“Sistem” kelimesi Fransızca’dan dilimize geçmiş olup, TDK sözlüğüne göre “düzen, bir sonuç elde etmeye yarayan yöntemler düzeni, yol, düzenek, model, tip” anlamlarına karşılık gelmektedir. Köken olarak Eski Yunanca “bir arada duruş”, birçok unsurdan oluşan düzen” anlamına gelen “sýstēma σύστημα” sözcüğünden alıntığı olduğu ifade edilmektedir. Bu açıklamalar doğrultusunda sistem kavramının düzen anlamına geldiğini söyleyebiliriz.
Kavram olarak “sistem” kısaca çevresinden aldığı girdileri işleyen ve çıktı olarak yine çevresine sunan mekanizmadır. Bir çevre içinde işlev görmesi nedeniyle çevresel unsurları etkileme ve aynı unsurlardan etkilenme durumu söz konusudur. İkinci dünya savaşı sırasında yönetim bilimlerine damgasını vuran “sistem yaklaşımı” örgütü, çevresi ile etkileşim ve iletişim içerisinde olan “açık sistem” şeklinde tanımlamıştır.
Açık sistem anlayışına göre, aynı amacı gerçekleştirmek amacıyla bilinçli ve planlı bir şekilde bir araya gelmiş örgütler çevrelerini etkilemekte ve yine o çevre tarafından etkilenmektedir. Yani her bir sistemi oluşturan alt sistemler olduğu gibi aynı zamanda her sistem bir üst sistemin de alt sistemidir. Dolayısıyla örgütlerin sağlıklı olarak hayatlarını idame ettirebilmeleri için çevresel unsurları dikkate alması ve bu unsurlar ile uyumlu olması gerekmektedir. Aksi halde “entropiye” maruz kalarak bozulup yok olacaklardır.
Dünya üzerinde insanların sosyolojik tekâmülüne baktığımızda, insanlığın toplu olarak sağlıklı bir şekilde yaşayabilmesi için kamusal düzeni sağlayabilmek adına bir takım sistemler geliştirdiğini görmekteyiz. İnançların, kültürlerin, ideolojilerin hep bu gayretin bir mahsûlü olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Bugünün dünyasında devlet yönetim sistemi, eğitim sistemi, ekonomik sistem, sağlık sistemi, hukuk sistemi gibi pek çok işlevi disipline eden farklı yaklaşımların geliştirildiğini görmekteyiz. Hatta sosyo-ekonomik sistem, sosyo-politik sistem gibi birden fazla disiplinin bir araya gelmesiyle oluşturulan sistemler de mevcut. Ya da liberalizm, sosyalizm veya karma ekonomik sistem gibi bunların daha alt sistemleri de mevcut.
Devlet ve halk idaresinde cumhuriyet, demokrasi, otokrasi, laiklik, monarşi, oligarşi vb. gibi farklı sistemler bulunurken, eğitimde açık, örgün, yüzyüze, uzaktan, sürekli eğitim gibi farklı eğitim sistemlerinin varlığı söz konusudur.
Peki en ideal sistem nedir, hangi sistem en iyi sistemdir sorusunun cevabı nedir?
Ben şahsen, sistemin adının ne olduğu, ya da ne olacağının çok da önemli olmadığını düşünenlerdenim. Bence bir sistemin ideal olup olmadığının ölçüsü, o sistemin adından ziyade uygulanabilir olup olmamasıyla alakalıdır. Özetle önemli olan sistemin biçiminden ve isminden daha ziyade uygulanış şekli yani teorisinden ziyade pratiğidir.
Adı demokrasi olup milletin söz sahibi olmadığı, darbelerle irade ve idarenin milletten zorla alındığı, 28 şubatların, 27 Mayısların, 12 Eylüllerin gölgesinde kalan bir demokrasi,
Adı hukuk olup adaletin parayla ve güçle satın alındığı, her kesim ve görüşten vatandaşla beraber yargı çalışanlarının da en az vatandaş kadar rahatsız olduğu, kitaba uyulmayan ama kitabına uydurulan bir hukuk,
Adı sosyal devlet olup bebeklerin hastanelerde rehin bırakıldığı, devlet dairelerindeki bürokrasi trafiği sebebiyle bir imzanın dahi üç günde alındığı, “bugün git yarın gel” sözüyle mündemiç bir sosyal devlet,
Adı laik olup inancından ötürü insanların kamusal haklarının tanınmadığı, başındaki örtüsünün sökülüp alındığı, inanç hürriyetinin sağlanmadığı, koruyucu olmayan dışlayıcı bir laiklik,
Sözde bağımsız olduğunu iddia eden ama sahiplerinin müsadesi olmadan adım dahi atamayan, İngiltere, ABD, Rusya, Çin ya da herhangi başka bir kolonyalist devlet tarafından atanmış müstemleke valisiymişçesine idaresindekileri yönetenlerin başta olduğu (sözde) bir parlementer sistem ile
otokratik veya diktatoryal vesayet rejimleri arasında herhangi bir fark göremiyorum ben.
İnsani gelişmişlik düzeyi raporlarına baktığımız zaman ülkelerin insani gelişmişliklerinin yönetim şeklinden ziyade uygulanışı ile alakalı olduğunu bariz bir biçimde ortaya koyuyor bu raporlar. Zira bu gelişmişlik listesinin ilk beşini oluşturan ülkelerin yönetim biçimlerinin anayasal monarşi, yani krallık yada konfederasyon olduğunu görmekteyiz.
Aynı şekilde sadece adı Halk Cumhuriyeti olup teorik olarak kaynakların ve refahın eşit dağıtılması gerekirken, pratikte fabrikalarda kibrit kutusu kadar yataklarda yatıp kalkıp, açlık sınırının altında 3 vardiya çalışan küçük cüsseli adamların ülkesi gibi bir komünizm veya sosyalizm de istemiyorum.
Okuyuculardan istirhamım; kimse savunmaya geçmesin “ya aslında komünizm öyle değil yanlış uygulanıyor, işte demokrasi aslında şöyle böyle doğrusu diye, hepsini biliyorum söyleyeceklerinizi de, söyleyemeyeceklerinizi de, söyleyemediklerinizi de.”
Benim zaten anlatmak istediğim husus tam da bu. Bu yazıda sistem eleştirisinden ziyade sistem işlevsizliğinden bir yakınma var. Yani, mevzu adının ne olduğundan çok gerçek manada uygulanıp uygulanamadığıdır. Yani teori de anlatılan ile pratikte yaşanan aynı mı, bir birini tutuyor mu? Yoksa hayallerde anlatılan pembe panjurlu ev gerçek alemde iki göz odalı damı akan bir gecekondu mu? Asıl mesele bu.
Sistemin adından ziyade uygulanışı ise doğrudan; sistemi oluşturan ve uygulayan zihniyetle, bağımsız ve güçlü devlet olmakla, devleti oluşturan bireylerin eğitimi (sadece mektepli anlamında değil) ve kendisini yetiştirmiş olup olmamasıyla alakalıdır.
Bu durum sadece devlet ve halk idaresi sistemleri ya da ekonomik sistemler için geçerli olmayıp sağlık, eğitim, hukuk sistemi gibi tüm sistemler için geçerlidir. Özetle beşerî aklın icadı olan hiçbir sistem hatadan münezzeh ve lâyüs’el değildir. Onu mükemmele yakın kılacak olan adı değil, disiplinli bir şekilde uygulanması ve uygulatılmasıdır.
En iyi sistemler uygulanabilir ve uygulatılabilir sistemlerdir. O bakımdan körü körüne bir sistemi savunup, sistem yobazlığı yapmak yerine, sistemin uygulanabilirliğinin peşine düşmek gerekir.
Aksi halde darbelerle sürekli inkıtâya uğratılmış bir demokratik sistemi, cezâ evlerinin ağzına kadar dolu olduğu ve kimsenin ıslah olmadığı bir hukuk sistemini, mezunlarının insanlığa acı ve göz yaşından başka bir şey sunamadığı eğitim sistemini, insanların bir kısmının obeziteye yakalanırken bir kısmının yetersiz beslenmeden dolayı hayatını kaybettiği ekonomik sistemleri savunmak zorunda bırakılırız.
Hülâsa, kitaba uydurmak yerine kitaba uyalım, vesselam…