
GELİN TÂCI
“Veliler, Allâh’ın gelinleridir.”
Allâh’a hamdolsun kitap okuma tahlili programlarımızın 2’ncisini icrâ ettik. Tahlîle tâbi tuttuğumuz kitap Gelin Tâcı; müellifi ise genelde el-Ḥikemü’l-ʿAṭâʾiyye isimli eseri ile şöhret kazanmış İbn Atâullâh el-İskenderî. Hikem bu yazının dışında fakat onunla alâkalı sûfilerin söylediği bir sözü hatırlatmadan geçmeyelim:
“Namazda Kur’an’dan başka bir metin okumaya izin olsaydı Hikem okunurdu.”
İbn Atâullâh el-İskenderî yazdığı bir eserde dedesinin tavizsiz bir tasavvuf karşıtı olduğunu ifâde eder. Kader bu ya İslâmî ilimlerde derinleşmiş İbn Atâullâh gün gelecek dedesi gibi düşünmeyecek, derinleştiği tüm islâmi ilimleri yanına alarak sûfilerin aşk denizine dalıverecek. Tasavvufla sonradan tanışmasına rağmen yetişmiş binlerce dervişi geride bırakarak Şâzeliyye tarikatının en önemli 3’ncü ismi olacak.
Kader!
Gelelim Gelin Tâcı’na. Eser Sufi Kitab’ın neşrettiği tasavvuf klasikleri serisinin 36’ncı kitabı. Kitabın asıl ismi Tâcü’l-ʿarûs el-ḥâvî li-tehẕîbi’n-nüfûs’dur. Eser, Cemal Aydın’ın tercümesi ile karşımıza çıkıyor. Mütercimin Fransızcaya vukûfiyeti Arapçanın yanı sıra eserlerin Fransızcalarından istifade etmesini de beraberinde getiriyor. Mütercim bu eserin tercümesinde de günümüzün ünlü Şâzeli Şeyhi Dominik Abdullah Pöno’nun Fransızca kaleme aldığı eserden istifade ettiğini söylemekte.
Şunu da hatırlatalım; Arapça yazılmış neredeyse tüm İslami eserler daha Türkçeye kazandırılmadan birçok yabancı dile tercüme edilmiş. Tercüme faaliyetlerinin en başında da Fransızca geliyor -günümüzde İngilizce tercümeler daha çok olabilir-. Neredeyse tüm doğu klasiklerinin tercümesini Fransızcadan okumak mümkün.
Kitaba dönelim.
Eser Türkçeye Gelin Tâcı, nefisle mücadelenin ilacı ismi ile tercüme edilmiş. Gelin Tâcı isimlendirmesi ise Şâzeliyye tarikatındaki dervişlere ‘Allâh’ın gelinleri’ lâkabı verilmesinden ileri gelmektedir. Bu isimlendirmeyi ise ilk defa ‘Veliler, Allâh’ın gelinleridir.” sözü ile Bâyezîd-i Bistâmî dile getirmiştir.
Eser, İbn Atâullâh el-İskenderî’nin vaazları ve müritlerine yaptığı nasihatleri içermekte. Eser hakkında mütercim; “hacmi oldukça küçük olmasına rağmen, öz ve veciz oluşu bakımından yüzlerce esere bedel bir eserdir.” ifadelerini kullanmaktadır. Eminim ki benim gibi kitabı okuyan herkes bu konuda mütercimle aynı fikirdedir.
İbn Atâullâh, eserin ilk bölümüne “tövbe” konusunu ele alarak başlamıştır. Tövbe, tarîkata girmenin ilk şartlarından biridir. Kalbde güzelliklerin inşa edilebilmesi için kalbin tasfiye edilmesi, günah pisliklerinden temizlenmesi lâzımdır. Kalbi dünya kirlerinden arındırmak tasfiye-i kalb, tertemiz olarak bu dünyaya gelen insanın madde kirlerine bulaşmış olan rûhun bu kirlerden temizlenmesine ise tasfiye-i nefs denir.
Eser kalbi kötülüklerden tasfiyenin yollarını gösterdikten sonra, onu tezyin etmenin sırlarını veriyor.
Kendimizi Allah’ın gelinleri, bu eseri de tâc bellersek sırtımız yere gelmez inşâallah.
Eser, akıcı üslûbu, fevkalâde örneklendirmeleri ve her şeyden ziyâde samimiyeti ile tam Ramazan ayı arifesinde kalbimize çeki düzen vermek için okunacak eserler arasında. Hem de eserden istifâde etmek için Şâzeli dervişi olmanıza da gerek yok.
Eserin bu kısa tanıtımı denî olan dünyaya gelişimin 40. yıl dönümüne denk geldi.
İbn Atâullâh doğum günüme dair eserde bana şöyle seslendi;
“ Vallâhi senin hayatın doğduğun günden itibaren başlamaz, sadece Allah Teâlâyı bilip tanıdığın günle başlar!”
Size nasıl seslendiğini merak ediyor musunuz?
Mustafa Yakışır