kırıp geçenlerdeniz.
Gerçekten umutsuzluk olmamalıymış, gül de açarmış bülbül de ötermiş.
Göl kenarında düşlediğimiz nehirlerden birine ulaştık, umutta varmış, zaferde. Aklımda bir sürü ihtimal var. Aslında hep var ama şimdi daha kuvvetli. Filistin, Doğu Türkistan ve zulüm altındaki tüm o coğrafyalar…
Halep benim umuduma can suyu oldu. Artık benim için umut demek, Halep demek. Benim ve jenerasyonumun şahit olduğu ilk fethi, hak mücadelesinde ilk zaferi. Zalimin ilk hüsranı. Şimdi, elimiz kolumuz bağlı zulmü kınamak için, dualar etmek için toplandığımız o meydanlarda inşallah zafer kutlayacağız. 10 gün önce böyle bir zafere, böyle bir sabaha uyanacağımızı söyleseler inanmamız mümkün değildi. Ama unuttuğumuz şey Allah’ın sadece ol diyeceği ve olacağı. Kalbinde Allah nuru taşıyan herkesin Allah rızası için haklarını alma mücadelesinde olacağı, bu uğurda yaşayacağı ve bu uğurda öleceği. Her gitmek zorunda kalanın bir gün geri geleceği.
Aslında Suriye’nin yaşadığı acılardan, kadınların nasıl tecavüze uğramamak için intihar fetvası istediğinden, Suriyelilerin oradan kaçarken yaşadıkları zorluklardan, küçücük bedeni karaya vurmuş Aylan bebekten, kaçabildiklerinde yaşadıkları o ırkçılıklardan, mülteci oldukları için denize gitmeyi bile onlara hak görmeyip yardımlarını kesenlerden, tek mutlu günlerini onlara zehir edenlerden, siyasi çıkarlar için halkı ırkçılığa yönlendirip birkaç kişinin hatasını bütün bir millete yıkanlardan, bu yüzden güzel ülkemde sokaklara çıkıp küçücük suçsuz sabilerin evlerini taşlayıp kafasını yaranlardan, en rezil işlerde bu insanları köle gibi ucuza çalıştırıp sonra “bunlar da gitsin ekonomiyi mahvediyorlar” diyenlerden, ceplerini o haram paralarla doldurup “parti” videoları yayınlayarak Esed rejimi destekçiliği yapan soysuz gazetecilerden, evlerine döndüklerinde öldü sandıklarıyla gözyaşları içerisinde kavuşanlardan, yaşıyor sandıklarını gittiğinde bulamayanlardan, yıllarca hapishanelerde haksız yere akıl almaz işkenceler görenlerden, artık kolu bacağı olmayan birer gazi olanlardan, 13 yılda öldürülen 400 bin kişiden, yurdundan edilen 10 milyon insandan ve bu davada onurlu bir şekilde savaşıp şehit olanlardan uzun uzun bahsetmek istiyorum. Ama bugün sadece mutluluk ve umut hakkında yazmak istiyorum. Ya da biraz bahsetmiş bulundum bile. Bunlardan bahsetmeden Suriye hakkında konuşmak Suriye’yi eksik bırakmak olmaz mıydı?
Evet bu acıların fiziksel ve psikolojik olarak hiçbiri geri döndürülemez ama onlar için onarma ve yeniden dirilme vakti. Yaralarını birlikte saracaklar ve biz de olabildiğince destek olacağız. Rabbim bizi ensar olarak imtihanı geçmiş olanlardan eylesin.
Surda bir gedik açıldı. İlk tohum. Devamının Filistin ve Doğu Türkistan’da gelmesi duası ile…
İrem Arısoy