“Kapı ardına kadar açıkken neden hapishanede kalırsın” der Mevlana,
kapı ardına kadar açıkken hapishanede kalmak, özgürlüğün tutsakliğidır. Birçok insanın hayatlarında karşılaşabileceği belki farkında olmadan yaşadığı bir durumdur aslında. İnsan, potansiyellerini ve fırsatlarını kullanmak yerine, kendi zihinlerinde veya dış koşullarda yaratılan sınırlamalar nedeniyle kendilerini hapishanede hissedebilirler. Özgüven eksikliği, korku, alışkanlıklar veya dış etkenler gibi birçok faktör, insanları gerçek potansiyellerini gerçekleştirmekten alıkoyabilir.
Bazen insanlar, değişim yapma veya farklı bir yol deneme konusunda korkabilirler ve böylece kendi kendilerini sınırlarlar. Bunun sonucunda, kapılar açık olsa bile, içsel bir hapishanede kalmayı tercih ederler.
Ancak, bu durumun üstesinden gelmek mümkündür. Kendini sınırlayan inançları fark etmek, cesaretle hareket etmek ve yeni deneyimlere açık olmak, kapıların ardına kadar açık olduğu gerçeğini hatırlatarak özgürlüğü yeniden kazandırabilir. Her birimiz, kendi içimizdeki hapishaneyi yıkıp, gerçek potansiyelimizin peşinden gidebiliriz.
Kapı ardına kadar açıkken,
Neden hapishanede kalırsın ey insan?
Özgürlüğün hazzını tatmadan,
Neden duvarlara sıkışıp kalırsın?
Gözlerin karanlığa alışmış,
Kapının ışığını göremiyor musun?
Kendi kafesini kendin mi örmüşsün,
Özgürlüğün ipini çözmeyi unutmuşsun?
Korkuların zincir olmuş bedenine,
Gönlünün hapsinde mahkum kalmışsın.
Oysa dışarıda umut var,
Yeniden doğmak için kapı ardına kadar açık.
Gel, cesaretinle adımını at,
Korku duvarlarını yık,
Kapının eşiğinden geç,
Özgürlüğün şarkısını yeniden söyle.
Kapı ardına kadar açıkken,
Hapishanede kalmak niye?
Gönlünü özgürlüğe aç,
Ve yeniden özgürlüğün tadına var…
Gül Gizem Aytekin