YOL
“İnsan için önüne çıkan tüm yollar
yürünebilir yollar ise
o insan kaybolmuştur.”
İsmet Özel
Yol; Bir yerden bir yere gitmek amacıyla içinden veya üzerinden geçilen yer anlamına gelen Türkçe bir kelimedir. Tarik yol, Minhâc ise açık ve geniş yol anlamına gelir. Seyr ya da seyir ise yolculuğu karşılayan Arapça kelimelerdir. Sülûk ise maddi ve manevi olarak yapılan yolculuk demek. Yine Arapçadan dilimize intikal eden sırat, sefer gibi kelimelerde dilimize yol diye tercüme edilmiş ve bu kelimelerin bir kısmı mânevi yolculuğu ifade için kullanılmıştır. Yukarıdaki sülûk kelimesi de seyr kelimesini yoldaş ederek (seyrüsülûk) artık mânevi bir yolculuğu ifade için kullanılmıştır. Saydığımız bu kelimeler zamanla Türkçe’de sıklıkla kullanıldığından tercüme edilmeye ihtiyaç duyulmadan kolayca anlaşılır hale gelmiştir. Fâtiha sûresinde bir niyâz olarak geçen ihdina es-sırâtel müstakim meallerde “bizi dosdoğru yola ilet” olarak tercüme edilmemiş olsa bile her Türk evlâdı bizi sırât-ı müstakimden ayırma dediğinde sırâtın ne olduğunu ve müstakim olmanın neye tekâbül ettiğinin pek tabi bilincindedir.
Maksadımız kelimelerin îzâhatını yapmak değil ama yol bizi buralara getirdi.
Neyse biz yola revan olalım.
Hepimiz bir anadan dünyaya gelen yolcularız. İki kapılı bir handa gece gündüz yürüyoruz. Sürgün edildiğimiz ve bir imtihan yurdu olan denî dünyadan, asıl yurdumuza yol bulmaya çalışan yolcularız. Kimimiz öz vatanın özlemiyle yol üzerindeki bir dinlenmelik gölgelik gibi bakıyor dünyaya, kimimiz ise asıl yurt burası gibi sarılıyor dört elle.
Tuttuğumuz yol bizi ya selâmete ya sefâlete götürecek! Yolumuzu ona göre seçelim. Yolu verenin, sırât-ı müstakîmi gösterenin yolunda olabilmek için var gücümüzle çalışalım. “Yol onun varlık onun gerisi hep angarya” değil mi zaten?
Unutmayalım, bizleri saptırmak için O’nun dosdoğru yolu üzerine oturan şeytanın düşmanımız olduğunu. Kendisine nîmet verilen; Peygamberler, Sıddıklar, Şehidler ve Sâlihlerin yolunun izlerini takip edelim. Yalnız bu yolla selamete ereceğimizi bilelim. Elmalı merhumun buyurduğu gibi kitabımızı kendimize minhâc edelim! Kıyameti ense kökümüzde hissettiğimiz şu çağda kaçış yolu aramayanların çıkış yolu bu!
“Ya bu kez ölenleri görmeliysek” dediği gibi şairin, ya bu kez ölenleri görmeliysek. Olup bitenleri görmemek için yolunu değiştirenlerden olmayalım. Vicdan pusulalarımız pas tutmasın. Yol haritamızı iyi bilelim. Yol keskin, sarp, inişli ve çıkışlı. Yoldan sapmadan ve çıkmadan sırat-ı müstakîm üzere yürümeye gayret edelim. Yoluna can vereceğimiz değerleri yanı başımızdan eksiltmeden. Bizi bu uğurda yolundan çevirmek isteyenler oldu ve kıyamete dek olacak.
“Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!”
Sen yolda olmaya devam et!
Karınca misali…
Yol azığın ve yoldaşın şu dua olsun;
“Bizi dosdoğru yola ilet, nîmet verdiklerinin yoluna; gazaba uğramışların yoluna da, dalalete sapmışların yoluna da değil!”
Âmin.
Mustafa YAKIŞIR