OSMANLI YAZI GELENEĞİNİN ZARAFETİ
Osmanlı diplomatikası; resmî belgelerin hazırlanışı, düzeni, dili, üslubu, kullanılan terimler, mühür ve imza şekilleri ile belge türlerinin sistemli biçimde incelenmesini ele alır. Buna bağlı olarak divanda, devlet dairelerinde, mahkeme kayıtlarında ve özel yazışmalarda kullanılan dil, ifade biçimi ve üslup kurallarının bütünü olarak tanımlayabileceğimiz bir Osmanlı yazı geleneği oluşmuştur. Bu gelenek, bazen devletin azametini ifade ederken bazen de zarafet ve saygıyı ön plana çıkarır. Ben bu yazımda Osmanlı yazı geleneğinde yer alan zarafet ve saygıyı ele almaya çalışacağım.
Yüzyıllar içinde oluşmuş Osmanlı yazı geleneği, sadece bir ifade biçimi değil, aynı zamanda bir zarafet simgesidir. Bu geleneğin kaidelerine göre kaleme alınan bir yazı, yalnızca bilgi aktarmaz, aynı zamanda Osmanlının dünya görüşü ve medeniyet tasavvurunun izlerini de yansıtır. Osmanlı yazı geleneğinde muhatabın kimliği, dini, hatta toplumsal statüsü kullanılan kelimelerin özenle seçilmesini zorunlu kılmıştır. Dildeki bu hassasiyet günümüzün dil anlayışında çok resmi ve önemsiz bir detay olarak düşünülebilir. Fakat Osmanlıda bu nezaketin, ölçünün ve adalet duygusunun bir gereğiydi. Bugün arşiv kaydı olarak, bir arzuhali, bir şeriyye sicili veya fermanı okuduğumuzda telaffuz ettiğimiz kelimeler sadece bir dönemin dilinin değil, aynı zamanda bir zarafet medeniyetinin izlerini de taşır.
Bu zarafeti en iyi anlatan örneklerden biri “ölüm” kelimesinin ifadesinde görülür. Osmanlı metinlerinde bir Müslüman için “vefat etti” ifadesi kullanılırken, gayrimüslimler için “mevt (fevt) oldu” denirdi. Her iki kelimede aslında ölümü ifade eder. Ancak burada niyet, inanç farkına saygı göstermek, aynı zamanda dinî aidiyeti vurgulamaktır. “Vefat”, Arapça kökenli bir kelime olup “emaneti sahibine teslim etmek” anlamı taşır; yani canın yaradana dönmesini ifade eder ve sadece insanın ölümü için kullanılır. “mevt” ise gayrimüslimler için kullanılarak daha dünyevi bir nitelik taşır; canlı olan her şeyin ölmesini ifade eder, ölüm olayını bildirir ama kutsiyet atfetmez. İnanarak mümin vasfını elde edemeyenler, inkârları sebebiyle diğer mahlûkat seviyesinde görülmüş ve öldüklerinde kendileri için mevt tabiri kullanılmıştır
Benzer bir hassasiyet, kişilerden bahsederken kullanılan kelimelerde de görülür. Bir Müslüman’dan söz edilirken “mezkûr” (adı geçen) ifadesi, kullanılırken bir gayrimüslim için “merkum” (adı geçen) kelimesi kullanılmıştır. Her iki kelime de aynı anlamı taşır; fakat “mezkûr”un içinde bir tazim, bir saygı tonu gizlidir. “merkum” ise daha soğuk ve duygusuz bir ifadedir. Osmanlı bürokratı, bu farkı bir nezaket ölçüsü olarak bilir, kalemini ona göre oynatırdı.
Aynı zarafet, kişileri tanımlarken de görülür. Müslümanlar için “bin” (oğlu) denirken, gayrimüslimler için “veled” (oğlu) kelimesi kullanılırdı. Arşiv belgelerinde Müslümanlar için “Ali Osman bin Mehmed” gayrimüslimler için ise “Kirkor veled-i Ohannes” gibi örneklere sıkça rastlarız.
Günümüzde bu uygulamalar kulağa basit bir ayrım gibi gelebilir. Fakat Osmanlı yazı geleneğinde kâtip için bu, sadece dil değil, aynı zamanda kimlik meselesiydi. Örneklerden de anlaşılacağı üzere kullanılan her kelime, kişinin ait olduğu inanç dünyasını ve hukukî statüsünü yansıtmaktadır. Bu uygulamanın amacı kimseyi dışlamak değildi. Osmanlıyı meydana getiren ve farklı özelliklere sahip unsurları kendi kavram dünyasına göre kayda geçirmekten ibaret olan pratik bir yaklaşımdı. Osmanlı Devleti sahip olduğu çeşitlilik içinde düzeni sadece kanunlarla sağlamakla kalmadı bu yolda kelimelerin gücünden de yararlandı.
Tarihteki uygulamaları doğru anlamak ve anlamlandırmak istiyorsak günümüzün değerleri ile değil ele aldığımız dönemin şartlarını göz önünde bulundurmalıyız. Bu bağlamda Osmanlı toplumunda herkese aynı şekilde hitap etmek o dönemin anlayışında bir saygısızlık olarak dahi algılanabilirdi. Osmanlı yazı dili, hem hukukî hem de kültürel bir denge gözetmiştir. Müslüman’a kendi inanç esaslarında karşılığını bulan, gayrimüslime ise kendi konumunu belirleyen bir dille hitap edilmiştir. Bugün yukarıda sıraladığımız kelime ve kavramlar belki arşivlerde, sararmış belgelerde kaldı ama onların taşıdığı anlam hâlâ canlılığını korumaktadır. “Sözü güzel kullanmak, insana güzel bakmanın bir yoludur”.
Osmanlı yazı geleneğinde yer alan kelimeler Osmanlı toplumunun aynasıdır. Bu aynada Osmanlı’nın sadece azameti değil, sahip olduğu medeniyetin zarafeti de yansır. Dilimizin köklerinde yer alan nezaketi hatırlamak, geçmişle bağ kurmanın en güzel yollarından biridir. Çünkü kelimeler sadece anlam taşımaz, geçmişi ve onun kültür unsurlarını da taşır.
Kadim kültürümüzün değerleriyle yeniden buluşmak dileğiyle…
Mehmet Süme




