EdebiyâtTöreli Yazılar

Seyyid Osman Adapazarî Hz.

-Orhan ALİMOĞLU-

Seyyid Osman Adapazarî Hz.

Orhan ALİMOĞLU

Seyyid Osman Hz. 18. yy. ikinci yarısı ile 19. yy. ilk yarısında yaşamış bir zât-ı şeriftir. Kabri şerifi Sakarya – Adapazarı Solaklar köyünde bulunmaktadır. Kendisi, Kadiriyye’nin Eşrefoğlu Abdullah Rumî Hz. koluna mensuptur. Eşrefoğlu, Hacı Bayram Veli Hz.nin damadı ve halifesi olup Bursa İznik’deki türbesinde medfundur. Adapazarî’nin elimizdeki divanı Serdivan Belediyesi’nce bastırılmıştır. İlk önce Harun Çelebi tarafından Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi’nde yüksek lisans tezi olarak latinize edilmiştir. Divanda Av. Mustafa B. Bozkurt’un güzel bir Mukaddimesi ve ayrıca (Medhî) mahlâsıyla yazdığı iki medhiyye bir de tahmisi mevcuttur. Son kıtalarını teberrüken buraya naklediyoruz.

Tahmisden son kıta,

Medhiyâ bil reh-nümâdır Seyyidin eş’arı hep
Kenz-i vahdet şem’i dâim Seyyidin intâkı hep
Vezn ü mevzûndan müberrâ sâfî Hakk divanı hep
Mazhar-ı feyz-i Hüdâ’dır Seyyid’in güftârı hep
Andelib-veş gülşen içre söylenir gülzâr ile

Medhiyyelerden son kıtalar,

Cem olan eş’ârımızla cem olalım Seyyidâ
Medhi Seyyid’dir bu nutkum medhi Seyyid bendesi

***

Ne büyük bir bahtiyarlık hizmetin
Sâyebân et üstümüzde himmetin
Abdiyâ dur eşiğinde hazretin
Merhaba ey Seyyid Osman Merhaba

***

Bu güzel baskılı Seyyid Osman Adapazarî Divanı’nın girişinde ehl-i aşk ve merdân-ı Hüda’dan Prof. Dr. Mustafa Kara Hocamız da “Eşrefoğlu Abdullah Rumi ve Eşrefiye” başlıklı bir takdim yazısı hediye etmiş. Ondan da birkaç paragraf iktibas etmek yahşi olar.

“EŞREFOĞLU ABDULLAH RUMİ VE EŞREFİYYE

Osmanlılar döneminde Anadolu’da kurulan tarikatların en eskilerinden biri olan Eşrefiyye, Kâdiriyye tarikatinin bir koludur. Kâdiriye’nin silsilesi tarîkatin pîri Abdülkâdir-i Geylani’nin Muhammed Şemseddin adlı oğlundan sonra Muhammed Hüsâmeddin b. Şemseddin, Şihâbeddin Ahmed b. Muhammed Hüsameddin, Alaeddin b. Şihâbeddin Ahmed vasıtasıyla babadan oğula intikal eder. Silsile, Alâeddin’den sonra kardeşi ve Eşrefoğlu’nun mürşidi Hüseyin el-Hamevi’ye ulaşır. Dolayısıyla Eşrefiyye’nin silsilesi Hüseyin el-Hamevi’de Kâdiriyye silsilesiyle birleşir. Bursa/İznikli Eşrefoğlu’nun (Ö. 1469) ilk mürşidi Hacı Bayrâm-ı Velî olduğu için Eşrefiyye’yi Bayramiyye’nin bir kolu olarak kabul edenler de vardır (Harîrîzâde, I, vr. 173b). Ancak Hacı Bayrâm-ı Velî, sülûkünü tamamlaması için Eşrefoğlu’nu Hüseyin el-Hamevi’ye gönderdiğine göre bu tesbitin doğru olmaması gerekir. Bazı araştırmacılar, Eşrefoğlu’nu Hacı Bayrâm-ı Veli’ye Emîr Sultan’ın gönderdiğini ileri sürerek Eşrefiyye’nin; Emîr Sultan, Hacı Bayrâm-ı Velî -Hüseyin el-Hamevî’nin görüşlerinin bir birleşimi olduğunu söylemişlerse de bu doğru değildir. Eşrefoğlu Abdullah-ı Rûmî, Suriye/ Hama’dan İznik’e döndüğünde tekkesini kurmakla Eşrefiyye’nin temelini atmıştır. Bu tekke aynı zamanda Kâdiriyye’nin Osmanlı topraklarındaki ilk büyük dergâhıdır. Eşrefiyye’nin, Abdullah-ı Rûmî’nin sağlığında âdâb ve erkân açısından son şeklini almamakla birlikte Müzekki’n-Nüfus’unda yer alan, “Mısır’da, Şam’da, Acem’de Türk’te dostlarımız vardır.” ifâdesiyle Dîvân’ındaki,

Aşk sayrusu olanlara gelsinler tîmâr eyleyem
İçirem aşk şerbetini Dost’tan haberdar eyleyem

diye başlayan mısralarından, onun hayatında tarîkatlaşmanın belli bir mesâfe katettiği söylenebilir. Tarîkat, Eşrefoğlu’nun halîfesi dîvân sahibi Abdürrahim Tirsî (Ö. 1520) ve torunu Şeyh Hamdi Efendi ile (ö. 1603) kuruluş safhasını tamamlamıştır denebilir.

XVIII. yüzyıldan sonra Salı Tekkesi diye de anılan Bursa Çatalfırın’daki Nu’mâniyye Dergâhı tarîkatın önemli merkezlerinden biri hâline gelmiştir. Günümüzde Bursa’da ayakta kalan ve orijinal yapısını koruyan tek tekke budur. Bunun da sebebi hayrul-halef Safiyyuddin Erhan’dır. Onun, Bir Zamanlar Bursa’ydı Bir Pâytahtın Pâymâli (İstanbul 2016) adlı eseri de bu şehirdeki tarihî dokunun nasıl yok edildiğine dairdir.

Sâdık Vicdânî’nin verdiği bilgiye göre, Kâdiriyye’nin Rûmiyye kolunun merkez tekkesi olan İstanbul Tophane’deki dergâhta XIX. yüzyılın ilk yıllarından itibaren hizmet veren şeyhler, Eşrefî icâzetine de sahip olduklarından intisâb edenleri kâbiliyetlerine göre bu iki koldan birinin âdâb ve erkânına göre yetiştirmişlerdir (Tomar-Kadiriyye, s. 54).

Eşrefî dergâhlarında genellikle perşembe akşamı yatsı namazından sonra icrâ edilen zikir şöyle yapılır: Önce kuûdî olarak Fâtiha Sûresi, Kâdirî evrâdı okunur ve kelime-i tevhîd zikri yapılır. Daha sonra Eşrefoğlu’nun,

Cem olmuş dervişleri pirim Abdülkadir’in
Yolunda sâdıkları pîrim Abdülkadir’in

mısrasıyla başlayan ilâhîsiyle kıyâmî zikre başlanır. Devrânın seyrine göre ilâhî ve kasîdeler okunur. (E. Rûmî’nin bestelenen nutk-ı şerifleri için bk. M. Kara, age.) Devrân sona erince şeyh efendinin “ya Allah hû” nidası üzerine zâkirlerden biri yüksek sesle, “Ve salli alâ eşrefi ve es’adi nûri cemîî’l-enbiyâi ve’l-mürselîn ve âlihim ve’l hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn” der. Bir zâkir aşr-ı şerîf okur.

Eşrefî kültürünün temel kitabı tarîkat pirinin Müzekki’n-Nüfus adlı eseridir. Bu eserde genel olarak tasavvuf ahlâkıyla ilgili görüş ve yorumlar sade bir Türkçe ile ve yer yer menkıbelerle anlatılır. Müzekki’n-Nüfus yalnız tasavvufî muhitlerde tutunmamış, Muhammediyye ve Envârü’l-Âşıkîn gibi halka mâl olmuş, toplumun dîn ve ahlâk anlayışına te’sîr etmiş, kendisinden sonra kaleme alınan bu tür eserlerin kaynaklarından biri olmuştur. Eşrefoğlu’nun Dîvânı da tasavvuf muhîtlerinin görüş ve zihniyetlerine te’sîr eden başlıca eserlerdendir”.

Zamanımızda mayıs ayının ilk pazar günü İznik’te Eşrefoğlu Rumî için anma günü düzenlenmekte ve geleneğe uyularak musâfirlere köfteli çorba ikram edilmektedir.

***

Kitabın girişinde Hüseyin Mete Barut’un Tarikî Kadiriyye-i Eşrefiyye’de Tâc ve Gül makalesi ile merhum Ömer Tuğrul İnançer Baba’nın Kadirilikte Zikir Usulû ve Musiki makalesi vardır. Divanda 199 adet muhtelif edebi türlerde nutku şerifler, 14 mukatta’at, 20 sayfa da ilave manzumeler bulunmaktadır. Biz şiiriyyeti yüksek bu nutku şeriflerden 228. sayfadaki 190 nolu “Gam yeme üstüme geldikçe Urus’un kâfiri'” diye başlayan gazeli ile 267. sayfadaki 5 beyitlik mesneviyi şerhe çalışmakla iktifa edeceğiz.

Sultan Abdülmecid Han devri (1839-1861) birçok gaile ile karşılaşılan bir devir. Özellikle Ruslar Osmanlı mülküne tasallut ve tecavüze cüret etmişler. Diplomatik gayretlerin neticesinde Kırım harbini kazanınca (1855) bu sefer doğu ve Karadeniz bölgelerimize saldırılarını arttırmışlardır.

Yeniçeri ocağının ilgası, askerin uzun süren harplerde yorgun düşmesi maneviyatını zayıflatmıştır! Seyyid Osman Hz. bu gazelinde bir Rus Harbinden bahsetmektedir:

Gam yemem üstüme geldikçe Urûs’un kâfiri
Bir figân etsem yetişir Seyyid Abdülkâdir’i

Seyyid Osman, Hz. Abdülkâdir Geylanî yolundan ve soyundandır. Tasavvuf ehli Geylanî Hz.nin manevi rütbe ve salahiyetinin çok yüksek olduğuna bilerek inanır. Birçok kaynakta Seyyid Abdülkâdir’in tasarruf yetkisinin kıyamete kadar bâki olduğu ifade edilir. Ahmed Kuddusî Hz. bu hususun Seyyid Osman’la muasır şahitlerindendir. O da benzeri olaylar anlatır. Onun için yetiş desem yetişir diyor. Bu beyitte bu kanaatini izhar ediyor. Bir figan etsem, çağırsam yetişir diyor.

Sandılar Osman hakîrdir yok çerîsi gavgada
Kâfirin kellesini hep men eder Pîr askeri

Askerimizin az ya da o sırada yok olduğunu düşünerek bize taarruza yeltendiler. Ama ehli aşk ve imanın, manevi ordusu desteği olduğunu düşünemediler. Tarih boyunca, Yemen Valisi Ebrehenin kâbeyi yıkmaya gelen fillerini Ebabil kuşlarıyla Cenâb-ı Hak tarumar etti. Bedir harbinden, Çanakkale’ye hep bu manevi takviye verilmiştir. Mesele ona layık olabilmektir. Burada da Geylanî hazretlerinin “özel kuvvetlerinin” müdahalesini, desteğini ifade ediyor.

Sâye-i Pirân’da gelmez mûyima hiç belâ
Emr-i Hakk’la hıfz eder sultânım Abdülkâdir’i

Resûlullah efendimizde nihayet bulan Evliya silsilesi sayesinde hiç saç ve sakalımın kılına belâ isabet etmez. Cenab-ı Hakkın izni ve emri ile bizi Ruslardan korur.

Kaçtılar münkîr münâfık kaldı kemter pîr ile
Dâmen-i Pîr’de dedim kim sal azâba ekferi

Harp, darp, sıkıntı zamanlarında içi-kalbi bozuk, nifak ehli ve imanı zayıf olanlar dayanamayıp firar ederler. Burada da öyle olmuş, çürükler firar etmiş. Seyyid Osman Geylani Hz.nin manevi varlığı ile kalmış. Hz. Pirin eteğini tutup, ona bu en kâfir olan Rusların üstüne azap askerlerini sal-sevket, azap içinde olsunlar dedim.

Kâfire gâlibliğe men çok niyâz ettim o gün
Hamdulillâh avn-i Hakk’la suya battı gemisi

Ruslar denizden bizim kıyıları topa tutuyormuş. Rus kafirine galip olmamız için çok dua niyaz ettim. Hamdolsun ki Cenâb-ı Hakkın yardımıyla Rus gemisi battı, belâ def oldu.

Kime mensûbiyyetin var sorar isen ârifâ
Hazret-i Geylânî Pîr’in bir günahkâr kemteri

Tasavvuf ehli “Hangi bahçenin gülüsün?” diye sorarlar. Ben de Hz. Abdülkâdir Geylanî’nin en zayıf-değersiz bir mensubuyum diyorum. Burada gene tevazu gösteriyor. Ve eğitim mahiyetinde okuyan ve dinleyene olgunlaşma dersi veriyor. Dede Paşa Bayburdî Hz. “Âlem iyi de bir ben kötüyem. Ben de iyi olsam âlem iyi olur” şeklinde bu düsturu çok bariz ifade ederlermiş.

Bu gaza asgar gazâdır bilmiş ol sen Seyyidâ
Git yerine nefsin ile et gazâ-yı ekberi

Peygamberimizin “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” emrine işaret var. Ey Seyyid bu Rus gemisini batırıp onları defetmemiz küçük cihad sayılır. Asıl cihad büyük cihad nefsimizi terbiye ve ıslah ederek arif/kâmil hale gelmektir. Gazadan/seferden evine yurduna dön ve nefsinle mücadeleyi kazanıp diğer insanlara da örnek olup iyileri çoğaltmaya çalış. Çünkü Rus’unda kafirliği, nefis ve şeytana tabi olmasından dolayıdır. Sen arınmış-ayılmış ve hayırlı işlerde faydalı olacak iyileri yetiştirmeye/çoğaltmaya çalış. O zaman vazifeni yapıp büyük hayır kazanırsın diyor.

***

Seyyid Osman Adapazarî’nin bu güzide divanının en sonundaki beş beyit şunlardır:

Hazret-i Perverdigârın bir güzîde serveri
Oldur ol sultân-ı âlem dü cihân peygamberî

Cenâb-ı Hakkın, “herşeyi çekip çeviren, idare eden” manasına gelen perverdigâr ismini zikretmiş burada. Ve onun en baş önderi iki cihan peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’dır. O âlemlerin sultanıdır.

Çâr-ı yâr-ı bâ safâdır nûr-i çeşm-i âşıkân
Ol Ebûbekr ü Ömer, Osman, Aliyye’l-Hayderî

Onun dört yâri, dostu Allah âşıklarının gözünün nurudur. Onlar Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’dir. Bunlar İslam’ın dört sağlam sütunu direğidir

Duhter-i pâk-i Resûldür Fâtımâ Hayrü’n-Nisâ
Hem Hatîce muhteremdir oldur ol kân gevherî

Peygamberimizin temiz kızı hanımların en hayırlısı Hz. Fatıma’dır. Ve onun annesi Hz. Hatice validemiz Nübüvvet hazinesinin mücevheridir.

Şâh Hasanla Şâh Hüseyndir tâc-ı ser-i evliyâ
Bu iki şehzâde içün kıl fedâ cân ü serî

Hz. Hasan ve Hüseyin Efendilerimiz evliyanın baş tacıdır. Bu ikisini de anlamak ve uymak için çok emek ve gayret sarf etmişlerdir. Bizlerin de onları anlaması, tabi olması ve sevmesi şarttır.

Hürmetine on iki Âl-i Resûlün ey Hüdâ
Yarlığa kıl rahmetinle Seyyid Osman kemterî

Burada Resûlullah’ın ehli beytini, muhtemelen çâr-ı yâr’i de dahil ederek 12 olarak ifade ve kabul ediyor. Ve bu Seyyid Osman’ı da, onlar hürmetine/sayesinde mağfiret et, yarlıga, cezalandırma demiş oluyor.

İsm-i şerifi geçen hayatta olanlara sıhhat afiyet, dârı bekâya teşrif edenlere rahmet mağfiret niyaz ederiz.

Orhan Alimoğlu

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu