Filiz Toklu

TÖRE BOZULDU HUZUR KALMADI

TÖRE BOZULDU HUZUR KALMADI

Son yıllarda giderek artan çocuk ve kadın cinayetlerini sıradan kriminolojik olaylar olarak görebilir miyiz?

Adeta sistematik bir biçimde zincirleme devam etmekte olan ve yer yer vahşet sınırlarını da aşan bu seri cinayetler artık tek başına sadece hukukun konusu olabilir mi?

Tüm toplumun sinir uçlarını tahrip etmekte olan ve giderek de sosyal bir travmaya dönüşerek, birey ve toplum sağlığını ağır biçimde hasara uğratan bu cinayetlerin önlenmesi için neler yapmalıyız?

Daha da genişlettiğimizde psikiyatrinin yanı sıra antropolojinin bile ilgi alanına dahil edebileceğimiz bu davranış bozukluklarının tedavisi sadece eğitim programları ile düzeltilebilr mi?

Sorular… Sorular..

Katiller, yaygın olarak savunmasız durumdaki çocuk ve kadınlara yönelmektedir. Ve bu cinayetlerin birçoğundaki en yaygın ortak özellik ise; faillerin, kurbanın en yakınındaki kişiler arasında çıkıyor olmasıdır.

Bir diğer yaygın özellik ise; işlenen cinayetlere daha çok toplumun geri, ilkel, ataerkil kültür formlarına mensup kesimlerinde rastlanıyor oluşudur.

Sosyolojik faktörlerin değişmesi ile birey ve toplumun geleneksel davranış biçimleri de bu değişimden payına düşeni alıyor.

Kadim Türk toplumunda kadının ve çocuğun dokunulmazlığı vardı. Başkaca hiçbir yaptırımı olmasa bile, bu toplumsal yapı içinde, Türk töresinin daha çocukluktan başlayarak içselleştirilmiş olmasından doğan bu olumlu davranış formu, tipik karakteristik bir durum ortaya çıkarıyordu. Bireyin kendisinden başlayarak, aile, toplum ve nihayet devletin de kendisini bu prensibe göre yapılandırmış olması ile de ideal bir düzen oluşmaktaydı.

Peki, bu ideal toplumsal düzen ne vakit ve nasıl bozuldu da, ortaya bu kâbus gibi üzerimize çöken sosyopatik yapı oluştu?
Elbette, kendi kültür kodlarımızı terkederek dışımızdaki yozlaşmış haldeki kültür değerlerini benimsemeye başladığımızda…

Sözde ilerleme ve modernleşme kılıfı içine gizlenmiş olan bu zehiri, gerek medya vasıtaları gerekse de siyasi mekanizmaların dış -yabancı- kültür değerlerini ve onların hukukunu bu topluma dayatması ve kabul ettirmesiyle bünyeye enjekte ettiler.
Buna paralel olarak süreç boyunca tarihsel bir sapma ile birlikte toplumsal dokumuz da ağır biçimde tahribata uğramış oldu.

Onarabilir miyiz?
Evet!

Bunun için kapsamlı ve derinlikli bir reform hareketine ihtiyacımız vardır.
Yeni kuşakları yabancı kültür hegemonyasından kurtaracak programların oluşturulması gerekmektedir.

Hukuk düzenimiz yeniden Türk töresine uygun biçimde oluşturulmalıdır.

Ülke sınırları içindeki sorunlu bölgelerin feodal-aşiret yapısının sert ve radikal biçimde tasfiye edilmesi mutlaka sağlanmalıdır.

Homojen bir toplumsal doku için, birey hakları ile toplumsal talepleri birbirinden ayırt etmeli; farklı hiçbir alternatif girişime izin verilmemelidir.

Ancak, kadınlar ve çocuklar için güvenli bir ülke inşa edebilirsek, geleceğimizi garanti altına alabiliriz. Değilse, bu çürüme tüm yapıyı enfekte ederek ölüme kadar götürür.

Türk – İslam ülküsü ile töreye bağlı olmak esastır. İçi boş, temeli çürük maddeler olan emperyalist sistemin dayattığı uydurma kanunlar ile millet olarak müreffeh ve huzurla yaşayamayacağımız gün gibi ortadadır.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!” Bu meâlde olmak üzere kısasta hayat vardır. İdam kaçınılmaz olmuştur. Toplum olarak devletimizden ivedi olarak idam yasasının getirilmesini bekliyoruz. Adil Türk hukukuna yakışan da budur.

Yaşasın Türk- İslam töresi!

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu