“Olduğumuz şeyi arzulamak ve olmadığımız şeyi reddetmek.”
Bu cümle geçen yıl Aliya İzetbegoviç’in “İslam Deklarasyonu” kitabını okuduğum andan itibaren zihnimde dönüp duran ve evet Müslüman bir gencin misyonu tam olarak bu olmalı diye düşündüğüm bir duruş.
Benlik aynana, özüne sahip çıkmak ve aynı zamanda sana ait olmayanın idrakinde olacak vizyona sahip olup kendini muhafaza edebilmek. Ama yok saymamak, karşısında bir duvar gibi dikilecek cesareti de içinde barındırmak. Batıla yol vermemek.
Hak olan hiçbir şeyin gayri İslami olamayacağının farkında olmak.
Bir diğer misyonumuz Sezai Karakoç’tan “Müslüman için iş ibadettir.” olmalı. Başarılı olmak zorundayız. İslami duruşumuzu iş hayatımızda da adaletimizle ve başarımızla göstermeliyiz. Her ne yapıyorsak en iyisini biz yapmalıyız. En basit örnek ise İsrail sorunu. En büyük yumruğumuz boykottu. İlk olarak küçük bir listeyle başladığımız boykot listeleri giderek genişledi ve bizde bize ait hiçbir ürün bulunmadığını fark ettik. Elimizi neye atsak onlara aitti. Biz yıllarca onların kanlı elleriyle beslenerek aslında özümüze ihanet etmiştik.
Onlar bu ekonomik başarıları sebebiyle rahatça zulmettiler, biz ise başarısızlığımız ve büyük ölçüde tembelliğimiz ile susmak zorunda kaldık.
Aliya’nın “Gayrimüslim topluluklardaki Müslüman azınlıkların yeri, gerçekte her zaman için dünya genelinde İslam toplumunun gücüne ve itibarına bağlı olacaktır.” sözü de yine aynı kitaptan aldığım notlardan biri ve neden bir Müslüman’ın misyonlarından birinin ekonomik olarak da güçlü olması gerektiğinin en açık cevaplarından biri.
İrem Arısoy