Sevgili hocam Prof. Dr. İsmail Görkem Bey ile bir sohbetimizde, atasözleriyle konuşmayı çok seven hocamın kendisinden taşla ilgili oldukça güzel bir töresöz duymuştum: Taş kuşa değil, kuş taşa gelmiş… Herhalde, “Kuş, taşa değdi” töresözünün bir çeşitlenmesi olan bu söz, gelenekte gerçekleşmesinin zayıf olduğu durumlar için kullanılmakta ve bize “En küçük çaba bile çabasız kalmaktan iyidir” düstûrunu aşılamaktadır. Yalnız sevgili hocamdan duymuş olduğum sözde bu anlamın tersi de vâkidir. Yâni, karşı çabanın da -Allâh’ın (C.C.) izniyle- gerçekleşmesi her zamân mukadderdir.
Kuş-taş ilişkisine bağlı bir atasözümüz daha mevcûd: “Attığın taş ürküttüğün kuşa değmez.” Bu sözümüz de bir işi yapmak için sarf edilecek kaynağın, işin sonucunda elde edilecek faydadan daha küçük olacağı durumlar için kulanılmaktadır. Yâni beklenen faydanın te’mîni için her hâlükârda taşın kuşa değmesi şarttır. Bir taşla iki kuş vurmaksa açıkça âdemoğlunun az bir gayretle birden fazla fayda elde etme arzusunun dışavurumudur aslında. Çay kuşunun çay taşı ile vurulması ise bize her işin ancak ve ancak o iş için gerekli araçla yapılabileceğini telkîn eder.
Kuşun hakîkat alanında taşla ilişkisinin Kâbe’yi yıkmak amacıyla Mekke üzerine filleriyle birlikte yürüyen Ebrehe ve ordusunun Cenâb-ı Allâh tarafından gönderilen ebâbil kuşları vasıtasıyla bozguna uğratılması vak’asına dayandığı rahatlıkla ifâde edilebilir. Törenin temel kitâbı Kur’ân-ı Kerîm’in Fil sûresinde geçen bu vak’ada ebâbil kuşları, ağız ve ayaklarında taşıdıkları taşları boşaltarak Ebrehe’nin ordusunu bozguna uğratmıştır. Bu yüzden de Kur’ân’da ismi geçen nâdir kuşlardan birisi olan ebâbil, halk arasında ilkbaharın müjdeleyicisi olarak bilinir; bunların girdikleri eve ve iş yerlerine bereket getirdiği düşünülür. Böylece ebâbil üzerinden görüldüğü kadarıyla kuşların da töreli gelenekte hakîkatı ortaya çıkmış olmaktadır.
Bu bağlamda, kuşun taşa değmesine tekrâr bakacak olursak, böyle bir vak’anın vukû bulması -deyim çok zayıf bir ihtimâl dâhilinde gösterse de- aslında gâyet mümkündür. Zirâ fil vak’asında bizzat tecrübe edildiği üzere “Her şeyin melekûtu O’nun elindedir…”(Mü’minûn, 23/88; Yâsîn, 36/83). Yâni her şey Cenâb-ı Allâh’ın takdîriyle vazîfe görür ve tüm mevcûdâtın içini yalnız O idâre eder. Dolayısıyla taşın kuşa değmesi kadar kuşun taşa değmesi de O’nun takdîriyle gâyet kolaydır. Dîger taraftan burada taşın Tâif’te yaşadığı mahcûbiyeti, fil vak’asında kuş sâyesinde giderdiğine de şâhid oluyoruz. Dolayısıyla töreli gelenekte taşın kuşla olan ilişkisinin hakîkatı da iyice âşikâr olmaktadır.
Hz. Peygâmberimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şerîfinde, “Sizler Allâh’a gerektiği gibi tevekkül etseydiniz (sabahleyin) aç çıkıp (akşamleyin) tok olarak dönen kuşu rızıklandırdığı gibi, elbette sizi de rızıklandırırdı” buyurmaktadır. Bu hadîs-i şerîfte de insânların tıpkı kuşlar gibi rızıklarının kendilerine gelmesini beklememesi öğütlenirken aslında, kuşun taşa gelişiyle taşın kuşa gelişinin de doğrudan Hakk’ın kendi irâdesine bağlı bir durum olduğu görülüyor zâten.
Efendim! Taşınız kuşa gelsin, kuş zâten taşa gelir…
Lutfi Baba soylamış, görelim cânım ne soylamış:
Kuşa gelsin taşınız
Tevekkülde başınız
Sabâh akşam aşınız
Lutfî gelir elbette…
Erhan ÇAPRAZ