Prof. Dr. Ertuğrul Karakuş

ÂDETTEN İBÂDETE: BAZI TÖRELİ RAMAZAN UYGULAMALARI

(Çocuklarımızla Okuyalım!)

Çin’den Avrupa’ya, Amerika kıtasına, yeryüzünün neredeyse her yerini kapsayan bir coğrafyada var olan İslâm âleminde, Ramazan ayının güzellikleri yaklaşık 1000-1500 yıldır yaşanmaya devam ediyor… Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) bu güzel ayın bizim için önemini “Ramazan ümmetimin ayıdır.” sözüyle vurgulamış. Bu ayda günahlar affedilir, komşular ve akrabalar iftar ve sahur sofralarında ziyaret edilir, ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşulur…

Ramazan ayı denince aklımıza neler gelir? Oruç, iftar, sahur, teravih… Ve daha birçok şey gelmeli aklımıza… Mesela asırlarca süren âdetlerimiz gelmeli aklımıza… Bu Ramazan âdetlerini hem öğrenmeli hem de öğretmeliyiz.

İşte bu âdetlerden sadece birkaçı:

1.Hem “yarım gün” oruç tut hem de ödül al! (Sadece çocuklar için!):

Eskiden çocuklar “Tekne orucu” adında “yarım günlük” oruçlar tutarlardı. (Ekmek hamurunun içerisinde korunduğu geniş kaplara eskiden “tekne” denirdi. Oruç tutup çok acıkan çocuklar ekmek pişerken bu teknenin yanından ayrılmaz imiş! Onun için küçüklerin tuttuğu bu oruca “tekne orucu” denirdi.)

Çocuklar öğle vakti oruçlarını açarlardı ve buna oruca “direk vermek” derlerdi. Hem yarım gün oruç tutarlar hem de tuttukları bu orucu büyükler bazı hediyeler karşılığında “satın alır” idi. Bu yolla çocuklar oruca alıştırılırdı. Tam gün oruç tutamayacak kadar küçükseniz, siz de bu Ramazan “tekne orucu” tutabilirsiniz.

2.Sahur vaktine kadar Karagöz, ortaoyunu, meddah gösterileri, sohbetler…

Eskiden Ramazan geceleri, çocukların büyüdüklerinde hasretle anacakları anılarla dolu geçermiş. Elektrik olmadığı zamanlarda mahallenin çocukları iftar zamanında camilerin etrafında oyun oynarlar ve ezanın okunmasını beklerlermiş. Ezan okununca da “Okunduuu…” diye bağırarak evlerine koşarlarmış…

Ramazan davulcuları her sahur vaktinde hem davul çalar hem de çeşitli maniler söylerlermiş. Sahur vaktine kadar Karagöz, ortaoyunu ve meddah gösterileri sahnelenir, hem eğlenceli hem de faydalı sohbetler edilirmiş… Bugün bu gelenekler hem Anadolu’da hem de Üsküp, Prizren, Bosna, Kalkandelen, Yeni Pazar, Kırcaali, Gümülcine, Ohri, Debre, Radoviş, Kırçova, Rojaye, Travnik, İskeçe gibi pek çok Balkan şehrinde kısmen de olsa devam ettirilmektedir…

3.“Diş kirası” ile hem ev sahibi hem de misafir kârlı çıkıyor:

Ramazan ayında misafir ağırlamak çok sevaptır. Hatta eski insanlar mümkün olduğunca misafir olmadan iftar yemeği yemezlerdi.  Konaklarda davetli misafirlerin yanında fakir halk için de sofra hazırlanır ve kim gelirse gelsin yemeğe buyur edilirdi. Yemek sonunda davetliler ev sahibine bolca dua ederlerdi. Ev sahibi de gümüş yüzükler ve tabaklar, kehribar tesbihler gibi birçok değerli eşyayı eve gelen misafirlere hediye ederdi. Buna da “diş kirası” derlerdi.  Çünkü ev sahipleri, Ramazan’da misafir ağırlayıp sevap kazanmalarını sağladıkları için misafirleri ödüllendirirlerdi. Siz bu durumda “ev sahibi” mi “misafir” mi olmak isterdiniz?

 4.“Yeni ay”ın doğuşunu gör, haber ver, ödül al:

Eskiden Ramazan ayının başlayacağı gün şimdiki gibi günler, aylar hatta yıllar  öncesinden bilinmezdi. Ramazan’ın yaklaştığı tahmin edilince, bazı devlet görevlileri veya halktan birileri şehirlerde yüksek bir yere çıkar ve “Yeni ay”ın doğuşunu gözlerlerdi. Gördükleri zaman da hemen o bölgenin kadı’sına (dönemin adalet işlerinden sorumlu kişisi, hâkimi) haber verirlerdi ve ödüllendirilirlerdi. Ama yanlarında iki tane şahit olmalıydı… Bugün hâlâ bazı Balkan şehirlerinde, mesela Prizren’de Maraş mahallesinde, bu geleneğin uzantısı olarak davulcular, Ramazan başlamadan bir gün önce ikindi ezanından sonra yüksekçe bir yerde davul çalarlar ve halkı müjdelerler.

5.Bir de baktın ki borçlarını tanımadığın biri (Seni tanımadan, Allah için seven bir kardeşin) ödemiş!

Güzellikler ayı olan Ramazan’da bazı varlıklı kişiler bazı mahalle bakkallarına girerler ve “zimem” (borç-veresiye) defterlerini isterlerdi. Bu defterden rastgele seçilen bazı borçlu kişilerin borçlarını öderlerdi. Ama borcu ödeyen kimin borcunu ödediğini, borcu ödenen de kimin ödediğini bilmezdi…

Ne dersiniz?  Sizin borcunuz bu şekilde ödense mutlu olur muydunuz? (Allah c.c. borçlu etmesin.)

Hayırlı Ramazanlar…

 

Ertuğrul KARAKUŞ

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu