Doç. Dr. Erhan Çapraz

Vatan sevgisi imandandır.

Bugün sizleri, bazı âlimler zayıf bir hadis olduğunu söyleseler de Hz. Peygamber’imizin (s.a.s.) şu buyruğu ile selamlamak istiyorum:

“Vatan sevgisi imandandır.” (Acluni, Keşfu’l-Hafa, 1/345, no: 1102)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Medine’ye hicret ettiklerinde orada bulunan müşriklerle bir anlaşma imzalamış; bu anlaşma gereği, “vatanları olan Medine’ye bir saldırı olursa beraber savunma yapacaklarını” onlara bildirmişti. Demek ki mevzuu vatanımızı korumak ise gayri müslimlerle bile anlaşma yapmamız mübahtı. Dolayısıyla vatanın ne bahasına olursa olsun korunması bir Nebî buyruğudur, yani dinimizin emridir. Elbette bir Müslüman’ın da dinini, namusunu, canını ve malını vatan ve devletiyle korumaktan kutlu bir vazifesi yoktur; zaten olamaz da…

Bu bağlamda bugün size “vatan sevgisi” ve “iman” arasındaki güçlü bir kelime (mânâ) rabıtasından söz etmek istiyorum. Bakalım sineden neler sadır olacak.

Lugatimiz Kubbealtı’nda vatan (ﻭﻃﻦ) i. (Ar. vaṭan) kelimesi için ilkin, “Bir kimsenin doğup büyüdüğü ve yaşadığı yer, yurt” mânâsı verilmiştir. Bu mânâ elbette Töreli edebî dairede merhum Mehmet Âkif’in şu dizelerinde de hayat bulmuştur:

“Cânı cânânı bütün varımı alsın da Hudâ

Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ

Yine Töreli’nin büyük üstadı Yahya Kemâl’de de aynı hassasiyetin mevcudiyeti söz konusudur:

“Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor

Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor

Töreli oldukları için yukarıdaki her iki beyitte de doğrudan Hz. Peygamber’imizin vatana dair buyruğuna bir ittiba söz konusudur. Elbette bunda her iki şairin Balkanların vatan hasretiyle yanıp kül olmaları oldukça etkilidir. Fakat her halükârda rehber bellidir: Hz. Muhammed (s.a.s.).

Vatanın lugatimizdeki ikinci mânâsı ise “Bir milletin üzerinde yaşadığı, hâkim olduğu toprak, yurt”tur. Bu sefer kelime, hakîkî mânâsına doğru yol almaya başladığından “millet”i de içeren bir muhtevaya bürünmüştür. Bu noktada gayrı, vatan; atadır, ecdattır. Nâmık Kemal’in ifade ettiği üzere, “Vatan ki her karış toprağı ecdâdımızdan birinin kanı ile yoğrulmuştur.”

Lügat’ta her ne kadar üçüncü sırada verilse de kelimenin hakîkî mânâsını, “insan ruhunun bu âleme gelmeden önce bulunduğu ruhlar âlemi” teşkil eder. İşte vatanın hakikati, hatta imana eşdeğerdeki sevgisini tamamen bu âlem tayin eder. Çünkü yaşadığımız âlemin aksine bu âlemin daha başında Rabb’imizle bir hâl-i vuslat mümkündür. Yûnus’umuz bu vuslatın aşkı ile, “Düştü önüme hubbü’l-vatan gidem hey dost deyü deyü bu cihanda yol alır. Ken’an Rifâî hazretlerinin de dile getirdiği üzere, bizim için asıl vatan da işte orasıdır:

“Canlar vatanından kopup hicrân ile geldim

Sûz-ı derun hem nâle vü efgān ile geldim

Lisanımızdaki vatan ile alâkalı kelimelerin tamamını da bu hâl-i hakikat tayin eder. Bu saye iledir ki “Bir vatanda yaşayanlardan her biri” “vatandaş” olur. Tabii tamamen hakîkî olana merbutiyetten dolayı Yahyâ Kemal’in şu beyitinde açıkça müşahede edileceği üzere bu vatandaşlığın da “dünyâ” ve “âhiret”olarak iki cephesi varittir:

“Gönlüm, dilim, kanım ve mizâcımla sizdenim

Dünyâ ve âhirette vatandaşlarım benim

Dolayısıyla ancak bu vatana tâbi olanlar “vatandaşlık” kazanır. Aksi hâlde “vatan hâinliği” söz konusudur. Lisanımızda bir de “vatan-ı aslî” kelimesi mevcuttur ki aslında bu kelime bizi doğrudan “asıl vatan”ımıza bağlar: Ruhlar âlemi.  Bu yüzden vatan burada dinen, tamamen Töreli, “Bir kimsenin doğup büyüdüğü veya yerleşmeye karar verdiği yer” vasfı kazanmıştır. Öyle ki böyle bir kimse artık, seferî sayılmaz. Dolayısıyla her şey “vatanî”, yani bize “Vatanla ilgili”dir. Ömer N. Bilmen’in belirttiği üzere, “Vatanı muhâfazaya gönüllü olarak iştirak etmek ilâhî, vatanî bir ahlâk vazîfesidir.” Yani, müdâfaa-i vataniyye”dir; aksi ise “hıyânet-i vataniyye”dir. O yüzden bizler “vatanî vazife”mizi (askerlik) yapmaya koşa koşa gideriz. Bizim için “Vatanperverlik” en ulvî duygudur ve biz her zaman “vatanperverâne” davranırız. Çünkü bize yurt, “vatanperverlik” olmuştur. Bizde “vatan sever” asıl; “vatan severlik” esastır. “Vatansız” olmak ise bize her şeyden, hatta ölümden bile beterdir.

Şimdi, vatana dair bu çok geniş izahattan sonra size aslında “iman” hakkında da izahatta bulunmam gerekiyor. Fakat, bunu yapmayacağım. Çünkü, yukarıdaki vatana dair izahatta “vatan” kelimesinin geçtiği her yere rahatlıkla “iman” kelimesini de koyabilirsin. Görülecektir ki mânâ bakımından cümlelerde hiç bir fark yoktur.

Eee, ne buyurmuş yegâne rehberimiz?

“Vatan sevgisi imandandır.”

Demek ki “hakikat alanı”na bağlı kelimeler arasında hâl-i hakikatte bir keyfiyet olsa da bunlar kemiyyette “bir”dir.

Efendim, vatan-ı aslîde “bir” kalınız; “pir” kalınız.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu