Töredeki Mûsıkî yâhut Müzikteki Töre
Tüm san‘atları birbirine bağlayan iki töreli unsur var; bunlardan biri “dil”, diğeri ise “âhenk”tir… Dilsiz san‘at eserleri nasıl lâl iseler, derûnî bir âhengi işittiremeyen san‘at eserleri de ölü sayılırlar… Mîmârîdeki âhenk, şiirdeki âhenk, hüsn-i hattaki âhenk, tezhipteki âhenk… Bütün bu töreli san‘atlar, denilebilir ki, hep derûnî ve tek bir mûsıkînin tezâhürleridir…
Bâzı insanların, mûsıkîyi / müziği bir ibâdet tarzı olarak görmesinde bir hakîkat hissesi vardır, mutlakâ… Bu hissenin bizi töreli hakîkatlar alanına taşıyacağı ise muhakkaktır…
Bu meyanda, yıllardır aklıma takılır durur şu sorular; kime sorduysam, hangi kitâba danıştıysam cevâbını söylemediler; ama, müzik söz konusu oldu mu hâlâ en mühim suallerdir aklımı kurcalayan:
-
- “Kun! (Ol!)” (Yâsîn / 82) emri acabâ hangi notanın hangi perdesinde, yâhut hangi makâmda bir emir sözü idi..?
- Zerreden küreye, habbeden kubbeye âlemler hangi makâmda dönerler; yâni, âlemlerin devridâimindeki gizli ses, hangi makâmdadır..? Hücrelerin dönüş makâmı hangisidir; Arz’dan Arş’a her bir feleğin dönüş makâmı hangisidir..?
- “Elestu bi-Rabbikum? (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)” (A‘râf / 172) hitâbı, acabâ rûhlara hangi makâmda seslenmiş idi..? Bu suâle cevâben bütün rûhların –belki de koro hâlinde– söyledikleri “Belâ! Şehidnâ! (Evet! Şâhid olduk!)” (A‘râf / 172) sözü hangi makâmda idi..?
- Cebrâîl –aleyhisselâm-, hangi âyeti acabâ hangi makâmda Resûlullâh –aleyhissalâtuvesselâm– efendimize tenzîl ve teblîğ etmiş idi… Yâhut, “İkra’ b’ismi Rabbike’llezî halak! (Seni yaratan Rabb’inin adıyla oku!)” (Alak / 1) âyetiyle başlayan ilk beş âyetin makâmı ne idi..? Cebrâîl ile Resûlullâh, Kur’ân-ı Kerîm’i acabâ hangi makâmda mukâbele ediyorlardı..?
- Güzel sesli Dâvûd –aleyhisselâm– Zebûr âyetlerini yâhut mezmûrlarını/neşîdelerini acabâ hangi makâmda dile getiriyordu; seher vakitlerinde kuşlarla birlikte acabâ hangi makâmda niyâz ediyordu..?
- Bilâl-i Habeşî –radıyallâhuanh– hazretlerinin ilk ezânının ilk “Allâhu ekber”i, mü’minleri acabâ hangi makâmda mescide çağırmış idi..?
- Sükûn yâhut sükût, acabâ hangi makâmdadır..?
Bu sorular kafamda dönedursun; bugün bir hakîkatla tanışmış ve aydınlanmış oldum… Latince kelimelerden kısaltmalar yoluyla meydâna getirilen nota heceleri, muhâtaplarına töreli ve ezelî hakîkatları telkîn ediyordu…
İlkokulun başından lisenin sonuna kadar tüm sınıflarda müzik dersi almıştık, ama hiçbir öğretmenimiz bu hakîkattan bahsetmemişti… On yıl do-re-mi-fa-sol-la-si-do notalarını bir papağan misâli tekrâr etmiştik; ama bir kez olsun bu notaların ne anlama geldiğini bize söyleyen çıkmamıştı… Âh o öğretmenler, âh o işin hakîkatını öğretmeyenler… Neyse..!
Acabâ, bu notaların anlamları neydi..? Belki de çok gecikmiş bir merakla bugün bu soruya cevap aramanın peşine düştüm… Bulabildiğim cevaplarla âdetâ mesrûr oldum… Şöyle ki:
DO ⇐ [Dominus] ⇒ “Mutlak Yaratıcı / Tanrı / Allâh”…
RE ⇐ [Rerum] ⇒ “Arz / Maddî Varlık”…
Mİ ⇐ [Mireculum] ⇒ “Mûcize”…
FA ⇐ [Familias Planetarium] ⇒ “Gezegenler Âilesi / Güneş Sistemi”…
SOL ⇐ [Solis] ⇒ “Güneş”…
LA ⇐ [Lactea Via] ⇒ “Samanyolu / Boşluk / Fezâ”…
Sİ ⇐ [Siderae] ⇒ “Gökler / Felekler”…
DO ⇐ [Dominus] ⇒ “Mutlak Yaratıcı / Tanrı / Allâh”…
Ezelî-ebedî töre dâiresinde bu notalar insanlara neyi teblîğ ediyorlardı, birkaç madde ile yorumlamaya çalışalım:
-
- el-Hâlık olan Allâh, mûcizevî yaratma ve türetme fiilinin eseri olarak, yeri, gökleri, samanyolunu / boşluğu, güneş sistemini, gezegenler âlemini, –yâni her şeyi– yarattı…
- DO’dan gelir, her ses, DO’ya döner; Allâh’tan gelir, her şey, Allâh’a döner: “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci’ûn. (Şüphesiz, biz Allâh’â âidiz ve muhakkak O’na dönücüleriz.)” (Bakara / 156)…
- “Halaka’s-semâvâti ve’l-arz… (Gökleri ve yeri yarattı…)” (Yâsîn / 81)… “Ve ileyhi turce‘ûn… (Ve O’na döndürüleceksiniz…)” (Yâsîn / 83)…
- Mûsıkî yâhut müzik, fıtrat ve hilkata doğrudan taalluk eden bir san‘at dalıdır… Mûsıkî, kevnin ve kâinâtın dilidir; müzik, kevn ü fesâdın, yâni oluş ve bozuluşun dilidir…
Töre’nin dili yoktur, diyelim, hikmetin dilidir o… Zîrâ, kadîm olan her bilgi, her düşünce ve her yorum törelidir… Kimi zaman Latince’dir, kimi zaman Yunanca’dır, kimi zaman Arabca’dır; ama, her zaman Türkçe’dir töre…
Mûsıkî, her zaman törelidir; töreyi terennüm eden müzik ise, muhâtabını her zaman hakîkata taşır ve Hakk’a ulaştırır…
Do-re-mi-fa-sol-la-si-do seslerini, hecelerini ve notalarını yaratan Allâh’a sonsuz hamd ü senâlar olsun… Yukarıdaki suâllerimin cevaplarını, artık bir nebze de olsa idrâk edebiliyor gibiyim…
Selâmet ve letâfetle…
Abdülkadir Dağlar