DilDoç. Dr. Abdülkadir DağlarTöreli Yazılar

Dîn Töre ve Medeniyet Etrâfında Kısa Bir Temâşâ

Dîn Töre ve Medeniyet Etrâfında Kısa Bir Temâşâ

Zaman zaman kimi kavramların kullanımında çeşitli kargaşalar meydâna gelebilir; bu, bir dilin târihî seyrüseferinde karşılaştığı tabîî aksaklıklardan sayılır… Bu türden kargaşalar, dil evreninde kısmen yâhut tamâmen mübhemiyete ve muğlakıyete yol açabilmektedir… Kimi zaman, bütün bunların müsebbibi, –âmiyâne argo tâbirle– millî müşterek şuûraltına yutturulan zokalardır…

Burada, bu kabilden bir anlam bulanıklığına, anlam kapalılığına ve anlam buharlaşmasına yol açan bir kavram kargaşası etrâfında hulâsaten bir kalem tecrübesine girişilecektir…

*

“İslâm(iyet) öncesi”, “İslâm’dan önce” yâhut  “İslâm(iyet) sonrası”, “İslâm’dan sonra” türünden, şuûraltını iğfâl edici, sakat ve gayrısahîh tâbirleri artık kullanmamak lâzımdır… Aynı minvâlde, “töre öncesi”, “töre sonrası” tâbirlerini kullanmak ne kadar doğru olabilir ki…

Zîrâ, bilinmelidir ki: “İslâm öncesi”, Âdem Nebî öncesidir; “İslâm sonrası” ise, Kıyâmet ve Âhıret devridir…

**

Artık, “dînler”, “semâvî dînler” türünden, gayrısahîh, sakat ve şuûraltını ifsâd edici tâbirler de dilin çöplüğüne atılmalıdır… Dînin semâvîsi, arzîsi, dünyevîsi olmaz; dîn, dîndir…

Ed-Dîn, tek ve mutlaktır; Arapça’daki adıyla, “İnne‘d-dîne ‘indellâhi’l-İslâm…” (Âl-i İmrân / 19) hükmündeki İslâm, Türkçe’deki adıyla da, Âdem Safiyyullâh’tan Nûh Neciyyullâh’a, İbrâhîm Halîlullâh’tan Muhammed Resûlullâh’a ve ondan da günümüze aktarılarak taşınan tek ve mutlak töre…

***

Töre, sâdece yeryüzü nizâmı değildir; göklerin, yerin ve cümle kâinâtın var oluş, türeyiş ve yaşayış nizâmının adıdır… Töre, Törütgen Allâh’ın, mahlûkâtına takdîr ettiği şaşmaz ve sapmaz nizâmın adıdır…

Töre, tek ve mutlaktır; koyucusu ve kurucusu ancak cenâb-ı Allâh’tır… Töre, bir şahsa ve bir ırka izâfe edilemeyeceği gibi, “töreler” şeklinde çoğullaştırılarak da ifâde edilemez…

****

Medîne, gölgesi Zıyâ Paşa’nın medeniyete dâir hayıflandığı

Diyâr-ı küfrü gezdim beldeler kâşâneler gördüm

Dolaşdım mülk-i İslâm’ı bütün vîrâneler gördüm

mısrâlarına da düşen, “sarayları, kâşâneleri olan belde” demek değildir sâdece… Medîne, dînin esâsını en kâmil mânâda temsîl eden ve dînin kemâliyle yaşanabildiği beldedir… Medîne, dînin cemâl nizâmını en mükemmel şekilde yansıtan, gösteren beldedir…

Dolayısıyla, şehir başka, medîne başkadır; her şehir, medîne olamaz, sayılamaz…

*****

Küfrün ve bâtılın medeniyeti olmaz; bilakis, küfrün ve bâtılın varlık sebebi ise medeniyetle savaşmaktır… Zîrâ, medeniyetin esâsı medînedir; medînenin esâsı ise dîndir, “İnne‘d-dîne ‘indellâhi’l-İslâm…” hükm-i ilâhîsindeki tek ve mutlak dîn…

Meselâ, bu dîni ve onun cümle taallukâtını yeryüzünden kaldırmaya ve yok etmeye ahdederek azm ü gayret gösteren Batı –Avrupa ve Amerika– için, aslâ bir medeniyyet söz konusu olamaz… Yânî, “Batı medeniyeti”, “modern Batı medeniyeti”, “Avrupa medeniyeti”, “Latin medeniyeti”, “Hıristiyan medeniyeti” gibi adlandırmalar da bâtıldır ve şuursuzca kullanılagelen birtakım başıboş tâbirlerdir… Çin, Japon ve Hint kültürleri için de durum aynı minvalde değerlendirilebilir…

******

Medeniyet, tezâhür etmek için bir yöreye ihtiyaç duysa da, ancak töreyle kâim ve dâimdir… Zîrâ, medeniyeti bir yörede kuran, yaşatan ve başka yörelere yayan, ancak töredir…

Medeniyet, tek törenin bir yöredeki yansımalarından yâhut farklı farklı yörelerdeki çeşitli görünüşlerinden ibârettir…

Töre, medeniyet nizâmıdır; medeniyet ise, bir töre aynasıdır, töredendir ve törelidir…

*******

Velhâsıl…

Töreli tefekkürü perdeleyen görüş bozukluklarına sebebiyet veren bu kabîlden gizli ve derin dil zokaları kusularak çıkartılmadan mânâ âbıhayâtına ulaşmak mümkün olmayacaktır…

Vesselâm…

Abdülkadir Dağlar

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu