Hangi Laiklik?
“Hep söylerim, Türkiye’de ‘hasta’ olan ne halktır, ne de ekonomi; hasta olan, aydın kesiminin bir bölüğüdür…
Geçen gün laikliğin tehlikeye düştüğünü söyleyen birkaçıyla tartışacak olduk, laiklik anlayışları basit, sıradan ve sathi; aslında farkında olmadan seçkinci alafrangalığı savunuyorlar; her zaman yaptıkları gibi orijinallikle marjinalliki karıştırıyorlar, vs…
Bir ara kafam kızmış olmalı, dedim ki:
“Şimdi bakın ülkemizde ‘tarikat liseleri’ açılması serbest olsa, filan yerde Nakşibendi Lisesi, filan yerde Kadiri Lisesi bulunsa, çocuklarınızı o liselere gönderir miydiniz..?”
Nasıl bir dehşete düştüklerini anlatmak gerekir mi..?
Böyle bir ihtimalin tasavvuru bile tüyleri diken diken ediyordu; her şeyin sonu demekti bu laikliğin de, modern Türkiye’nin de, çağdaşlık hayallerinin de..!
O zaman korkunç bir şey yaptım, ‘öyleyse’ dedim, “Çocuklarınızı yabancıların tarikat okullarında okutabilmek için, niye yırtınıyorsunuz..?”
Ortaya yıldırım düşmüş gibi oldu…
Çoğu ya Amerikan ya Fransız ya İtalyan ya da Alman liselerini bitirmişlerdi; çocuklarını da aynı liselerde okutabilmek için, yapmayacakları fedakârlık yoktu…
İçlerinden birisi bile düşünmüyordu ki, yurdumuzdaki -gerçekte bütün dünyadaki-
ecnebi okullar, çeşitli hıristiyan tarikatlarının
misyonerlik çağdaşlığın faaliyetleri içindedir…
Okulları açanlar ya da yönetenler, ya papazlardır ya da rahibelerdir…
O kadar böyledir ki bu, yakın zamanlara kadar çocuğu bu okullara göndermenin, Türkçe’deki adı ‘soeur’lere’ ya da ‘frere’lere’ vermek idi…
Türk aydınlarının bir kısmındaki hastalığı görüyor musunuz..?
Dominicain, Fransiscain ya da Jesuite papazlarının okuluna gitmeyi, çocuğunu göndermeyi -bizatihi o okulu- laikliğe hiç de aykırı bulmuyor… Çağdaşlığın, alafrangalığın kaçınılmaz bir gereği sayıyor…
İş, üstelik mensup olduğunu iddia ettiği dinin, İslâm’ın öğretimi oldu mu, dehşete düşüyor..:
Çifte standart değil mi şimdi bu..? Dahası kendi ülkesi, tarihi ve geleceği aleyhine işleyen
bir çifte standart…”
(Attilâ İLHAN, Hangi Laiklik)