Töreli Yazılar

Ömer Nasuhi Bilmen Hocamız (1883-1971)

-Orhan ALİMOĞLU-

Ömer Nasuhi Bilmen Hocamız (1883-1971)

Orhan ALİMOĞLU

Karşılaştığımız birçok gence edebiyat fakültesi talebesi veya mezunu ise Mehmet Akif, Fuzulî veya Yunus Emre’den ezberinizde olan birkaç beyit okur musunuz, İlahiyat talebesi veya mezunu ise Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’n Necât’ı veya Aziz Mahmud Hüdaî, Eşrefoğlu Rumî’nin divanlarından birkaç beyit okuyabilir misiniz diyoruz. Maalesef müspet cevap alamıyoruz. Sonra gönüllü olanlarla bazı beyitler okuyup, anlamaya ve ezberlemeye çalışıyoruz. Çok hoşlarına gidiyor. 

2000’ li yıllara kadar her evde Ömer Nasuhi Hoca’nın Büyük İslam İlmihali temel kitap olarak bulunurdu. İnanç ibadet ve güzel ahlak esasları çok hoş bir üslupla anlatılıyordu. Biz talebelik yıllarımızda (1980 öncesi) hocanın kendi sağlığında basılmış Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, Tabakatül Müfessirin, Kur’an-ı Kerim Tefsiri kitaplarını temin etmiş, zaman zaman mütalaaya çalışmıştık. Hele tefsirdeki “mânâ-yı tasavvufî” kısımları çok hoşumuza giderdi. Ömer Nasuhi Bilmen Hoca “bütün”, zahiri-bâtını, maddî ile maneviyi birleştirmiş bir âlim olduğundan kelâmı müessir bir zat imiş. Hele o sahabe-i kiram hakkında Müslümanların nezih itikatları ve Fetih süresi tefsiri kitapları itinalı baskıları ile zevkle okunan feyizli eserlerdi.

***

Ömer Nasuhi Bilmen Hoca, Hukuk-ı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye isimli kıymetli eserinin 1967’ de tab edilen ikinci baskısına veciz bir önsöz yazmış. Güzel Türkçe örneği olan bu metni aynen iktibas ediyoruz:

“Hukuki İslâmiyye ve Istılahatı fıkhiyye” ünvanı ile yazmış olduğum eser-i âcizi 1949 tarihinde İstanbul Hukuk Fakültesi tarafından altı cilt olmak üzere tab ve neşr edilmişti. Bilâhare 1955 tarihinde birinci cildi yine Fakülte tarafından tekrar tab ettirilmişti.

Birçok zevat ise bu İslâm Hukukuna ait mufassalca (etraflı-geniş) eserin tekrar tamamen tab edilmesini arzu etmekte bulunduklarından «Bilmen Yayınevi» tarafından «yedi cilt» olmak üzere yeniden tab’ına mübaşeret (başlanmış) olunmuştur. Milletimizin ilmî varlığına âcizâne bir hizmette bulunmak nîmetine mazhar olmak ümidiyle bu eserimizin tekrar tab edilmesi iltizam edilmiştir (icab etmiştir, lüzumlu bulunmuştur).

Hak Tealâ Hazretlerinden muvaffakiyetler niyaz eylerim”.

Em. Diyanet İşleri Reisi

ÖMER NASUHİ BİLMEN (s.5)

Keza eserin girişindeki (methal) şu kısımlarda dikkat çekicidir.

“Bu kamusta “Mecellei Ahkâmı Adliye” deki bütün mesail (meseleler), münderiç (içinde) bulunmuş, hukuka ait bir çok istilahatı fıkhiyye, madde madde yazılmış, haklarında lâzım gelen izahat verilmiş, bunlardan bir çoklarının lûgavî mânâları da yazılarak aralarındaki münasebetlere işaret olunmuştur.

İslâm hukukunun ne gibi esaslara istinat ettiğini gösteren ve hukuka müteallik kanunların, nizamların ilmî bir surette anlaşılmasına yardım edip hukuk fikrinin inkişafını temine hâdim (hizmet eden) bulunan «usulü fıkıh ilmine dair de biraz malumat verilerek bu da eser için bir methal olarak tertip edilmiştir.

İslâm hukukunun esaslarından olup hukuki kabiliyetin artmasına ve tatbikatın kolaylaşmasına hizmet eden, Mecellece de kabul edilmiş bulunan (99) kaidei fıkhiyede bu methal kısmında yazılmış ve bunlar kâfi derecede izah edilmiştir.

İslâm hukukçularını teşkil eden ve kudreti ilmiyelerine göre muhtelif tabakata ayrılmış bulunan büyük müçtehitlerin, fakıhların teracimi ahvaline (hayatlarına) dair de muhtasarca (özet) malumat verilerek bununla da methal (giriş) kısmına bir “Tabakatülfuka” faslı ilave edilmiştir”. (s.8)

Usulü fıkha dair ıstılahlar kısmındaki İmam-ı Azam hz. ne dair aşağıdaki atıf da çok güzeldir.

“İmamı Âzam Hazretleri fıkhı: «Marifetünnefsi maleha ve ma aleyha = insanın lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesidir» diye târif etmiştir. Bu tarife nazaran fıkha itikadiyat ve ahlâk mesaili (meseleler) de dahil bulunmaktadır. Şu kadar var ki, bu mesail, gide gide pek ziyade tevessü (genişleme) ve inkişaf etmiş, mevzuları başka başka bulunmuş olmakla fıkhın tarifine «min cihetil amel = amel cihetile» kaydi ilâve edilerek fıkhın dairei şümulünden (muhtevasından, kapsamından) itikadat ile ahlâkiyat hariç bırakılmıştır. Binaenaleyh bugün ilmi fıkıh, ilmi kelâm ile ilmi ahlâk birer müstakil ilim halinde bulunmaktadır”. (s.14)

Ecdadımız ilmiyye, kalemiyye ve seyfiyye mesleklerinde en alt kademeden başlayıp usta yanında basamak basamak yükselerek ilerlemek ve işinin tam ehli olarak vazife yapma düsturuna riayet etmişler. Ömer N. Bilmen Hoca da bu usullerle ilerleyip 16 Haziran 1943’de İstanbul Müftüsü olmuş. 30 Haziran 1960’da ise Diyanet İşleri Başkanlığı’na tayin edilmiş, ilim-irfan-ahlak timsali bir zat-ı şeriftir. 6 Nisan 1961’de kendi isteği ile emekliye ayrılmıştır.

Darüşşafakka Lisesi’nde yirmi yıla yakın ahlak ve yurttaşlık bilgisi dersleri okutmuş, 8 ciltlik tefsirini emekli olduktan sonra yazmıştır. 12 Ekim 1971 de İstanbul’da vefat etmiş ve Sakızağacı Şehitliğine sırlanmıştır.

TDV İslam Ansiklopedisi’nde, son İstanbul Müftülerinden Rahmi Yaran Hoca tarafından kaleme alınan hocaya dair maddenin ilk paragrafı şöyledir:

“1883’te (hicrî Rebîülevvel 1300, Rûmî 1299) Erzurum’un Salasar köyünde doğdu. Babası Hacı Ahmed Efendi, annesi Muhîbe Hanım’dır. Küçük yaşta iken babasının vefatı üzerine Erzurum Ahmediyye Medresesi müderrisi ve nakîbüleşraf kaymakamı olan amcası Abdürrezzak İlmî Efendi’nin himayesinde yetişti. Amcasından ve Erzurum müftüsü Narmanlı Hüseyin Efendi’den ders okudu. İki hocası da yakın aralıklarla ölünce İstanbul’a gitti (1908) ve Fatih dersiâmlarından Tokatlı Şâkir Efendi’nin derslerine devam edip icâzet aldı (1909). Ayrıca Ders Vekâleti’nce açılan imtihanı kazanarak dersiâmlık şehâdetnâmesi aldı (1912). Bu arada okumakta olduğu Medresetü’l-kudât’ı da bitirdi (1913). Arapça ve Farsça’yı çok iyi bilen, Türkçe ile birlikte üç dilde şiir yazabilen Ömer Nasuhi Bilmen bir ara Fransızca’ya da merak sarmış ve bu dili de tercüme yapacak kadar öğrenmişti”

Ömer N. Bilmen Hoca’nın Hukuki İslamiye Kamusu adlı eserini ilk önce 1948’de Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’ın rektörü olduğu İstanbul Üniversitesi yayınlamıştır. Aşağıdaki eserlerin isim listesi bile hocanın rütbe-i bâlâsını aşikâr eder.

***

Hocamız, gerek ilmi ve ahlaki otoritesi gerekse samimi dindarlığı ve tevazu sebebiyle Müslüman Türk milletinin başlıca istinat ve itimat noktalarından güven kaynaklarından olmuştur.

Bazı nevzuhur hocaların Ömer Nasuhi gibi ulema-ı izamdan / rüsuhdan hocaları doğru anlamaları çok müşkül (very difficult) olsa gerek. Ama hakikat ehli hocalarımızın hayr-ül halefleri de mevcut. Onun için müsterihiz. Merhum hocamız, Cemil Meriç’in ifadesiyle, “Muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale / âtiye bağlayan köprü olmak” hedefinin tahakkuku için emeğini bezletmiş. Kendisi hayatta iken basılan kitapları gösteren eser tablosu bile ne çok şey anlatıyor.

Kendisinin müşterek mesai yaptığı muazzez hocalarımızın isimlerini Kâmil Yeşil Hoca’nın tyb.org.’da neşredilen yazısından naklediyoruz:

“10 Haziran 1959, Türk eğitim tarihi için dönüm noktalarından biridir. Çünkü bu tarih Türkiye’de BMM tarafından 7344 sayılı kanunla İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nün açılmasının karara bağlandığı gündür.  Yeni açılan bu Enstitünün lokomotifi Celaleddin Ökten Hoca’dır. Ömer Nasuhi Bilmen, Mahir İz, Üsküdarlı Hafız Kurra Ali Efendi, Ahmed Davutoğlu, Ali Nihat Tarlan, Bekir Sadak, M. Zekai Konrapa, Nihat Sami Banarlı, Kemal Edip Kürkçüoğlu, Celal Saraç, Nihad Çetin, Halil Can, Yaman Dede gibi üstadlardır.

İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nün açılışından sonra, imam hatib okullarının da idarî işlerini, kadro meselelerini ve eğitim programlarını yürütmek için, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde Din Eğitimi Dairesi kurulur ve genel müdür olarak da Kemal Edip Kürkçüoğlu tayin edilir.

Enstitü yeni kurulduğu için ders programları, programların muhtevası konusunda müzakereler yürütülmekte, teklifler alınmaktadır. Kemal Edip Bey de bu hususta, o sırada Paris’te yaşayan Hindistanlı âlim Prof. Dr. Muhammed Hamidullah’ın fikrini sorar. Hamidullah, bu isteğe binaen Paris’ten uzun bir mektup yazar. Adı geçen mektup, Cemal Cebeci tarafından kayda geçirilmiştir(Doksan Üç Yılın Ardından, s. 151-160).

Mektup, çok az kişinin bilgisi dâhilinde kalmış olmalı ki Hamidullah’ın eserleri içinde yer almamıştır ve ehlince de tartışılmamıştır. Bu mektup aslında Türkiye’deki dinî eğitimin geçirdiği serencamın ve arayışların da tarihidir.

Dikkat edilirse, yukarıda adı geçen YİE hocaları içinde, ders vermek vazifesi ile gelen birkaç hoca dışındaki hocalar medrese sistemi ile yetişmiştir. Bu eşhâsın diğer bir özelliği “İnsan, insanın gölgesinde yetişir” anlayışındaki âlim ve ârif kişiler olmaları, birçok âlimin rahle-i tedrisinden geçmeleridir. Branşı kimya olan Mahir İz’in tasavvuf derslerine girmesi, bunun en tipik örneğidir. Eskilerin “mütebahhir” dedikleri bu zevat, talebelere de bu yönleri ile tesir etmişlerdir.”

Başta her hali ile numune-i imtisal olan Ömer Nasuhi Bilmen Hoca’mızı ve ism-i şerifi geçen diğer kıymetli hocalarımızı minnet ve rahmetle yâd ediyoruz. Atalar, “Göl yerinde su eksik olmaz” demişler. Her birisinin takipçileri hayr-ül halefleri yetişmeye devam edeceği ümit ve temennisindeyiz. Rahmi Yaran ve Kâmil Yeşil hocalarımıza sıhhat afiyetle müdafii ilm-i irfan ve hak-hakikat olmalarını niyaz ederiz.

(12.06.2025)

Orhan Alimoğlu

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu