Eski Türkçede “tırngak” şeklinde karşımıza çıkan “tırnak”, aslında, insân ve omurgalı hayvanlarda parmak uçlarının üst kısmını örten boynuzsu tabaka içün kullanılır. Bununla birlikte, kanca vb. âletlerin kıvrık yeri; yüzük kaşının yüzük taşının üzerine dönen parçası; pençe; ‘teknolojide’ bir eksen etrâfında salınım hareketi yapabilen bir dişlinin belirli miktarlarda dönmesini sağlayan, bir parçayı itmeye yarayan veya bir çarkın belirli bir yönde dönmesini önleyen parça; ‘askerlikte’ mermi atıldıktan sonra çıkıntılı parçasıyle kovanın çıkarılmasına yarayan silâh mekanizması içün de tırnak tâbiri kullanılmaktadır.
Bir de töresöz dâiresinde, parlaklık ve renk vermesi içün hanımlar tarafından tırnaklara sürülen cilâ, oje: tırnak cilâsı; mec. gözdağı vermek: tırnak (tırnaklarını) göstermek; çok az, çok küçük: tırnak kadar; kavganın, tartışmanın kızışmasını istediğini belirtmek için latîfe yollu tırnaklarını birbirine sürtmek: tırnak sürtmek; ince hamur üzerine tırnakla izler yapılarak pişirilen bir çeşit pide: tırnak pidesi; çok yakın, yanında: tırnağı dibinde; kendi işini kendin gör mânâsında: tırnağın varsa başını kaşı; tırnaklarını parmaklarından söküp çıkarmak şeklindeki bir cezâlandırma usûlü ve mec. gücünü elinden almak: tırnağını (tırnaklarını) sökmek; tırnaklarını kestirmek ve estetik bakımını yaptırmak, manikür yaptırmak: tırnaklarını yaptırmak gibi tırnak kullanımları da vardır.
Argoda ise “vereceği bir para destesindeki bir banknotu iki defa saymak veya verdiği bozuk parayı sayarken tırnak mârifetiyle fazla göstermek sûretiyle karşısındakini dolandıran kimse, dolandırıcı; kumarda iskambil kâğıdına tırnakla işâret koyarak hîle yapan kimse” mânâsında “tırnakçı” tâbiri türemiştir. Ayrıca bir metinde başka yerden aktarılan veya dikkat çekilmek istenen yazı ve sözlerin başına ve sonuna “tırnak işâreti” konulur. Tırmalamak ve tırnaklarını geçirerek çekiştirmek mânâsında geçişli fiil olarak “tırnaklamak” fiili türetilmiştir. Sıfat olarak ise “Tırnağı olan”; mec. “Güçlü [Bu anlamda özellikle dişli tırnaklı şeklinde kullanılır]”: “tırnaklı” ve “Bir kutunun veya bir çakının üzerinde bulunan ve tırnakla çekilip açılmasını sağlayan çentik”; “Namlu üzerinde bulunan kertik”: “tırnaklık” ve “Tırnağa benzeyen, tırnağı andıran”: “tırnaksı” mânâsı taşıyan kelimelerimiz vardır. Ciltçilikte cilt kaplarını parlatmak için kullanılan kurşun kalem biçiminde mühre de “tırnak mühre” adı verilir.
Asıl en ehemmiyetlisi ise bulunduğu konuma (unvan) veya makama sâdece kendi tırnakları sâyesinde gelen bizim gibi töreli insânlar vardır. Onlar, tırnak-makam arasındaki hikmeti, sâdece Hak’tan ve hakîkattan bilirler! Yâni, onlar için tırnak, sâdece parmak uçlarının üst kısmını örten boynuzsu tabaka değildir artık…
Efendim, yazının başlığında da ifâde ettiğimiz gibi tırnak deyüp de geçmemeli! Önce tırnağın hikmetine suya kanar gibi kanmalı; sonra da sâdece Hak ve hakîkat içün tırnaklayarak yanmalı vesselâm…
Lutfî Baba soylamış, görelim cânım ne soylamış:
Kel başa şimşir tarak
Yirmi parmak tek tırnak
Bil hikmeti avanak
Lutfi Bab yanındayken…
Erhan Çapraz