EdebiyâtTöreli Yazılar

Üstad Sezai Karakoç’a Dair (1933-2021)

Orhan ALİMOĞLU

Üstad Sezai Karakoç’a Dair

(1933-2021)

Orhan ALİMOĞLU

Divan sahibi Erzincanî Salih Baba:

“Bu halkın çoğu kâl ehli

Olupdur hem vebal ehli

Gayet azdır kemâl ehli

Derdine derman ara bul

Bir kâmil insan ara bul”

der bir nutk-u şerifinde. Sezai Bey çok erken yaşlarda “Gökyüzünden haberdar” olmuş bir zat. İslam’ın izzetini lezzetini şerefini zevkle idrak etmiş ve kendisini o davayı takiple vazifeli kılmıştır. “Arayışı” sebebiyle derinlemesine okumaya, hem-dert bulmak maksadıyla yazmaya erken başlamıştır.

Müstağni ve mütefekkir bir hayat yaşamış, birçok kabiliyetli ve dertli insanın dikkatini çekmiştir. Daima kitap sünnet çerçevesinde kalmaya dikkat etmiştir.

Rasim Özdenören Ağabey İstanbul Hukuk’ta talebe iken Sezai Bey ile münasebetleri geliştirmiş, yazdıklarını yayınlayacak mecra arayışında olmuşlar.

Kendilerinin henüz müstakil dergi gazete çıkaracak maddi imkanları yoktur. İstanbul’da Maraşlı bir işadamının şirketinin tanıtımı ve reklamı için yayınladığı bir dergi varmış. Rasim Bey, Sezai Bey’in yazılarının bu dergide neşri için konuşmaya gelmiş. Ancak bu işadamı siyasi yönden diğer mahalleye mensupmuş. Bunu Sezai Bey’e söylediğinde “Ama biz Müslümanız, onlar bizim fikirlerimizi yayınlamak ve yaymak istemez” demiş.

Daha sonra üstad Necip Fazıl, Büyük Doğu’yu neşre başlar. Bir müddet sonra da Sezai Bey’in Diriliş Dergisi (1960) yayınlanır. Her iki dergi de birer mekteptir. Pek çok insana nefes verir ve nefes aldırır.

Sezai Bey’in yayınladığı üç kitaptan biri Yunus Emre, diğeri Mehmed Akif, üçüncüsü Genç Müslümana Öğütler adıyla sadeleştirilen Muhyiddin İbni Arabi’nin Adabü’l Mürid isimli eseridir. Bu kitap M. Cemil müstearıyla Bedir Yayınlarından çıkmıştır. İlk iki kitap Diriliş yayınıdır. Mezkûr 3 eser Üstad Karakoç’un idrak irtifaını da gösterir. Kapsama alanı cihanşümul olduğundan 2020 yılı Ramazan ve Kurban Bayramı mesajındaki ifadelerinde rütbe-i bâlâsını gösterir:

25 Mayıs’ta yayımladığı Ramazan Bayramı mesajında:

“Doğusunda, batısında ve kuzeyinde, yani tüm çevresinde, İslâm Varlığı ve Medeniyetini yanlış tanıyıp ortadan kaldırmak isteyen güçlerin kuşatışı gittikçe daralıp sıkılaşırken, bu güçler daha çok yıkıcı ve vurucu hâle gelirken, İslâm Ülkesindeki dağınıklık ve derlenip toparlanamayışın, kendine gelemeyişin, yeniden doğuşu gerçekleştiremeyişin sürüp gitmesi, acılarımızı ve utancımızı kat kat arttırıyor.

1 Ağustos’ta yayımladığı Kurban Bayramı mesajında da

“Her vesileyle söylediğimiz gibi bir kere daha belirtelim ki, Müslümanların çağımızdaki dağınıklıkları ve sahipsizliklerinin giderilmesi için, İSLÂM MİLLETİ, İSLÂM ÜLKESİ, İSLÂM DEVLETİ ve İSLÂM MEDENİYETİ kavramlarının en geniş, en kapsamlı anlamlarıyla işler hale getirilerek, BÜYÜK İSLÂM BİRLİĞİ’nin kurulması ideali, ruhlarda diriltilmeli ve bu idealin gerçekleştirilmesi için de ne gerekiyorsa yapılmalıdır. İSLÂM dünyasının kurtuluşu bu atılımla mümkündür. Aksi, esaret ve köleliktir.”

diyecektir.” (S. 82)

Sadık ve vefakâr dostu Mustafa Kirenci’nin neşrettiği Sabah Yıldızı adlı kitaptan üstadı anlayıp istifade edenlerin çoğalması maksadıyla nakiller yapıyoruz:

“Sezai Karakoç’u anılarla sınırlamak, beni 55 yıl önce Mülkiye’nin salonunda bir sıraya oturduğumuz günlere götürüyor. O hep kendinin gerisinde durmayı seven, insan gönül gözüyle bakan bir ozan oldu, belki de Cemal Süreya’dan önce tanıdım onu. Ama bir ozanı gerçekten tanımak, onun şiiriyle, düşünce dizgesiyle örtüşen kişiliğini değerlendirmeyi gerektirir. Hele düşündüklerini yaşama biçimi hâline getirmiş bir ozansa o yaşama biçiminin şiirlerine nasıl yansıdığını da anlamaya çalışmalıdır”… (S. 352)

(M. Ş. Onaran, Kültür Bak. Sezai Karakoç Kitabı, Ank. 2010.)

“Türk Şiiri 18. yüzyıldan bu yana zannedersem iki ana damar üzerinden akar: Biri Nedim, Yahyâ Kemâl, Attila İlhan üzerinden uzanan dünyevi “muzafferiyetçi” (triomfalist) damar; öbürüyse Şeyh Galib, Ahmet Hâşim ve muhtemelen Sezai Karakoç üzerinden gelen daha bir mâneviyatçı “mütefekkirâne” (komplantatif) damar”… (S. 355)

(Yağmur Atsız, Star Gazetesi, 15 Nisan 2011.)

“Karakoç’un Türk şiir okurundan ve kültür hayatından hak ettiği ilgiyi gördüğü söylenemez. Bu durumun pek çok sebebinden bahsedilebilir. Ama bence iki önemli sebep vardır. Birincisi Karakoç’un fikri kimliği diğeri ise onun tutumunun kimilerince kısa vadeli hesaplarla ucuzca harcanmak istemesidir. Ama o bütün bunların farkında bir şair olarak ne medyaya, ne mirasyedi siyasetçilere, ne de sanatını kısa zamanda gösteriye, çıkara dönüştürmek isteyenlere aldırmadan eserlerini vermeyi sürdürüyor. Kimi zaman geliyor ki susması bile anlamlı bir konuşmaya dönüşüyor…” (S. 409)

(Mustafa Özçelik, Medeniyetin Burçları S. Karakoç 2016.)

“İslam kitabı bir meydan okumayla açılır. Şair “Allah katında din yalnız İslam’dır” ayetini hatırlatarak diğer inanış ve ideolojilere karşı çıkar. Bu radikal muhalefetin iki temeli vardır. Bir İslam’a olan bağlılığıdır. İkincisi Hıristiyanlık, Yahudilik ve Taoculuk gibi inanışların da sosyalizm, kapitalizm gibi siyasetlerin de insanlığı duçar olduğu krizden çıkaracak potansiyele sahip olmadıklarını düşünmesidir.”… (S. 417)

(Hakan Arslanbenzer, Fayrap Dergisi Sayı: 84, 2016.)

“… Sezai Karakoç Bey’in “İslâmın Dirilişi” kitabının toplatmak* şöyle dursun yaymak, okutmak ve genç mütefekkir-şairimizi alkışlamak ve tebrik etmek lâzım gelir.

“İslâmın Dirilişi”nin Ötüken Yayınları tarafından yapılan baskısından sonra 17 Ekim 1967’de Prof. Sulhi Dönmezer, Prof. Sahir Erman ve Prof. A.Önder’den oluşan bilirkişilerin, verdikleri rapora göre eser 163. maddeden toplatılır.”… (S. 174)

(Hâce Münevver Ayaşlı, Yeni İstanbul Gaz., 29 Ekim 1967.)

“Karakoç’un…ölçülü, içten, efendice bir şiir olan “Balkon”u gerek şiir gerek nesir yönünden kim “anlamsız” bulabilir?”… (S. 169)

(Attila İlhan, Dost Dergisi, Aralık 1957.)

“Sezai son devirde kendine özgü değil, cümle işin mürtefi bir noktadır. Doruk’tur. “Yeniden Dirilme” dir. Kıyam’dır. Davet’tir ve Davet’e icabettir. Sahabe ahlâkı üzredir.”… (S. 185)

(Fethi Gemuhluoğlu, Yeni Sanat Derg., Sayı:5 . 1974.)

“1979’da bir dergi daha yeniden yayınlanmaya başladı: Diriliş. Her zamanki gibi Sezai Karakoç çıkarıyor. Edebiyatımızı izleyenler onu daha çok şair olarak tanırlar. Oysa onun bir de dergicilik ve yazarlık yönü vardır ki önemlidir. Karakoç kimi zaman Necip Fazıl Kısakürek etkisinde gözükse de onu aşan bir kimliğe sahiptir. Şiirlerinde egemen olan mistiklik, yazılarında İslâmın özüne doğru dinsel bir yöneliş olarak belirir. Dirilişde ilginç edebiyat incelemeleri, çeviriler, kitap tanıtmaları, dergiler arasında gibi yazıların yanında çeşitli şiirleri de okuyabiliyoruz.”… (S. 196)

(Arslan Kaynardağ, Somut Dergisi, Sayı:13, Ocak 1980.)

“Sezai Karakoç gerçekten de çok önemli bir şair (Bir bakıma Cemal Süreya’nın babasıdır bence). Garip bir biçimde o da hiçbir biçimde mülkiyete ilişmemiştir. Müslüman şairlerden sayılıyor. Elin değerse şiirlerine bakabilirsen sevinirim. Yani sıkı bir şiir’in öncülerindendi…” (S. 207)

(Ece Ayhan, Doğan Kemancı’ya yazdığı 29 Temmuz 1988 tarihli mektuptan.)

“Herkesin bol bol İslam’dan söz edip, iş Türkiye’nin sorunlarına somut çözümler üretmeye geldiği zaman nedense dilsiz kesildiği (tabii ki istisnalar var) İslami kesim içerisinde, en azından 147 maddelik bir programa sahip olan DİRİ-P’nin ayrıcalıklı bir yeri var.”… (S. 211)

(Ruşen Çakır, Ayet ve Slogan, Metis Yay., 1990.)

“Alınyazısı Saati’nde bir bölüm vardır ki şair burada artık, sesleneceği bir insan kalmamıştır da, gözlerini uyku tutmadığı o gecelerden birinde sabaha karşı sabah yıldızıyla konuşmaktadır. Bu bölümdeki şiirler, Mehmed Akif’in Bursa’nın Yunanlılarca işgali üzerine yazdığı ve bülbülle söyleştiği “Bülbül” şiirini hatırlatmaktadır. Büyük bir duygu coşkunluğunun, lirizmin sel gibi akıp gittiği bir şiir bölümüdür bu. Tekrar ve tekrar okunması gereken.”… (S. 212)

(Osman Sarı, Zaman Gaz., 24 Mart 1990.)

“İlk şiirlerindeki mistik hava giderek yoğunlaşan Sezai Karakoç, yazılarıyla da İslamcı görüşün başlıca kuramcılarından oldu.

İslamcı, mistik düşünceyi modern şiir akımı ögeleriyle yansıtan, bu özelliğiyle İkinci Yeni Şiiri içinde ve günümüz şiirinde özgün bir yeri olan şairdir.”… (S. 214)

(Ataol Behramoğlu, B. Türk Şiiri Ant., Sosyal Yay., 1991.)

“Diriliş Partisi Genel Başkanı Sayın Sezai Karakoç, “Aydın!.. Aydın!.. Aydın!..” diye feryat etmektedir. Çünkü o bir milleti aydınların yönettiğini, yönlendirdiğini gayet iyi bilmektedir… Yayınladığı bildiriyi okuyunca boş kafayla siyaset yapmanın havanda su dövmeye benzediğini çarpıcı bir şekilde anlıyoruz. Dünya siyasetindeki yerimizi tayin etmek, tarihimizi ve Batı’nın tarihini iyi bilmek, değişik medeniyetlerimizi tahlil edebilmekle mümkündür… Sezai Karakoç çapında insanlar bir Batı ülkesinde yetişirse, medya onu halkla yüzyüze getirmeyi, fikirleriyle kalabalıkları yoğurmayı millî ve insanî görev bilir. Ama bizim tirajı yüksek basınımız, ülkemizin gündeminin tayininde etkili olan televizyonlarımız, ondan söz etmemeyi prensip haline getirmişlerdir. Değişik sebeplerden kaynaklanan bu durum milletimizin Sezai Karakoç’tan istifade etmesini engellemektedir. Fakat o yılmıyor, bir kişiye daha sesini duyurmak, bir ruhu daha alevlendirmek için her vasıtaya başvuruyor. Elbette bu gayret soylu bir ızdırabın ifadesidir; bedeli de bir ömürdür. Bu toprağın çocuğu olarak ona ne kadar şükran hisleri beslesek azdır.”… (S. 214)

(Mehmed Niyazi, Zaman Gaz. 8 Kasım 1994.)

“Sezai Karakoç, 1950 daha doğrusu 1960 sonrası yeni Türk şiirinin en önemli isimi. 1962’de Şahdamar’la birlikte şiiri değişmeye başlar Sezai Karakoç’un. Yer yer kapalı, fakat derinliği, daha doğrusu arka planı olan iyi bir şair Sezai Karakoç. O, aynı zamanda tek başına bir ekoldür. 1970 sonrası bir kısım genç şairlere öncü olmuştur…

Sezai Karakoç yeni Türk şiirinin yüzünü ağartan büyük isimlerinden biridir. Ama şu kamplaşma veya takım tutma yüzünden o da hâlâ gerçek yerine oturtulabilmiş değildir; o da bir kısım şairler gibi hâlâ görmezlikten geliniyor.”… (S. 228)

(Abdullah Uçman, Dergâh Derg. (Röportaj), Sayı: 73, 1996.)

“Sezai Karakoç her şeyden önce kendisi için hiçbir şey istemeyerek örnek bir şair tavrı koymuştur. Şiirleri resullerin sözleri gibi çok anlamlıdır. İkinci yeninin altın şairlerindendir.”… (s. 235)

(İlhan Berk, Kitap Dergisi, sayı: 93, 1998.)

“Sezai Karakoç’un da Leyla ile Mecnun’u var. Fakat o çağı okurken insan bu çağı da bulabilir içinde. Leylâ ve Mecnun’un çağdaş gözle yorumlanışı. Üstün bir söyleyiş… Böylelikle Leylâ ve Mecnun hikâyesinin hiç eskimeyeceği ve daha birçok yazara şaire kaynak olacağı anlaşılıyor. Sezai Karakoç’un Mecnun’u “cevr ü cefa” ya karşılık ümidi dokur, inancın ışığını sepeler şiirine.” (s. 218)

(Sevinç Çokum, Türkiye Gaz., 22 Temmuz 1993.)

“Diriliş ilk çıktığında şiirlerimi göndermiştim. Sezai Karakoç, bazılarını çekiçleyerek yayınladı. O kadarı bile bana çok şey öğretti.”… (s. 262)

(Erdem Bayazıt, Vakit Gaz. (Röportaj), 7 Temmuz 2002.)

“Kurucu bir tefekkürle düşünce hayatımıza giren Sezai Karakoç… ilkin, öz medeniyetimize ait küllenmiş, anlam kaymalarına uğramış, canlılığını yitirmiş terimleri yeniden ele almakla işe başlamıştır. Bir taraftan terimlerin medeniyet ve kültür mimarisindeki yerini bütün niteliği ile tesbit ederken, diğer taraftan, bu terimleri çağımızın düşünce verileriyle (çağın biçimde eriştiği form dahil) aşılamaktadır. Sezai Karakoç’un bu çalışması bir bakıma İslâm Medeniyeti tarihindeki mücedditlerin çalışma tarzını andırmaktadır. Sezai Karakoç’un yazıları Kıyamet Aşısı ve son olarak Sütun ismi altında topladığı yazıları Türk düşünce hayatı için yeni bir dönemin ve sağlam bir geleceğin kesin habercisidir.”… (S. 178)

(Erdem Bayazıt, Edebiyat Dergisi, Sayı: 2, Mart 1969.)

“Modern dönemin ulus-devlet ideolojisinin şekillendiği kavramsal çerçeveye fazla itibar etmez. Önceliğini İslam medeniyetinin yeniden inşası sorununa verir ve bu düşünceyi sürekli olarak gündemde tutmaya çalışır. Konjonktürel duruma bakarak karamsar ya da reaksiyoner bir tavır içine girmekten çok, uzun bir yürüyüşe hazırlanan bir medeniyetin diriliş eri olarak görür kendini. Yine de uluslararası konjonktürün farkındadır. Yaşadığı çağın politik, stratejik, askerî konumunu medeniyet perspektifinden çözümlemeye çalışır. Kavramlaştırmaları ulusal çıkar ya da tarihten kopuk bir İslâm altınçağı özleminden çok geleneği olan bir jeo-kültürel ve jeo-stratejik gerçeklikten hareket eder… [Bu konuda], atılması gereken adımlar arasında İslâm birliğinin kurulması, İslâm Ortak Pazarının hayata geçirilmesi bir an evvel gerçekleştirilmelidir. Bu teklifleri gündeme getirdiği 60’lı yılların gerek iç politikadaki tartışmalar gerekse uluslararası dengelerin durumu göz önüne alındığında çok ileri teklifler oldukları daha iyi anlaşılacaktır. Bu anlamda evrensel bir İslâm idealini sürekli vurgulamış, ırk esasına dayanmayan bir İslâm kardeşliğinin somutlaşması için atılacak adımları günlük yazılarında olduğu kadar şiirlerinde de işleyerek ülküleştirmiştir… Sezai Karakoç, Dünya tasarımını bir muştu üzerine kuran belki de tek düşünürdür.”… (s. 264)

(Âkif Emre, Hece Aylık Ed. Derg. Sayı: 73, Ocak 2003.)

Üstad Sezai Karakoç’a ve dârı bekâya intikal edenlere rahmet ve mağfiret hayatta olanlara sıhhat afiyet niyaz ederiz. Bu ârifane âşikane metinlerin, merhamet, muhabbet, adalet esaslı medeniyetimizin ihyasına, yeniden mazlumların sığınağı huzurlu-kuvvetli bir toplum olmamıza vesile olmasını temenni ederiz.

Orhan Alimoğlu

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu