KitâbiyatMustafa Yakışır

HİLÂLİ GÖRMEK

HİLÂLİ GÖRMEK

Türk Edebiyatında Ramazan Hikâyeleri

 

Ramazan-ı Şerif’in eli kulağında. Hilâl göründü görünecek. Ramazan yaklaştıkça gönlümüz çiçekler açıyor; Hatmi çiçekleri, küpeli çiçek, güller, sümbüller, laleler, papatyalar. Bahara dâir her şey.  Her yanımız bahar bahçe oluveriyor. Çölleşen yüreğimize okyanus serinliği ile geliyor Ramazan.

Ramazan; Tutulan oruçlar, okunan mukabeleler, yatsı namazı sonrası cemaatle huşû içerisinde kılınan teravihler, iftar sofraları, arınma vesilelerimiz sadaka ve zekatlar ile geliyor. Allah’ın mescitlerinde, minareler arası ışıldayan mahyaları ile geliyor. Bize şah damarımızdan yakın olanın katından rahmet pınarları ile geliyor. Nefsimizi arındıran pınarlar.

Sevinin Ramazan geliyor!

Bu hafta Vural Kaya’nın derlemeleri ile okuyucu ile buluşan “Hilâli Görmek/Türk Edebiyatında Ramazan Hikâyeleri” isimli kitap üzerine sohbet edeceğiz. Kitap 14 yazarın kitaplarından alınan Ramazana dâir hikâyeleri ihtivâ ediyor. Vural Kaya, vefat eden yazarların mirasçı veya yayınevlerinden izin alamadığı için esere ekleyemediği Ramazan hikâyelerinden, buna rağmen eserin genel itibâri ile de oldukça oylumlu bir seçki olduğundan bahsediyor ön sözde.

Eserde, Hüseyin Rahmi Gürpınar’dan “İlk Orucum”, Ömer Seyfettin’den “Terakki”, Mustafa Kutlu’dan “Hilâli Gördün mü?”, Hüseyin Su’dan “Yanağımda Dedemin Sakal İzleri”, Cahit Yeşilyurt’tan “Kuddüs Kuşu”, Sadık Yalsızuçanlar’dan “Deli Nuri”, Kâmil Yeşil’den “Siyah/Beyaz İplik”, Mustafa Çiftçi’den “Ankara’da Bir Sosyolog”, Müzeyyen Çelik’ten “Sello”, Selvigül Kandoğmuş Şahin’den “ Kırmızı Bir Çift Terliğe Sattım İlk Orucumu”, Hüzeyme Yeşim Koçak’tan “Hoşaf”, Mehmet Kahraman’dan”Her Şey Güzel Olacak”, Zeynep Ayhün Özbek’ten “İlk Oruç”, Ayşe Yücel’den “İftara Ne Kadar Kaldı” başlığı ile hikâyeler okuyoruz.

Hikâyelerin bir kısmı, başlıklarından da belli olacağı üzere çocuklukta tutulan ilk oruçları tasvir etmekte. Çocukluğun masumiyeti, dede ve ninelerin teşvikleri ile para ile satılan ilk oruçları anlatmakta. Çocukluğun masumiyeti ile Ramazan’ın rahmeti birleşince ortaya insanın içini ısıtan tablolar çıkıyor. Dede ve ninelerin baş tâcı edildiği geniş aile tablosu. Tüm ailenin neşe ile doldurduğu evler. O evlerde ki iftar telaşları. Çocukluğun yaramazlığının tüm aileyi kapladığı neşeli günler.

Bir kısım hikâyeler ise, derin bir toplumsal ve kişisel dönüşümün izlerini taşıyor. O dönüşümü gözler önüne seren hikâyelerden birisi de “Hilâli Gördün mü?”, bu hikâye Mustafa Kutlu’nun “Ya Tahammül Ya Sefer” adlı eserinden alınmış. Bu eseri yıllar önce okumuştum. “Hilâli Gördün mü?”, hikâyesi ile tekrar ilgim kitaba çevrildi. Olur ya bir gün de o kitap hakkında bir tahlil yazısı yazmak nasip olur. Sadece küçük bir de sır vereyim kitabı daha önce okuyanlar için; Dava delisi Kerim ile tanışıklığım var. Belki siz de tanıyorsunuzdur kim bilir…

Kitaba dönelim;

Ömer Seyfettin’in “Terakki” isimli hikâyesinde ki “deliye” ne demeli. Ona deli deseler de biz onu “meczup” olarak tanır biliriz. Onun sözleri bir hatibin bile cesaret edemeyeceği cümleler. Ne mi demiş? Okuyan bilir. Hem öyle deliye de can kurban. Bu meczup ile tanışmak için bile kitap alınır.

Tüm hikayelere tek tek değinmek hem maksadımız dışında hem de kelime açısından epey yekûn teşkil edecek. O yüzden hikâye okumayı sevenlere emanet edelim kitabı. Hele kendi Ramazan hikâyesini okumak ya da yazmak isteyenler için.

Minicik yürekleri ile ilk orucuna niyetlenen, kimi zaman tekne orucu ile yetinen yavruların gözlerinden, onları teşvik eden rahmet vesilesi beli kambur, ağzı dualı büyüklerin de ellerinden öperek bitirelim yazımızı.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu