Efendim, sembol deyip de geçmemek gerekir. Zira semboller, doğrudan sağaltıcı bir niteliği haizdir.
Sembol [l ince] i. (Fr. symbole < Lat. < EYun.) , lugatımız Kubbealtı’nda, “Bir fikir, düşünce, his vb.ni akla getiren, onu düşündüren işaret, resim, ses, harf, kısaltma vb.” mânâsına gelir. Aslında lisanımızdaki karşılıkları ise “remiz” ve “simge”dir.
Lugat’ta sembol ile ilgili olarak Beşir Ayvazoğlu’ndan şöyle bir misal aktarılır:
“‘İslâm’ın sembolü hilâldir.’ Çünkü artık bir sembol olmaktan çıkmış, zevkimizdeki yeri kaybolmuştur.”
Yine sembolün ikinci mânâsı için de “Bir madde, cisim, işlem, miktar vb.ni belirtmek üzere yazılan veya basılan işâret, harf yâhut kısaltma” mânâsı verilerek bu mânâ, şu misal ile aktarılmaktadır:
“Demirin sembolü Fe’dir.”
Fakat her iki misal de belki yapı ve şekil bakımından benzer bir nitelik arz etse de ilk misal, mânâ ve hakikatı timsal bakımından ikincisinden ayrılır. Bu yüzden Ayvazoğlu bize “hilal”in bir sembol olmaktan çıktığını ve aslolan edebî zevkimizdeki yerini bile kaybettiğini bildirir. Çünkü artık hilal, tamamen sağaltıcı bir niteliği haizdir. Dolayısıyla bu durum bize sembollerin manevî ihtiyaçlarımızı karşılayabildiği sürece bizi aynı zamanda sağaltabildiğini de gösterir. Elbette semboller bunu, merkezinde Kur’an ve Sünnet’in yer aldığı “hakikat alanı”na bağlı olduğu nisbetde yapar.
Sembol, ancak bu alan ile irtibatı nisbetinde “sembolik mantık” ve “sembolist şiir” nitelikleri kazanır; bir hâdiseyi, bir insan veya bir duyguyu sembolize edilebilir. Sembolizm de ”çeşitli sanat ve ilimlerde maksadı ifade etmeye yarayan semboller sistemi”ne dönüşebilir.
Yani gül, sadece gül olmaktan çıkıp Hz. Peygamber’imizin (s.a.s.) temsiline dönüşür ve bu niteliği sayesinde de bizi sağaltır.
Lisanın hakikatını, sembolleşmek, yani “sembol haline gelmek, remiz haline gelmek, simgeleşmek” belirler. Yine Kubbealtı’da şehidlik üzerinden verilen misalde de âdeta misalden sembolleşmeye gidilir:
“Şehidlik, ebediyete akıp giden her günün tarihleşmesinde, vatan ve millet için taşıdığı asil ve faziletli ruhun sembolleşmesi demektir.”
Dikkat edilirse tüm bu süreçte, sembolden sembolleşmeye, yani açıkçası lisandaki isimden fiilleşmeye doğru geçişin bir ânı mevcuttur. Biz bu sayede, lisandaki isimlerin nasıl aynı zamanda bir fiil niteliği kazanabildiklerinin de hakikatına vakıf oluruz.
Kısacası lisan; isim ve fiillerden, yapı ve şekillerden, semantik ve semiyotik bağdaştırmalardan ibaret değildir artık.
Lisan, aynı zamanda bir semboldür; sembolleştirir ve dahası tamamen hakikat alanından aldığı büyük bir güçle de bizi sağaltır.
Sembolleriniz, hak ve hakikattan olsun efendim…