Müşerref olmak
Türkiye Yazarlar Birliği Bolu Şubesi Başkanı Mustafa Süs Hocamız bugün bu yazıyı kaleme almadan 1-2 saat öncesinde epeydir yazmadığıma dair kendine has güzel üslubuyla beni ikaz etti. Nihayetinde Mustafa Süs Hocam Törelifikir sitemizi süs olsun diye kurmadı. Camiaya yeni yazarlar kazandırmak da Türkiye Yazarlar Birliği’nin gayeleri arasında. Hoş biz yazsak da yazmasak da gemi yürür. Biz, bu mecraya değil belki ama bu mecra ve yazma eylemi bize katkı sağlıyor muhakkak. “Dert çok hemdert yok diyor” ya Fuzuli belki de dertlerimize hemdert dostlar edinmeye çalışıyoruz burada olarak, burada yazarak.
Hocamızın sitemine binaen bilgisayarımdaki yazıları tekrar gözden geçirdim. Yaklaşık iki aydır, iki konu iki ayrı dosya olarak bilgisayarımın ana sayfasında yarım kalmış şekilde duruyordu. Tamamlayabilmek bir türlü nasip olmamıştı. Birisi annelik ve kadınlarımıza dair bir yazıydı, diğeri ise mahalle kültürü. Nihayetinde bu iki yazının ana temalarını birleştirip bu yazıda meramımı anlatmaya gayret edeyim istedim. Tevfik Allah’tan (c.c.)…
***
İlkokul dördüncü sınıfa kadar çocukluğumun en güzel yıllarını geçirdiğim mahallemizden taşınmıştık. Taşındığımız yer ilçeye giden bir yol üzerinde idi. Mahalle hüviyeti taşımayan bir yer. Daha da kötüsü apartman. Taşındığımız günün üzerinden tam otuz yıl geçmesine rağmen halen o mahalleye olan özlemimi dindirebilmiş değilim. Mahallemize arada yolum düştüğünde oradaki çocukluk günlerim geçer gözümün önünden. Mahalleye dair, mahalle kültürüne dair, mahallemin bende mümtaz bir yerinin olduğuna dair hep düşünür dururum. Akşam ezanına kadar oynanan oyunlar -hele mahalleler arası maçlar- mahallenin ortasına kurulan düğün, sünnet merasimleri, evde pişen yemekten bir tas da komşuya götürülmesi tembihlenen çocuklar, akşam ev ziyaretleri, bahçesinde her nevi meyve ağacının bulunduğu, dallarında kuşların cıvıldadığı müstakil evler. Yazımın başlığına da ilham olan Müşerref Hoca Hanım önderliğinde okunan Yasin toplantıları. Neden başlık mahalle kültürü ve annelerimiz değil de “Müşerref Olmak” diye sorarsanız; benim için mahalle ve anne demek zaten biraz da Müşerref Hoca demek diye cevap verebilirim.
Müşerref Hoca Hanım mahallenin kadınlarına emek vermiş, onları Annemin tabiri ile; “cahillikten” kurtarmış bir Hoca Hanım. Kendisi Kur’an Kursu Öğreticisi, analarımıza, ablalarımıza mesaisi dışında Kur’an öğretirdi. Cuma akşamları Yasin-i Şerif merasimleri tertip ederdi. Üzerinden bir türlü musibetlerin kalkmadığı kimselere nazar duası okurdu. Analarımız ondan öğrendikleri surelerle eda ettiler namazlarını, çorbalarını dualarla çırptılar, en önemlisi de çocukluklarından bu yana içlerinde bir gonca gibi büyüyen Allah’ın kitabını okuyabilme şerefine nail oldular. İşte benim için mahalle bu maneviyat yurdudur…
Bu yüzden midir bilmiyorum ama lise yıllarında okuduğum Şule Yüksel Şenler’in “Huzur Sokağı” adlı kitabı da bana mahallemi çağrıştırmıştır. Evet huzurun sokağı idi, komşulukların olduğu, olanın olmayanı gözettiği, isar’ın, diğergamlık, merhamet ve güvenin olduğu sokak. O kültür, o mahalle bu yüzden analarımıza ve bize çok şey kattı. Analarımız evlerin olanca ağır işine rağmen evlatlarını yetiştirmeyi de ihmal etmediler. İlk eğitmenlerimiz onlardır bizim. Çocukluğumdan, annemden ve evimizin bereket vesilesi babaannemden uyumadan önce şu duayı öğrenmiştim: “Yattım Allah kaldır beni, nur içine daldır beni, can bedenden ayrılmadan, cenneti a’laya gönder beni.”
Analarımız, azlarını çok ettiler, sofraları dualarla kurdular, merhametle muamelede bulundular evlatlarına, kanaati elden bırakmadılar. Her daim muhkem kalelerimiz oldular. Bir güne sığmayacak kadar büyük bir hak bıraktılar üzerimize. “Kadınlar kocalarına yahut oğullarına: ben senden yüksek gelir beklemiyorum, ben sadece senin helal para kazanmanı istiyorum.” derdi. O yüzden belki de ülkemin çehresi daha güzeldi o günlerde… Mahalleler müteahhitlere ve kentsel dönüşüme, annelerimiz gündüz kuşaklarına terk edilmezden evvel.
Hasılı, şimdilerle ne mahalle ne mahalleye dair bir söylem ne de o günlerin mahalle kültürü kaldı. Varsa yoksa birkaç dertli mimar, birkaç da “dava delisi Kerim”ler çay sohbetlerinde bu meseleleri konuşuyor.
Asrın felaketinin yaşandığı memleketimizde yıkılan onca binadan sonra yeniden gündeme gelen meseleler arasında idi mahalle kültürü ve müstakil yapılar. Projeler ne aşamada bilmiyorum ama olsa, olabilse ne güzel olur. Bir diğerinin ne güneşine ne rüzgarına engel olmayan müstakil evler, iklim şartlarına göre bahçesine dikilmiş meyve ağaçları, komşuluğun yaşatıldığı, çocukların sokaklarında özgürce koşup oynayabildikleri bir mahalle düşünsenize. Bir de o mahallede Müşerref Hoca hanımları olup Cuma akşamları Yasin merasimleri düzenlediğini.
Ne dersiniz, güzel olmaz mı?
Mustafa Yakışır