Ahmet ÖzdemirTöreli Yazılar

BİR ŞERH DENEMESİ: NEDEN EVDEN AYRILIR NEDEN EVE DÖNERİZ

İsmet Özel'le Nostalji Konuşmaları

BİR ŞERH DENEMESİ: NEDEN EVDEN AYRILIR NEDEN EVE DÖNERİZ?

Siyaset yazılarına geçmeden önce aklımda yer etmiş olan düşünce öbeğinin havada kalmaması için efkarımı yazıya dökmek istedim. Bu düşüncenin merkezinde ev vardı. Aslında edebiyatla haşır neşir olmam ve vatanımızın sınırlarının nereden başlayacağı sorusu da bu düşünceye eşlik etti. Mesela Vatan yahut İnternet adlı deneme kitabında Mustafa Kutlu vatanı mevcudun bir ifadesi olarak tanımlar. Ona göre vatan mevcudun manasıdır, vatan Yunus’tur, vatan Mevlana’dır. Vatan onun yokluğunda yerine konacak bir şeyin bulunmamasıdır (Vatanla ilgili Mustafa Kutlu vatan denilip aratılınca Molla Google’dan çıkmaktadır). Kutlu’ya benzer vatan telakkisini İbrahim Tenekeci yazılarında da görmek mümkündür. Özellikle Türkiye’nin anlamı yazısında.

Bunlardan başka mesela, Yahya Kemal’in neden “eve dönen adam” olduğunu çok merak etmişimdir. Hoş! bu meramımı, Ertuğrul Karakuş Hocanın Müslümanın çocukluk rüyası adlı nazariyesinden biraz olsun giderdim. Bu kavramı inşallah doğru hatırlıyorumdur yoksa affedile. Yine de Yahya Kemal’in 1071 tarihini ve Anadolu’yu ev kılmasına alışamadım. Mesela Cemil Meriç. Görmeyen gözlerle dünyayı dolaşıyor. Fetih hülyasında bozgunlara uğrayıp duruyor. Kendisini Upanişadların şiirlerinde buluyor. Kafi mi? Değil. O da kendisini yarım asır Avrupa tefekkürüyle uğraşıp kendi gerçeklerine dönen bir müstağrip olarak tanımlar. Bu Ülke’de bir yolcudur ve yuvaya dönmüştür. Öfkeleri, acıları ve inkisarlariyle birlikte.

Mesela Edward Said. Garibim, o da bir yuva arayışındadır. Bir yere aittir ama o yerin bir parçası değildir. Derin bir çatlakla yaşar. Bu çatlaklardan acı damlar, damlayan acı doğruya götüren bir yol olur. Ne geldiği yerden kopabilmiş ne de yaşadığı yerde mutlu olabilmiş; tam bir yersiz-yurtsuz. Mesela Said sayesinde tanıştığım Kavafis. Kadıköy’de doğmuş, biraz İstanbul’da büyümüş. Evini bulmak yani kendini bulmak için Barbarları Beklemiş durmuş. Çok şiir okumam ama Kavafis’in “Kent” şiirini duyduktan sonra kitabını aldım yakın zamanda. Sevilir sevilmez bilmem ama Çetin Tekindor çok güzel söylemiş bu şiiri. Kavafis de bekler, bilmediği, bilemeyeceği ve hiç gitmediği bir evi ya da bir daha dönse de aynı bulamayacağı evi. Mesela Erdem Beyazıt: Yorulur ama kalbiyle bulur emaneti. Bu uzayıp gider ama beni en çok merak ettiren şey İsmet Özel’in neden bir şiirine Yahudi Olamamak (Of Not Being A Jew) başlığını atmasıydı ve bu şiirde geçen şarkıya dön, kalbine dön, eve dön nidalarıydı. Sonra yaşlılar bilmez, spotify diye bir müzik uygulaması var. Orada bir podcast dinlerken ki genellikle bu uygulamada yararlı olan tek şey- bir kitap ismi duydum. Nostalji: İnsan Ne Zaman Evindedir? Barbara Cassin diye bir Fransız bir kadının yazmış olduğu kitap. Fransızları günahım kadar sevmesem de kendilerini okutturacak kadar ilginç fikirleri var. Tavsiye niteliğinde değildir, bu ilginç kıldığım fikirler!

Bu kitapta nostaljinin evle ilgili olduğunu ilk defa öğreniyordum. Mazur görülsün kelimelerin piri Abdülkadir Dağlar, biz daha çırağız. Nostalji diyor Barbara Cassin, eve dönmekle ilgili olduğu kadar eve dönerken çekilen acılara ve bir kimlik arayışıyla birlikte kendini evinde hissetmekle alakalıdır. Bir yandan eve dönmek, kurulan bir dile işaret eder öte yandan dönülen evin artık bildiğimiz ev olmadığını gösteren eylemdir. Zira vatan dil gibi sahip olunan bir şey değildir.

Yunancada “hôte” kelimesi hem ağırlayan hem de ağırlanan anlamına gelir ki bu hem bu dünyanın sahibi olduğumuzu hem de onda tekinsiz ve endişe içinde bir misafir olduğumuz anlamına gelmektedir. Bu kelimenin her iki anlamını da taşıyan yine Yunani kelime “xenos” da yabancı anlamına gelmektedir. Bu kelimeler gösteriyor ki sanki Yunanlar çok da boş değilmiş. Latincedeki “hostis” de düşman anlamına gelir. Hospitalleri hatırlayınca bu kelimenin kökeninde de bir misafirlik olduğunu anlıyoruz. Bilge Nuh Uçgan hocam Carl Schmitt okuduğu için bilir hostis aynı zamanda bir milletin düşmanı anlamına da gelir. Ancak gelin görün ki “nostalji” Yunani bir kelime değil-miş. Nostalji İsviçre Almancasından geliyor ve nostos (dönüş) ile algos (acı, eziyet) kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşuyormuş. İşin daha ilginç kısmı bu nostalji kelimesi ilk defa tıp literatüründe bir hastalık adı olarak kullanılmış. İşin daha ve daha ilginç kısmı bu hastalık evden uzak olmayla başlar ve eve döner dönmez geçermiş. Dolayısıyla cuk oturan bir kelime. Bir daha ilginç kelimesini kullanmaktan ar ettim ama işin daha ilgi çekici kısmı bir eve dönüş hikayesi olan Oddyseau’da bu kelime geçmez. Orada geçen kelimelere geri dönmek anlamını veren “neomai”dir ve bir köke ait olmakla ilgilidir. Bu epopede geçen “anostos” dönüşü yok anlamında çaresizliğe işaret eder. “Nestor” ise mutlu bir şekilde eve geri dönen “silahını mutlu bir şekilde eve getiren” anlamındadır. Efsanede, Eve dönmek, kök salmak veya kökünden sökülmekle ilgili kullanılan bu kelimeler böylelikle bir anlam kazanır: İşte Nostalji budur.

Konu ne zaman İsmet Özel’e gelecek diyenleri çok bekletmek istemem. Bu dünyada nostaljiyi en derinden yaşayanlar Yahudilerdir ve hakiki anlamda Yahudiler bir Nestordur; yani evine mutlu bir şekilde kılıcıyla dönen. Şunu da artı bir bilgi olarak belirtiyim ki ilk vatan bilinci Yahudilere aittir. Yahudiler ölülerinin yattığı yeri vatan olarak beller. Bu açıdan Matrix filminin de doğru bir betimlemesiyle Zion bir ölüler kenti, yani nekropolistir ve dönüş kesinlikle onadır. İşte kitabı okurken bu düşünceler arasında salınırken İsmet Özel dizeleri aklıma geldi. Dediğim gibi çok şiir okumam ama dinlerim. Youtube şiir dinlemek için ideal bir mecra çünkü. “Evi Nepal’de kalmış, Slovakyalı salyangozdur benim ruhum..” veya “Kazanana vertigolar, ‘nostaljiler’, kara sevdalar… veya “Yumuşatmayı bilen ateş, öğüt sahibi toprak, nasıl olsa geri verecek benim kılıcımı…” (Celladıma Gülümserken). Kitabı okudukça Mataramdaki Tuzlu Su anlam kazanıyor ve Of Not Being A Jew olmadığıma hayıflanıyordum. Aynı zamanda aydınlanıyordum.

Of Not Being A Jew’den başlayıp kısa kısa devam edelim. Acı çekmek ruhun fiyakasıdır diyen Özel, eve dönmek ister. Eve mutlu bir şekilde kılıcıyla dönen Yahudilere biraz da imrenir. Bu anlamda da acı çeker. Şiirde geçen bilmem insan nerenin yerlisidir dizesi de kaybolmuş bir evin arayışını, kendine bir kimlik biçme çabasını ve köke dönme iştiyakını gösterir. Dostlarını eşiğine varınca başlıyor diasporan dizesi de kendini eve ait hissetmek ama ona ait olmamakla ilgilidir. Eve dönülecek, kalbine dönülecek ve şarkıya dönülecektir ama evde anlaşılmayan rahatsız edici bir tını da vardır. Yolunu Odysseau gibi kaybetmiştir ancak ona yardım eden tanrılar, pusulalar vardır, onun ise bir dostu bile yoktur. Şiire göre Yahudilerin bile kendilerini evinde hissettiren mabetleri vardır, ancak Özel’in yok. Şiirin sonunda Yahudi olamadımsa bile Yehuda da mı olamadım? Diye sorar. Yehuda bildiğiniz gibi Hristiyan teolojisinde Hz. İsa’ya ihanet eden ve onu bir öpücükle ele veren kişidir. O bile ihanetinden dolayı, ihanet etmesinden dolayı kendi evindedir, kendini evinde hisseder. Başkasına değil kendine ihanet eden Özel’in fokurdaması yetersiz midir? Şerh sürdürülebilir ancak bu kadar kafi.

İkinci şiir Mataramdaki Tuzlu Su. Matara; cüzdan, su konulan tulum ve Aramicede n-t-r- kökünden türeyen zindan anlamlarından öte gelmiştir. Zira Oddyseaus yola rüzgarla doldurulmuş bir matarayla çıkar ve evinden, İthaki’den çok uzak bir yerde zindandadır. Nitekim şiirin başlangıcı “West Indies”, “Kızıl Elma”, “İthaki”, “Maçin”,  olarak sıralanan yerlerden oluşur ve bu yerler bir ara yerdir, araftır veya gelecekle ilgilidir. Bu yerlerin diğer bir niteliği Doğu ile Batı’yı karşılaştıran yerlerdir. Özel dünyayı geziyordur ve Of Not Being A Jew’de bahsettiği 7 ırkı da tanımıştır. Bu yedi ırk arasında ve dahi kendi evinde uygunsuz bulunur, çünkü kendi evinden kopardığı “acı kök tadı” seçmesi de doğrudan eve dönmek yani nostaljiyle ilgilidir. Yakın bir yerde soluklanacak gölge kalmamış ve evini aramaktadır. Uzak da anlamsızdır. Çünkü ruhu ile evi arasındaki rabıtayı kaybetmiştir. Kendinin bile ücrasında olan kişi için gidilecek yer uzak bile değildir artık. Kimin ülkesinden geçse şakaklarındaki dövmeler yani alnının seccadeye değmesi ve ortadan ayırdığı saçlar yani peygamber sünneti onu ele verecektir. Kök salamayacaktır başka yere. Hote kelimesinde olduğu gibi hem ev sahibi olması hem de misafir olması artık mümkün değildir. Sadece xenos kalacaktır. Yani yabancı. Korsanlardan öğrendiği lehçe ise işe yaramayacaktır, rençberlerin yani yerleşiklerden öğrendiği dil ise kaba kalacaktır. Vatanın dille bağlantısı olması İsmet Özel’de de karşımıza çıkar. Ismarlama bir hayata da karşı çıkar çünkü hiçbir yerde evinde hissetmez. Celladıma Gülümserken şiirinde ise “Yumuşatmayı bilen ateş, öğüt sahibi toprak, nasıl olsa geri verecek benim kılıcımı…” dizesi meramımızı anlatmaya yetecek cinsten.

Peki, bu şerh bize ne anlatır? Ev acı çekmenin, ocak ona geri dönmenin, nostalji bir kimlik yaratmanın, kılıç ise bizi var edecek değerlerin bir bileşiğidir. Evimizi ve kendimizi kaybetsek de dil ona bizi geri döndürecektir. Belki aynı yeri aynı düşüncelerle bulamayacağız ama bir gezgin olarak zaten biz de aynısı olmayacağız. Evimiz neresidir sorusu da bu bağlamda ortaya çıkar. Duygusal çıkarımlardan, hamasi söylemlerden uzak bir tanım getirmek istiyorum Yahya Kemal’e mâl edilen bir söz evimizi ve vatanımızı tanımlar: “Türkçenin konuşulduğu her yer bizim vatanımızdır.” Fakat evden ayrılmadan Türkçenin konuşulduğu yerleri bulmak ne mümkün? Bu nedenle Barbara Cassin ile bitirelim: “Birbirini tamamlayan iki şey aynı olana indirgenmeden ötekilik kavranamaz ve özümsemeye yol açan bu kaybın “farkına varmadan başka yerin kesinliği elde edilemez.” O halde nostaljinin iki yönü vardır: kök salma ve gezginlik.

 

 

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu