Mustafa SüsTöreli Yazılar

Misafir çocuklarına çay ikram edin (Hikâye)

Mustafa Süs

Misafir çocuklarına çay ikram edin (Hikâye)
Çocuklar çay içmez, derlerdi misafirlikte.
”Evinize misafir gelirse anasından babasından önce çocuklara çay verin.” derdi babam da bize… Öğüt müydü vasiyet miydi neydi?
Bunu niye derdi?
Ona da açıklama getirirdi.
”Ben misafirliğe gidince çocuklarıma yenilenden içilenden ikram edilmezse kendimi çok kötü hissederim hatta o eve bir daha gitmek istemem.” derdi.
Babalar yükün altında inlerdi biz onları türkü çığırıyor zannederdik.
Evet, ağzından Karac’aoğlan türküleri, Muharrem Ertaş türküleri eksik olmazdı ama biz o türkülerin yük altından gelen iniltiler olduğunu çok sonraları öğrendik.
Tam olarak öğrenmiş de sayılmayız aslında.
Tam olarak öğrenmiş olsak onların yaşadığı zor zamanları tam anlamıyla hissetmemiz ve onları zerre kadar eleştirmememiz gerekirdi.
Beş çocuk, altı çocuk, yedi çocuk belki sekiz belki dokuz çocuk.
Kim kalkabilir ki altından onca yükün?
Hangi birini giydirip hangi birini okula gönderip hangi birinin hastalığı ile ilgileneceksin?
Sofra kurulur ortaya, hızlı yiyen mi doyar, yemeğe besmele ile başlayan mı?
En az on kişilik sofrada doymadım ben dediğiniz zaman ”Tabi besmele ile başlamazsan doymazsın.” denirdi.
Çay bardağı kıtlığı vardı evlerde, çay ve şeker olsa da.
Çocuklar genelde kalın bardaklardan içerler, büyükler veya misafirler ince bardaktan içerlerdi.
Ali de tahmin edeceğiniz üzere kalın bardaktan ikram ederlerse içerlerdi.
Çaya olan düşkünlüğü had safhadaydı.
Hem çocuk olacaksın hem çaya düşkün olacaksın?
Hem kel hem fodul durumu gibiydi.
İnsanlar anlam veremezdi. Çay da lüks gibiydi ya da Ali’nin tek lüksü çaydı.
Üç aylıkken ana sütü kesilmiş bir çocuk işte.
Çay ile beslenmiş üç aylıkken. Püsküğüt bile yok içine bandıracak…
Eve misafir gelince herkese çay dağıtılır Ali’ye de verilirdi.
Bir çocuk için fazla içmedin mi diye soran olursa Ali’nin babası hemen devreye girer ”O alışkın, ona bi’şey olmaz.” derdi.
Çocuklar çay içmeyi bilmezdi ama Ali bilirdi.
Bebeklikten kalma olacak ki beş altı yaşlarına kadar eline bardağı alınca dudaklar bardağı emmeye başlardı daha dokunmadan.
Ali’nin bu haliyle dalga geçerlerdi.
İlk başlarda umurunda olmazdı ama yaş ilerleyince kafaya takar oldu.
Başkası çay içerken bile dudakları hareket ederdi o kadar yani.
Bir keresinde misafirliğe gitmişti Ali. Beş altı yaşlarında idi yanlış hatırlamıyorsam.
Babasının kucağına sokulmuş çayın gelmesini bekliyordu.
Herkese çay dağıtılmış Ali’ye doğal olarak çay ikram edilmemişti.
Çünkü evde herkese yetecek kadar bardak yoktu.
Çocukların hepsi çaysız olurdu.
Ali’nin babası kendisine gelen çayı gizlice Ali’ye vermişti ceketinin gölgesinde.
Bilirdi ki Ali çay içmezse olmazdı. Kendisi de içmeyiversindi.
Ali bardağı eme eme içmişti çayı.
Ev sahibinin haberinin olmaması gerekti.
Mahcup olurdu ev sahibi.
Ali de durumdan vazife çıkararak babasının ona verdiği çayı gizler, gizlice içerdi.
Niye gizlediğini bilerek.
Büyükler Ali’ye, sen seksen 4 yaşına çıktın geri mi indin derlerdi, konuşmalarına bakarak. İncilli Çavuş diyen de olurdu Ali’ye.
Her şeyden haberdar büyüdü Ali.
Babasının o çayı niye kendisine içirdiğini bilirdi.
Diğer çocuklara yapılmazdı bu.
Çünkü diğer çocukların böyle bir derdi yoktu.
Adil olmaktı bu, eşitlik de adil olmak değildi.
Babasının o cümlesi kulağından hiç çıkmadı.
”Evinize gelen misafirlerin çocuklarına mutlaka çay ikram edin.”
Ali de öyle büyüdü.
Çayla pişti, çayla yandı.
M’S

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu