Gülhan YılmazTöreli Yazılar

Yûsuf Sûresi’nden Edebî İlhamlar – 2

Yûsuf Sûresi’nden Edebî İlhamlar – 2

Hazret-i Yusuf’un, Maliye bakanı olunca Mısr’da kıtlığa karşı aldığı tedbirler, halkına dillere destan bir armağan.

Bolluk yıllarında eldeki buğdayın sadece yenilecek kadarını öğüttü kalan kısmı da kıtlık yılları için depolarda başağında tuttu bu hikmetli Bakan. Kıtlık yıllarında bile Mısr’da zaire olduğu duyuldu da güçlü kuvvetli ağabeyleri gelip ondan yardım istedi perperişan.

Bir tufan bitmiş belki de on yıllar süren bir mevsim /sona ermişti /hazan. Viran haneler gülüyordu şimdi coşuyordu adeta ümran. Hazreti Yusuf, ülkede kralın yetkilerini bile kullanır olmuştu. Çünkü artık başkaydı mizan, başkaydı zaman; suçsuz yere zindana atılan “o masum köle” çıkıverdi insanlara bir ihsan, bin imkan. Küçükken ona acımayan ağabeylerine de verdi gıdasından, erzağından. Yusuf sadece Kenan diyarının Yusuf’u değildi ki. Merhametsize dahi bin bir liman, gönlüne sultan.

İyi ki Yusuf’u tanıyamamışlardı ama Yusuf onları hemen tanımıştı kaybetmeden bir ân. “Bir dahaki sefere en küçük kardeşinizi de getirin, getirmezseniz artık size yardım etmem! Yanıma bile yaklaşamazsınız” dedi başkahraman. Geri döner dönmez: “Baba, artık bize yardım yapılmayacakmış!” diye anlatıp durdu grup oyuncuktan: “Küçük kardeşimizi bizimle gönder de onun için de ayrı bir ölçek buğday alalım. Onu mutlaka iyi koruruz”  ısrarlar, lakırdılar belki de yalan dolan.

“Daha önce size güvendiğim gibi mi güveneyim?” dedi Yakup ima ile Yusuf’tan. “Halbu ki (siz değil) Allahtır koruyan.” O sırada yüklerini açtılar da Mısr’a götürdükleri sermayeyi kendilerine geri verilmiş buldular; Yusuf’un değerini anlamışlardı onun Yusuf olduğunu anlamadan. “Ey babamız. Bak!” dediler. “Daha ne isteriz ki? O çok iyi, çok yüce biri. Bünyamini ver de alacağımız erzak daha fazla olsun bundan.”

Cevabı “‘Onu sizinle göndermem’ oldu.‘… Kuşatılmanız (tamamen çaresiz kalmanız) hariç onu bana getireceğinize dair Allah adıyla bir teminat verene kadar en sağlamından.’

Onlar yemin edince Yakup şöyle dedi: ‘Allah söylediklerinize şahittir.’ “Ey oğullarım oraya hepiniz girmeyin bir kapıdan! Hüküm sadece Allah’ındır, bu yüzdendir ki tedbir almanıza rağmen size gelecek zararı ben bile sizden savamam.”

Babalarının istediği gibi Mısr’a ayrı ayrı girdiler kapılardan. Sahiden de bu tedbir Allah’tan gelecek hiçbir şeyi savamamıştı onlardan. Sadece Yakub, içindeki bir dileği açığa vurmak ve tedbir almak istemişti çünkü oğulları Mısr’a illk gittiklerinde taltif görmüşlerdi Melik Yusuf’tan. Herkes gözünü onlara dikmişti ve şehre beraber girmeleri halinde hepsinin başına bir şey gelme durumu söz konusuydu muhtemel vakıadan. “Yakub’a öğrettiğimiz bir ilim vardı ama insanların çoğu bunu bilmiyordu aslolan.”

Yusuf’un yanına girdiklerinde Yusuf,  çekip aldı Bünyamini odasına, sarıldı ona ve dedi ki: “Ben ağabeyin Yusuf’um. Sakın korkma yapacaklarımdan!” Vereceği erzağı bineklerine yükledikten sonra bir su tasını da Bünyamin’in erzağına bıraktı gizliden-saklıdan.  Sonra giderlerken, bir tellal: ‘Ey kafile siz hırsızsınız!’ diye bağırdı arkalarından. Ona dönüp ‘Ne arıyorsunuz?’ dediler şaşırarak. ‘Kralın su tasını arıyoruz. Onu getirene bir deve yükü bahşiş var’ cümleleri duyuldu karşıdan.

Yusuf’un ağabeyleri şöyle dedi: “Allah’a yemin olsun ki siz iyi biliyorsunuz bizim buraya gelmediğimizi fesattan. Ayrıca haberdarsınız hırsız olmadığımızdan.”

Yusuf’un adamları sordu: “Peki siz yalancıysanız bunun cezası nedir yasalarınızdan? (Yani Yakubun şeriatında hırsızlığın cezası nedir?). “Cezası, hırsızı alıkoymaktır” dediler korkmadan.

“Yusuf, önce ağabeylerinin yüklerini aradı bilerek, en son  kardeşinin erzağını karıştırdı  ve çıkardı su tasını onun eşyalarından. İşte biz Yusuf’a böyle bir taktik öğrettik. Yoksa Bünyamin’i Mısr kralının geleneklerine göre elinde tutamayacaktı da alıp götüreceklerdi yanından. Tabi istisnalar ancak Allah’ın katından. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her bilenin üstünde daha çok bir bilen vardır. En üstte ise muhakkak Rahim ve Rahman.”

Ah ağabeyler ahh! Su kabı kardeşlerinin yükünden çıkınca ne dediler bilseniz? “Eğer o hırsızlık yaptıysa onun kendi ağabeyi de hırsızlık yapmıştı yıllar önce bundan. Yusuf üzüldüyse de bunu içinde sakladı: ‘Siz daha kötü durumdasınız, Allah sizin anlattığınızı çok daha iyi bilir’ dedi aklından. Sonra grup, “Ey Yüce Aziz!” dediler, “Bu çocuğun çok yaşlı bir babası var, onun yerine başka birini al aramızdan. Zira biz seni görüyoruz iyilik yapanlardan.” Dedi ki Aziz: Allah’a sığınırız, eşyamızı yanında bulduğumuz kişiden başkasını alıkoymaktan. Yoksa zalimlerden oluruz, el aman!”

Ümitsizliğe düşen ağabeyler kafa kafaya verdiler bir taraftan. Büyükleri şöyle dedi: “Babanızın sizden Allah adına söz aldığını ve daha önce Yusuf hakkında işlediğiniz suçu bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya Allah benim içinhükmedinceye kadar ayrılmayacağım burdan”

Mecburen eve Bünyamin’siz döneceklerdi Mısr’dan. Ama babalarına ne mazeret bildireceklerdi, büyükleri bunu da etti beyan: “Ey babamız, oğlun hırsızlık etti. Biz bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik… İstersen bunu Mısr halkına ve birlikte geldiğimiz kafileye de sor. Biz gerçekten doğruyu söylüyoruz” deyin eksik bırakmadan.

Kalkıp babalarına gittiler ve bunları söylediler. Bünyamin de gidip gelmeyince “Hayır, nefsiniz sizi böyle bir işe sürükledi. Artık bana düşen güzel bir sabırdır. Umulur ki Allah bana hepsini (Yusuf, Bünyamin, büyük kardeş) birden getirir” dedi Yakup acısından. “Sonra yüz çevirdi oğullarından. Onları görmedi ve onlara görünmedi. Gözlerine boz (katarakt) indi kederinden, gamından. Ah Yusuf’um! Vah Yusuf’um! diye diye içine sızlandı çaresiz dolanaraktan.” Yusuf’un kardeşleri daha önce babalarına yalan söylediği için bu seferki doğrularına inanmamıştı Yakup aleyhisselam. “Nefisleriniz sizi aldatıp böyle büyük bir işe sürükledi; hırsızın esir olarak tutulacağını Aziz ne bilsin, dedi yoksa! Ne haberi olsun kanunlarımızdan?”

Oğulları, ‘Kesin sen hala Yusuf’u anıyorsun, bu gidişle ya hasta ya da helak olacaksın’ diye söylendiler ağladığına şahit olmadan. Yakup dedi ki: “Ben gam ve kederimi sadece Allah’a arz ediyorum. Sizin bilemeyeceklerinizi de vahiy ile biliyorum Mevla katından.”

Onları, Yusuf’la kardeşini iyice araştırmaları için Mısr’a gönderdi Şam diyarından. Yusufun yaşadığına dair bir delil olmadığı halde Hz. Yakub’un oğullarını bu araştırma için  göndermesi ne kadar ilginçti ama zaten o bir umman. Büyük ihtimalle bu isteği “Ben sizin bilmediklerinizi biliyorum” sözüne matuftu ve anlamı ‘Yusuf’un yaşadığını biliyorum’ demekti  yegan.

Yakub’un oğulları tekrar Yusuf’un makamına vardılar: “Ey Aziz, bizi kıtlık bastı, değersiz bir sermaye ile geldik. Yine de sen hakkımızı tam ölçerek ver ve bize bağışta bulun. Şüphesiz Allah sadaka verenleri mükafatlandırır” diye konuştular yakınından. Yusuf, “Siz cahilliğiniz yüzünden Yusuf’a ve kardeşine yaptıklarınızı biliyor musunuz? dediğinde “Yoksa sen gerçekten Yusuf musun?” diye sordular. Yusuf kendini tanıtarak onlarla yüzleştiğinde ise “Hakikaten Allah seni bize üstün kıldı” diye itiraf ettiler. Her şeye rağmen bu itiraf takdiri şayan. Yusuf’un “Affettim” anlamında “Bugün size kınama yoktur!” demesi ise yüce ruhunun cömert ihsanından.

Sonra devam etti: “Şu benim gömleğimi götürün de babamın yüzüne koyun! Görecek duruma gelir. Ve bütün ailenizi bana getirin Kenan diyarından.” Şam’daki Yakub, “Eğer bana bunamış demezseniz ben Yusufun kokusunu alıyorum”, dedi, oğullarının gömlekli kafilesi yola çıkınca Mısr’’dan. Etrafındakiler, “Sen hala eski Yusuf şaşkınlığındasın” dediler, inanmadıklarından.

Müjdeci gelip gömleği onun yüzüne koyar koymaz Yakub’un gözleri görür oldu da şöyle dedi: “Ben size sizin bilemeyeceklerinizi bilirim, dememiş miydim Allah tarafından?”

Yusuf babasını kucakladı Mısr’da, atası çadırdaki makamına girdiği zaman. Böylece iki peygamber kucaklaşmış oldu. Ardından sevinçle annesine de sarıldı o köklü ülkeye maliye bakanı olan. Sonra tahtına onları oturttu. “Güvenle şehrime girin”, diyerek verdi onlara eman. Hepsi ona kavuştukları için şükür secdesi yaptılar tam da çocukluk rüyasının yorumundan. (O rüyada 11 yıldız, ay ve güneş Yusuf’a secde ediyordu. 11 yıldız ağabeyleri idi, güneş ve ay da anne babası…)

“(Ey Muhammed!) İşte bu Yusuf Kıssası, vahiyle sana bildirdiğimiz gayb ahbarından (haberlerinden). Sen yanlarında bile değildin onlar, işlerine hile katmaya (Yusuf’u kuyuya atmay) karar verdikleri zaman.”

Gülhan Yılmaz

(Okuyanlara

can u gönülden

sevgi, hürmet ve selam…)

 

 

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu