EdebiyâtTöreli Yazılar

Ashâb-ı Kehf’in Hâlleri

-Arzu Bosnevi-

Ashâb-ı Kehf’in Hâlleri

Arzu Bosnevi

Yusuf Kıssası (ahsenu’l-kasas), İbrahim Ethem, Hz. Süleyman, Zülkarneyn, Hz. Peygamber’in gazaları gibi Kur’ân-ı Kerim kaynaklı hakkında müstakil eser yazılan mevzulardan biri de Ashâb-ı Kehf kıssasıdır.

Divan Şiirinde Ashâb-ı Kehf ve Râşih’in Ashâb-ı Kehf Mesnevisi (Vasf-ı Ashâb-ı Kehf ü Na’t-ı Rakim), Hakan Yekbaş Hoca tarafından hazırlanmış ve Kitabevi tarafından 2013’te basılmış.  Mesnevi’nin müellifi Râşih, İstanbul doğumlu, Rumeli kadılarından Vânîzâde Abdullah Efendi’nin oğludur. Genç yaşta devrinin bütün ilimlerini tahsil etmiş, Süleymaniye medreselerinde müderrislik yapmıştır. Marifet, fazilet sahibi, hattat, şiirde ve nesirde üstad sayılan Râşih’in vefatı 1766 olup, kabri Şehzade Camii’nin yakınındadır. Bu menkıbeyi-mesneviyi geçmiş büyüklerin tefsir ve tarihlerinden istifadeyle yazdığını şöyle ifade etmektedir.

Gerçi tefsîr ü tevârîh-i selef

Virdi bu menkabe-i pâke şeref

Mersin, Tarsus ilçesinin Dedeler Köyü’nde bulunan Eshâb-ı Kehf Mağarası bugün yurt içi ve yurt dışından gelen misafirlere ev sahipliği yapıyor. Kur’an-ı Kerim’de kehf süresinde haber verilen bu kıssanın muhtevası şöyle:  Putperest bir kavme karşı çıkan yiğit gençler (Yemliha, Mislina, Mekselina, Mernûş, Debernûş, Şâzenûş)  Allah’ın varlığına ve birliğine inançları nedeniyle baskıya uğrarlar. Bu kavmin başında bulunan Dakyanus şeytanın hilesi ile tanrılık iddiasında bulunur ve halkın da kendisine tapmasını ister. Zalim kanunlar karşısında bu gençler, baskıdan kurtulmak için bir mağaraya sığınırlar ve yanlarında bulunan köpekleriyle (Kıtmir) beraber derin bir uykuya dalarlar. 309 yıl kadar olduğu söylenen bir süre sonra tekrar uyanırlar.

Mağarada “Bir gün kadar” uyuduklarını sanan gençlerden biri (Yemliha), gümüş para ile yiyecek almak üzere şehre iner. Her şey değişmiş ve Hz. İsa’nın peygamberi olduğu din gelmiştir. Devrin padişahı ve halkı bu hadiseye muttali olur.  Onları şehre davet ederler. Ancak onlar çıkmak istemezler ve oraya bir mescit yaparlar. Dünya hayatına yüz çeviren ve hakikate vasıl olan bu gençler aynı mağarada da ruhlarını teslim ederler. İşte bu yer bugün halk tarafından ziyaret edilen Ashâb-ı Kehf mağarasıdır.

Bu hikâyenin hikmeti, insanlar da bir gün tıpkı Ashâb-ı Kehf gibi ölüm uykusundan uyandıklarında onlar gibi düşüneceklerdir.

“Kıyameti gördükleri gün onlar, sanki dünyada ancak bir akşamüstü yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış gibidirler” (Nâzi’ât Suresi, 46).

Büyük mutasavvıf Divan sahibi Borlu Kuddusî Hz. bir beytinde şöyle der:

Verir Ashâb-ı Kehf’in kıssası insana çok hayret

Tefekkür etmeğile Hakk’ı bilüp buldular izzet

Kuddusi Divânı (Fehmi Kuyumcu 1982)’nın önsözünd de “Ashab-ı Kehf dünya nimetini ve izzetini ve zinetini terk ve Hak Celle ve Âla’ya ikbâl ve inabet ve firar idip 309 sene gâr’de gözleri açık olarak toprak üzerinde uyuyup melekler yılda bir kere çürümekten hıfz için sağından soluna ve solundan sağına dönderip ve Kıtmir bir ahkâr ve ahass hayvan iken anlara garîb olmakla e’azz ve ekrem olunur” denmiştir. Yine Kuddusî hz.nin ashâbı-ı kehfe dair bir gazeli de kayda değer:

Verdi hayret gönlüme Ashâb-ı Kehf’in hâlleri

Sıdkile oldı Hudâ’ya anların ikballeri

Eyleyüp halkda tefekkür bildiler tiz Hâlik’ı

Ders yönünden bize kâfidir kamu ef’alleri

Kalblerinden çıktı cümle mâsivâ kalmadı hiç

Kişiye düşman imiş çünki iyâl ü malları

Cümlesin terk eyleyüp Hakk’a teveccüh itdiler

Uyku oldu o azizânın hemen a’mâlleri

Çekme zahmet tut bu Kuddûsî fakirin sözünü

Eyle kulluk Hakk’a terk it gaflet ü ihmâlleri

Divan Şiirinde Ashâb-ı Kehf ve Raşih’in Ashâb-ı Kehf Mesnevisi adlı kitapta kıssayla ilgili çeşitli rivayetler yer alıyor. Mervi-i Râbi (1675-2150) den nakledilen bölümde anlatılan kıssanın metnini okuyalım:

“Kıssayla ilgili dördüncü rivayet, ‘Ubeyd bin ‘Amr, Ashâb-ı Kehf’in Dakyanus’un meclis dostu olan birkaç genç olduğunu rivayet etmektedir. Bunlar, sûret ve siret bakımından güzel gençlerdir. Fakat içlerinden özellikle birisi aklı ve güzelliğiyle ön plana çıkmaktadır. Dakyanus, onu kendisine vezir yapmıştır. Vezir ve diğer gençler, Dakyanus’un zulmünden korktukları için imanlarını saklamaktadır. Fakat gençler, mümin olduklarını birbirlerinden de gizlemektedir. Bu arada Efsus halkının yılda bir kere kutladığı bayramın vakti gelmiştir. Bunun için Dakyanus, şehir halkı ile birlikte şehir dışında bulunan bayram yerine gider. Bu arada gençler, Allah’ın ilhamıyla birbirlerinin imanından haberdar olur. Gençler, sık sık bir ağacın altında toplanarak sohbet ederler. Fakat bir süre sonra kaçmaya ve bir dağa sığınmaya karar verirler. Şehirden kaçarlar, yolda karşılarına bir köpek çıkar. Onu da yanlarına alırlar. Bir mağaraya sığınırlar. Mağarada devamlı olarak ibadet ederler. Bu arada yorulduklarının farkına varırlar. Biraz dinlenmek amacıyla uyurlar. Dakyanus ve şehir halkı da geri dönmüştür. Gençleri şehirde göremeyen Dakyanus, onların kaçtıklarını anlar ve peşlerine düşer. Fakat Allah, Ashâb-ı Kehf’i gözlerden gizlemiştir. Gençleri bulamayan Efsûslular, bir levha üzerine bunların kıssalarını yazar. Levhayı da saraydaki hazinenin içine koyarlar.

Ashâb-ı Kehf ise mağarada üç yüz dokuz yıl sürecek uykularına devam etmektedir. Bu uykunun süresi ayette belirtilmektedir. Ayette de anlatıldığı gibi Ashâb-ı Kehf mağarada iken insanların gönlüne korku salacak bir şekilde uyumaktadır. Onların uyku hâli, gören herkesi dehşete salmaktadır. Ashâb-ı Kehf’i uzaktan görenler onları uyanık sanmaktadır. Çünkü gözleri açık uyumaktadırlar. Müfessirler ve tarihçiler, onların uykudaki hâllerini ürpertici olduğunu ifade etmektedir”. (s. 215)

Hadisenin devamını da Fakîrî’nin Ashâb-ı Kehf Mesnevisi’nin tanıtıldığı bölümden alalım:

“Ashab-ı Kehf, bir gün boyunca uyuduklarını düşünmektedir. Karınları acıkmıştır. Yemlihâ’ya bir akçe verip şehirden erzak getirmesini söylerler. Yemlihâ dışarıya çıktığında çeşmenin kurumuş olduğunu ve ağacın da yerinde olmadığını fark eder. Tekrar mağaraya dönen Yemlihâ, çobanla kıyafetlerini değiştirir. Şehre doğru yola koyulur. Fakat şehrin girişindeki bayrakta tek tanrının ve onun peygamberinin adının yazılı olduğunu görür. Kapıdaki muhafıza, bu yazının aslını sorar. Muhafız onu azarlar. Yemlihâ, şehre girer. Ama etrafında gördükleri onu çok şaşırtır. Pazarda bir fırına giren Yemlihâ, elindeki akçeyi dükkân sahibine uzatır. Dükkân sahibi, Yemliha’nın hazine bulduğunu iddia eder. Yemlihâ, hazine bulmadığını, akçenin Dakyanus’un damgasını taşıdığını söyler. Aralarında kavga çıkınca Yemlihâ’yı padişahın huzuruna götürürler. Yalnız şehirde birisi Müslüman diğeri kâfir olan iki padişah bulunmaktadır. Yemlihâ; padişaha, bir gün önce şehirden ayrıldığını, akçenin de Dakyanus’un saltanatında basıldığını söyler. Yemlihâ’nın söylediklerine hiç kimse inanmaz. Bu arada Müslüman padişahın veziri, gencin doğru söylediğini iddia eder. Çünkü İncil’in tefsirinde Dakyanus adında bir padişahtan bahsedildiğini belirtir.

Vezir, Ashâb-ı Kehf’in bir mağarada üç yüz dokuz yıl boyunca uyuduğunu ve bu gencin de onlardan biri olduğunu söyler. Yemlihâ’ya korkmamasını söyleyen vezir, Dakyanus’un öldüğünü, ondan sonra elli padişahın gelip geçtiğini de ifade ederek Halkın artık tevhid dinini kabul ettiğini de belirtir.

Yemlihâ, başından geçenleri kısaca anlatır. Bu arada bir çocuğu olduğunu ve eskiden yaşadığı mahalleyi görmek istediğini söyler. Evinde birkaç genç gören Yemlihâ, kendisini tanıtır. Gençler, onun dedeleri olduğunu öğrenince sevinirler. Yemliha, evden ayrılmadan önce bir de hazine sakladığını anlatır.

Mağaraya giren Yemlihâ, başından geçenleri kardeşlerine anlatır. Kendilerinin bir gün değil tam üç yüz dokuz yıl uyuduklarını, Efsûs’ta her şeyin değiştiğini, halkın artık Hz. İsa’nın dinine girdiğini söyler.

Bunun üzerine kardeşleri, halka karışmak yerine ölümü tercih ederler. Yemlihâ, el açıp dua eder. Duaları kabul olunur. Dışarıda uzun süredir bekleyen halk, içeri girince onların cansız bedenleriyle karşılaşır”. (s. 90)

Ashab-ı Kehf olayı, miladi 284-290 arasında vuku bulma ihtimali kuvvetli olup, uyanmaları da miladi 590’ ı bulmuştur.

Râşih’in Ashâb-ı Kehf Mesnevisi’inden bazı iktibaslar yaparak birlikte bir yolculuğa çıkalım, manzum tadında okuyarak hem de bu dili anlamaya çalışalım:

Çünki Dakyânûs-ı menhûs-ı laîn

Gördi ol erler diyânetde metîn

Dakyanus adlı uğursuz-lanetli kral bazı gençlerin dinlerinde sağlam olduklarını gördü.

Cümle meydân-ı diyânet serveri

Râb-ı Hakk’ın pür-şecâ’at erleri

Bu yedi genç dindarlıkta önder ve çok cesur yiğitlerdi.

Pür-gazab âteş gibi sûzân olup

Sînesi nâr-ı ‘adâvetle tolup

Bunların metaneti-sadakati üzerine Dakyanus çok öfkelendi, gazaplandı. İçi düşmanlık ateşiyle doldu.

Emr idüp ol heft-yârı soydılar

Câmeden âzâde ‘uryân koydılar

Onun emriyle o yedi yiğidi tamamen soydular.

Lü’lü’-i lâlâ vü şem’-i cem’-vâr

Berk urur cism ü cebînler lem’a-dâr

Onların alınlarının nuru gece kandili gibi parlayıp etrafı aydınlatıyordu.

Pes görindi katle istiḥkâk-ı tâm

Oldı cellâd-ı sitem-kâra peyâm

Onlar katledilmeyi hak etti diye cellada haber gönderildi.

Seb’a-i seyyâre-veş ol yârlar

Nûr-ı mahz u âsumân-girdârlar

Yedi gezegen gibi o gençler asumanı da nurlandırıyorlardı.

Sıdkla Hakk’a teveccüh kıldılar

Lutf u iḥsânın tefevvüh kıldılar  (s. 321)

Onlar sıdkıla Allah’a yönelip lütfu ihsanını dile getirdiler.

***

Ol cüvânlar çün çıkup Tarsûs’dan

Hem rehâ-yâb oldılar Efsûs’dan

O gençler Tarsus’dan çıkıp sıkıntılı halden rahata kavuştular.

Cânib-i kehfe teveccüh kıldılar

Lutf-ı Hakk’la hep tereffüh kıldılar

Mağara tarafına yöneldiler, Allah’ın lütfuyla ferahladılar.

Râst geldi ol cüvânlar râhda

Bir müferrih-câ meserret-gâhda

Yolda o gençlere bir ferahlatıcı yer rast geldi.

Bir güzel kelb-i hakikat-pervere

Kelb sûret bir melek-hû dilbere

Kelp suretinde melek huylu bir dilbere rastladılar.

Fi’l-hakîka dilber itlâkı sahîḥ

Kim her azâsı güzel rengi melîḥ

Dilber benzetmesi yerinde. Bütün azaları güzel, rengi de sevimli.

Ol küleybin üstine uğradılar

Tâze tâze nânlar toğradılar

‘Av avından oldı anlar ters-nâk

İtdiler ser-riştesinden bîm ü bâk

Kelb gördi bunları çün istedi

Kuyruğın saldı gerindi esnedi

Eyledi gûyâ ki ashâba kıyâm

Hem idüp hâl dilince iḥtirâm

Anlar ol hayvândan eyler iḥtirâz

Kim nübâhından olurlar gam-firâz  (s. 334)

Onlar o hayvanın havlamasından korktular gamlandılar.

Ashâb-ı Kehf yâranına ve ismi zikredilen mübarek zevata rahmet ve mağfiret niyaz ederiz. (25.06.2025)

Arzu Bosnevi

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu