Dr. Resul ErtuğrulTöreli Yazılar

NAMUSLARI UĞRUNA CANLARINI FEDA EDEN İFFET ABİDELERİ

NAMUSLARI UĞRUNA CANLARINI FEDA EDEN İFFET ABİDELERİ

Tarihi bakımdan büyük öneme sahip olan Yukarı Kırzı Köyü, Bayburt’ta kurtuluş kıvılcımının ilk ateşlendiği yerdir diyebiliriz. Bunu 20 Şubat’ta kutlanılan Yukarı Kırzı’nın kurtuluşunun hemen ertesi gün 21 Şubat’ta Bayburt’un kurtuluşunun kutlanmasından anlamaktayız. Yukarı Kırzı Köyü’nün kurtuluşu askerlerimizin de katılıp rol aldığı resmî törenlerle 1993 yılına kadar kutlanmaktaydı. Ermeni mezaliminde yaşananlar ve akabinde köyün kurtarılması Bayburt halkının katıldığı kalabalık izleyiciler önünde canlandırılmaktaydı.

1916-1918 yıllarını kapsayan Rus işgali sırasında Doğu Anadolu’da Ermeni devleti kurma hevesine kapılan Ermeniler, Bayburt’un merkezinde ve köylerinde akıl almaz zulümler, tecavüzler ve katliamlar yapmışlardır. Kundaktaki bebekleri süngülemişler, kadınları göğüslerinden duvarlara çivilemişler ve karınlarını yarıp ceninleri çıkarmışlardır. Bayburt’ta erzak dağıtacağız bahanesiyle taş mağazalarda topladıkları halkın üzerlerine gazyağı dökerek yüz kadar kişiyi diri diri yakmışlardır. Bayburt halkının birçoğu başka şehirlere göç etmek durumunda kalmıştır.

Ermeni çetelerin zulmüne direnen Yukarı Kırzı Köyü’nde 65 kişi şehit edilmiştir. Bu zulüm karşısında biri çocuk olmak üzere 18 genç kadın ve kız namuslarını korumak için kendilerini su kuyularına atmışlardır. Bayburt merkezde de Ermeni tecavüzünden kaçmak isteyen kadınlardan kendilerini Çoruh nehrine atanlar olmuştur.

Yukarı Kırzı Köyü’nde kendini su kuyusuna atan kadınlardan biri dedem Hacıbey Ertuğrul’un annesi Güllü hanımdır. Dedem o zaman kundakta bir bebekmiş. Annesi onu kuyunun kenarına bırakıyor ve “Bebeğimi kuyuya atmaya kıyamıyorum” diyerek kendisini su kuyusuna bırakıyor. Dedemi ise oradan anneannesi alıp 3-4 yaşına kadar bakıyor. Daha sonra ise dayısı Zekeriya Gençer ve hanımı Ümmühan Hanımefendi bakıp büyütüyor. Bu durum bana Hz. Meryem’in sorumluluğunu ve bakımını üstlenen Hz. Zekeriyyâ’nın fedakârlığını hatırlatıyor. İsmine yakışır bir şekilde dedeme annelik yapan, onu incitmeden bakıp büyüten Ümmühan annemiz için dedem daima dua ederdi ve şöyle derdi: “Bana annelik yapan o kadından Allah razı olsun, beni çocuklarından hiçbir zaman ayrı tutmazdı.”

Yukarı Kırzı Köyü’nde yaşananlar, töreli Türk kadınının özgürlüğüne, namusuna, iffetine olan düşkünlüğünün ve kutsal değerleri uğruna gerektiğinde canlarını feda edeceklerinin bir nişanesidir. Bu durum aynı zamanda yeryüzünde yaşanan ahlaksızlıklara, tecavüzlere, zulümlere ve haksız işgallere canı pahasına sessiz bir başkaldırıdır. Günümüzde canlı şahidi olduğumuz Çin’in Uygur Türklerine, İsrail’in Filistin halkına uyguladığı soykırıma ve bu duruma dünyanın kayıtsız kalmasına tarihin derinliklerinden kopup gelen sessiz bir çığlıktır.

Bu örnek olayı sonraki nesillerin hatırlaması için köyümüzde 2017 yılında “Şehit kadınlar iffet anıtı” yapıldı ve daha sonra “Şehit kadınlar iffet anıtı müzesi” açıldı. Kadınların kendilerini attıkları tarihi kuyular da ziyarete açılmaya başlandı. Bu konuda emeği geçenlerden Allah razı olsun. Bu vb. yerlerin ziyaret edilmesi Allah’ın yeryüzünü dolaşıp ibret alınmasını isteyen buyruğunun bir gereğidir.

O dönemde yaşananlar insanlığın iki zıt kutbunu gözler önüne sermektedir. Bunlardan ilki merhametten, vicdandan yoksun, gözü dönmüşçesine katliamlara ve tecavüzlere kalkışanlardır. Diğeri ise beyleri cephede, vatan savunmasında olduğu için iffetlerini korumak için tek çare olarak kendilerini su kuyularına atan hanımefendilerdir. Bunun yanında bir öksüzü kendi çocuğundan ayırt etmeyip de onu bakıp büyüten Allah’ın Rahmân ismi ile ahlaklanan, O’nun rahmetinin canlı şahidi olan hayâ, iffet ve ahlak abidesi töreli yiğit Türk kadınıdır.

Müslümanların insancıl bir duruşu vardır. Başkalarının sergilediği insanlık dışı muameleler onlara yakışmaz. Müslümanların başarıya ulaşması alemlere rahmet olan Hz. peygamberi örnek alarak insanlığı anne şefkatiyle kucaklamalarına, insanlığın merkezinde örnek, önder bir ümmet olmalarına, iyiliği, merhameti, adaleti ve ahlakı yaymak için var güçleriyle çalışmalarına bağlıdır.

Aliye İzzet Begoviç’e askerleri “Sırp keskin nişancıları halkımıza rastgele ateş açıyorlar, katliam yapıyorlar, biz de aynı şeyi yapalım” deyince o, “Sırplar bizim öğretmenimiz değil” cevabını vermişti.

Karanlığın kökü yoktur, ışığın ise bir kaynağı vardır. Küfrün ve zulmün zifiri karanlığının çöktüğü yerlere imanın, sevginin, şefkatin ve adaletin aydınlığı götürüldüğünde bütün dünya bu meşaleyle aydınlanacaktır.

İffeti, izzeti, namusu ve şerefi uğruna kendilerini su kuyularına atan ninelerimizi ve bu cennet vatanın kurtuluşu için canlarını seve seve feda eden şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.

Her şehit toprağa düşmüş bir fidandır.

Şehit bir ölür bin dirilir.

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma! Bilâkis onlar diridirler; Allah’ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleriyle sevinçli bir halde rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehid kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesiyle sevinmektedirler.” (Ali İmran 3/169-170).

Dr. Resul Ertuğrul

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu