Nasırlı koca elleriyle evlatlarının minik ellerinden tutup manifaturacıya, kunduracıya götüren çökük omuzlu, kederli yüzlü babalar bilirim. Keder bu kadar mı yakışır bir yüze dedirten yüzler.
Cebindeki maişet, anca çoluk çocuğun ihtiyacını gidermeye yetince, ceketindeki yamaya göz atıp, her bayram bir dahaki bayram bakarız diyen koca yürekli babalar…
Bereketli ve becerikli elleriyle yoku var eden, aç kalıp tok tutan analar bilirim.
Ana kokulu baklavalar açan, sarmalar saran analar. Sarıp sarmalayan, şefkatle kucaklayan, acı ve yokluk karşısında engin kaleler gibi muhkem ve dirayetli duran analar.
Kırkına merdiven dayamış evlatlarının yeni yeni ak düşmüş saçlarına bakıp bakıp hayıflanan merhamet yumağı analar.
Sızım sızım sızlayan burnunun direğinin acısını torununa ördüğü patiği ile dindirmeye çalışan, acaba bu bayram izin alabilecek mi diye gurbetteki evladını, evladının evladını buğulu gözler ile bekleyen analar. Ve bilindiğini bile bilmeyen babalar…
Peki ya huzursuzluğunu gizlemek için isminin özel seçildiğine inandığım huzur evlerinde huzursuzca bekleyen analar, babalar…
Tek göz odalı evinde dokuz evladını büyüten ama dokuz evladı tarafından koca koca konaklarda tek bir göz odaya sığdırılamayan biricik analar, biricik babalar. Bayramın gelişi canınızı çok mu yakar?
Yoksa şehidimin anası şehidimin babası en çok sizin canınızı mı yakar? Bilemedim. Bilemedim. Bilmeye dahi ar ettim.
Bayramların habercisi arifeler bilirim. Mushaflar, güllü Yasinler, su testileri ile kabristanlığa gidilen, önden gidenlere ayet ayet, dua dua hediyeler gönderilen günler.
Hüvelbaki yazılı mermer çerçevesine sarılıp evladının, bayram gelmiş neyime diye dertlenenler. Dertlerini titrek dudaklarından huşu ile dökülen Tebarekeler, Ammeler ile dindirenler bilirim…
Ak saçlı, aksakallı dedeler bilirim ve yanlarında ak yazmalı neneler. Hep gözlükleri ardından uzaklarda bir yere, sabit bir noktaya bakan sanki o baktıkları yerden çok mühim bir haber gelecekmişçesine bekleyen dedeler ve neneler bilirim.
Arife günleri başlı kalan cüzleri önünde, rahleleri başında, imanlı dudakları ile kıpır kıpır hatimlerini tamamlama telaşında. Arada bir durup başlarını rahleden kaldırıp tekrar tekrar o sabit noktaya bakan dedeler… Ve neneler…
Yeni alınmış bayramlık kıyafetler ile ayakkabıların heyecanına tutulmuş, yeni tekstil ve kundura kokusu ile dolu mesut uykular bilirim. Rüyalara ak kanatlı ak tolgalı beylerin, gül yanaklı meleklerin misafir geldiği uykular…
Yatağının başında bekleyen kıyafetleri tüm gece beklemenin sabırsızlığıyla kuşanıp kasıla kasıla, yeni üstüne ve yeni ayakkabılarına bakına bakına bayram namazına giden neşeli çocuklar bilirim.
Rengarenk akide şekerleri bilirim, çikolatalar, gül kokulu lokumlar bilirim…
Bayram sabahları bilirim.
O temiz sabahları, o ciğer açan, o yürek ferahlatan, o güzel havaları bilirim.
Her bayram sabahı; gün olarak, günlerden bir gün olmasına rağmen iliklerime kadar hissettiğim, ciğerlerime kadar çektiğim, tüm hücrelerime kadar dolduğum o vakitler… Vecd vakitleri…
İlk gün doğumundan zeval vaktine kadar kuş cıvıltılı, ıtır kokulu tekbirlere karışan inşirah vakitleri… Îdü’l-fıtr vakti…
Arife gününün tatlı telaşı, tantanalı koşturmasının artık yerini bıraktığı inadına dinginlik… Hûşu ve huzû vakitleri…
Hülasa şeker gibi şekerler, bayram gibi bayramlar bilirim….
Dedelerin dede, nenelerin nene gibi olduğu,
Anaların ana, babaların baba gibi olduğu,
Adamların adam, kadınların kadın gibi olduğu ve Ramazanların Ramazan gibi olduğu bayramlar bilirim…
İyi bayramlar efendim…