Hastalık – 1
Dünyada rahatlık arayan kendini ve hayatı tanımıyor demektir. Hayata gözlerini açan çocuğun ağlaması bunun ilk işareti olmasa da, aklımızın bir köşesinde zaman zaman bize bunu hatırlattığı da bir gerçek.
Hayata has bir hakikat! İyiyi kötü, kötüyü de iyi takip eder. Dert ve derman, huzur ve çile sürekli birbiriyle yer değiştirir. Şu töresöz, ifade etmeye çalıştığımız hayat gerçeğine güzel bir örnektir:
“Ak gün ağarıp kalmaz, kara gün kararıp kalmaz.”
“Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.”
Her türlü musîbet, her türlü saadet bir kaderdir. İnsan kaderini her dem güzelde ve hayırda aramalıdır. Yokluğa düşen insan azim ve sebat ile varlığa ermenin; hastalığa düşen insan, umutla sağlığına kavuşmak için tedavi yollarını aramalıdır. Allah’ın muradı bu yöndedir.
Unutulmamalıdır ki:
Derman için azim lâzım, çalışmak, çile çekmek gerekir. Tarlayı sürmeden, tohum ekmeden mahsul almak mümkün mü?
Hastalık, her musibet gibi insana dert verir. Ancak derdi veren Allah derman da verir. Bilmek lâzım.
Büyütme derdini sakın gözünde,
Ara ki bulursun derman özünde.
Hayatın sırrını kavrayan, derdine derman bulmanın sırrını da keşfeder.
Unutma!
“Beterin beteri var.” Başımıza gelen her musîbetin daha kötüsü illâ vardır. İnsan hastalığa isyan etmemeli, sabır ve metânetle derman aramalıdır.
İşte bir ârif sözü:
“Her felâket sâhibi bir yönden bahtiyârdır,
Çünkü her felâketin daha büyüğü vardır”
Yaşayan bilir elbet, ancak yaşamayan da yaşayandan ibret almalıdır.
Hastalık, sonbahar mevsiminin yaprakları soldurması gibi insanı soldurur.
Bir çorbam olsun tasta, Mevlâm etmesin hasta
İmtihan dünyası bu, ömür geçmesin yasta.
Evet! İnsan ömrünün yasta geçmemesi için mücadele etmeli, karakışta açan kardelen gibi, baharı bekleyen kumrular gibi umudunu hep tâze tutmalıdır. “Allah var gam yok” diyebilen kurtulmuştur.
Hastalandım kul oldum,
Diken idim gül oldum
Gönlüm dua ettikçe
Güzelliğe yol buldum.
Sağlıktan hastalığa, zenginlikten fakirliğe, yüksek makamdan başlangıç noktasına düşmek tahammülü kolay olmayan bir imtihandır. İnsan eski itibarlı, şâşaalı günlerini özler; özler de eski dostları çevresinde artık bulamaz. Çünkü, insanların çoğu iyi gün dostu olmayı yeğler.
Heyhât, zor günlerin yârânı az olur.
Fuzûli insanın hâlet-i rûhiyesini şöyle tasvir eder:
“Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge,
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı.”
Fuzûli bu şiirinde, “Bana gönlümdeki ateşten gayrı, kimseler yanmaz; bahar rüzgârından başka kapımı açan olmaz.” diyor.
Hastalık, yalnızlık, çâresizlik gibi zor dönemlerde insan tanıdıklarını, arkadaş ve dost çevresini yanında görmek ister. Derde derman olmasa da yanıbaşında bir sese hasret kalır.
Moral hüznün ilacı, derdin dermanıdır.
Kemâlettin Kamu’nun şu dörtlüğü işte böyle bir şey:
“Gözlerimde parıltısı bakır bir tasın
Kulaklarım komşuların ayak sesinde
Varsın gene bir yudum su veren olmasın
Başucumda biri bana ‘su yok’ desin de…”
Geçmeyen var mı?
Çile ve imtihan faslından geçmeyen var mı? Peygamberler, veliler, zenginler, fakirler, krallar, hükümdarlar dâhil herkes bu hayat sınavından hissesini almıştır.
Önemli olan; kader yüzleşmesini sabırla, kanaatle, tevekkülle başarıyla yapabilmektir.
İlk adımı atmadan, azim ve inançla yola çıkmadan ağlamanın, dua etmenin insana faydası olmaz.
Yolladım gözyaşımı, emek ile semâya
Gönül huzura erer, yâr olunca Mevlâ’ya.
Neden ben?
Başa gelen hastalığa ya da farklı musîbetlere “Neden ben?” diye düşünmemeliyiz.
Neden ben sorusunda kibir gizli, isyan gizli. Neden ben sorusunda gaflet gizli, cehâlet gizli, ihlâl ve ihmâl gizli.
Neden seni seçti?
Arthur Ashe, 10 Temmuz 1943 tarihinde doğan, tenis tarihinde 3 Grand Slam kazanan ilk ve tek Afro-Amerikan oyuncudur.
36 yaşında geçirdiği by- pass ameliyatı sırasında kan naklinden AIDS virüsü kaptı. “Tanrı böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?” sorusuna, Arthur’un verdiği cevap ibretliktir:
“Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar. 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir. 500 bini profosyonel tenisçi olur. Bunların içinden 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50’si Wimbledon’a kadar yükselir, 4’ü yarı finale kalır, 2 tanesi finale çıkar. Elimde şampiyonluk kupasını tutarken Tanrı’ya; “Neden ben” diye hiç sormadım. Şimdi sancı çekerken, O’na nasıl ‘Niye ben?’ derim.”
(Arthur Ashe 6 Şubat 1993 tarihinde 50 yaşında vefat etmiştir.)
Hastalık zor imtihan her zorluğun mükâfatı da katbekat fazladır. En korktuğu ile yüzleşen insan önceki endişeli, vehimli bakış açısını yavaş yavaş üzerinden atar. Devâsâ dalgalar şefkat eliyle sükûnete erer, aşılmaz dağlar yol olur.
Hastalık ya da dünyevi belâ ile karşılaşan insan, Allah’a sığındığı ölçüde sabır mükâfatı ile kuşanır. Sabır, insana zor günlerinde dayanma gücü verir, en karanlık zamanda bile kurtuluş yoluna gidecek ışığı ve pusulayı verir. Allah, çare arayan, mâsum bir çocuk gibi kendisine sığınan, dua eden, gözyaşı döken kuluna derman verir, şifa verir, inşirâh verir.
Allah’ın sabır ve inşirâh verdiği kul artık Kudret Sâhibinin koruması altındadır. Bu durumda kulun kalbi huzur huzmesi ile dolar. Dev gibi dalgalar karşısında usta sörfçüler gibi, azgın boğanın üstündeki cesur ve ehil rodeocular gibi hastalığıyla mücadele eder.
Başına gelen musîbet karşısında kendini çâresiz ve yalnız hisseden insan; Allah’ın inâyeti ile okyanusları küçük bir yelkenliyle tek başına aşacak mücâdele azmine ermiştir. Eski korkular yerini teslimiyete bırakır. Yaşadığı ve yaşayacağı kader çizgisinden endişe duymaz. Çünkü kul umut yoluna girmiştir.
Başımıza gelen her felâket bizim için tövbe ve hatalarımızla yüzleşme fırsatıdır.
Hastalıkla mücadelede Allah’tan şifâ istemek, yaşamayı dilemek kulluk davranışıdır. Ancak ölüme de hazır olmak; “Ölmeden ölmek” gibi kulluğun şânındandır.
[Devâmı var.]Mustafa Arslanoğlu