Doç. Dr. Özgür ÇarkTöreli Yazılar

İşin Anlamlılığı ve Maneviyat

Haz, hız ve kaos kavramları ile özdeşleştirilen günümüz dünyasında sıklıkla hayatın anlamsızlığı, çabalamanın gereksizliği gibi bohem sloganların şekillendirdiği yaşam tarzlarının sarmaladığı bir ortamda özellikle genç kuşağın anlam arayışı dikkat çekmektedir. Değerler manzumesini maddi unsurlar üzerine kurgulayan, gelir seviyesi ve tüketim çılgınlığını mutluluğun kaynağı olarak kutsayan materyalist dünya anlayışı, vaad ettiği mutluluk ve refah yerine daha fazla umutsuzluk ve daha fazla kaygı pompalamaya devam etmektedir.

Haz, hız ve kaos kavramları ile özdeşleştirilen günümüz dünyasında sıklıkla hayatın anlamsızlığı, çabalamanın gereksizliği gibi bohem sloganların şekillendirdiği yaşam tarzlarının sarmaladığı bir ortamda özellikle genç kuşağın anlam arayışı dikkat çekmektedir.

Değerler manzumesini maddi unsurlar üzerine kurgulayan, gelir seviyesi ve tüketim çılgınlığını mutluluğun kaynağı olarak kutsayan materyalist dünya anlayışı, vaad ettiği mutluluk ve refah yerine daha fazla umutsuzluk ve daha fazla kaygı pompalamaya devam etmektedir.

Liberalizmin vaad ettiği fırsat eşitliğini ya da sosyalizmin vaad ettiği imkan eşitliğini sağlayamadığı konusunda çok küçük istisnai gruplar haricinde hemen hemen hepimiz hem fikir sayılırız. Fakat bu konuda çoğumuz hem fikir olsak bile bu hakikati anlatma konusunda sorumluluk hissedip, bir şeyler söyleyip yazan sayısı maalesef çok da fazla değildir. Az sayıdaki bu dertlinin az sayıda yazıp ve anlattıklarının da muhataplarda umulan tesiri gerçekleştirip gerçekleştirmediğini de sizlerin takdirlerine bırakıyorum.

Başarının daha büyük bir eve, daha konforlu bir arabaya, daha lüks bir tatile ulaşabilmekle eşdeğer kabul edildiği dolayısıyla toplumun önemli bir kesiminin en azından çalışma hayatının daha başında olan gençlerin, kendini bu sayılanlara ulaşamadığı için başarısız addettiği ve dolayısıyla kendini mutsuz olarak tanımladığı, mutsuz sayısının istatistiki olarak şiş(iril)diği zamanlardayız. Hâliyle bu zamanlarda sanırım tesiri daha yüksek, etki alanı daha fazla sözcükler bulmak ve o sözcüklerle o gençlerin tekrar zihnine ve gönlüne hitap eden yeni cümleler kurmamız, yeni şeyler söylememiz gerekiyor.

Maddiyatın birincil öncelik yapıldığı böylesine kaotik bir ortamda şükrün faziletinden, itidalli olmanın öneminden, tasarruf etmenin kıymetinden, yokluğa sabretmenin ehemmiyetinden, eski zamanların yokluk günleri ile yapılan kıyasın muhataplardaki karşılığı ve tesiri konusunda tekrar tekrar düşünmemiz gerekiyor. Söylediklerimiz bir sinek vızıltısı gibi maalesef, çok ses çıkarmıyor ama buna rağmen haz ve hız tarikatının müntesipleri tarafından yine de oldukça rahatsız edici kabul ediliyor.

Sosyal medya üzerinden imaj, marka ve tüketime dayalı teşhir edilen hayatların fanları (hayranları) olan bir topluluğa yönelttiğimiz eleştiriler fazlasıyla askıda kalıyor. Hatta onları biraz da sorumsuzlukla, değer bilmemekle, küfran-ı nimet olmakla suçlayarak yönelttiğimiz eleştiriler çok sert direniş ve misli mukabele ile karşılanıyor.

Bu nedenle bu yazımı 1 Mayıs referansı ile iş dünyasındaki anlam arayışı üzerinden ele almaya çalışacağım. Çalışanların maddi motivasyon unsurlarına karşı manevi motivasyon unsurlarının önemini ve bu unsurların hem birey hem de bireyin işi üzerindeki olumlu etkileri bağlamında değerlendirmeye gayret edeceğim. Çünkü maddi olanı övme hatta daha da öte maddi olanı kutsama maalesef bugün toplumsal olduğu kadar bireysel, bireysel olduğu kadar da örgütsel sorunların önemli bir kaynağıdır.

Ücret, terfi, tatil, prim, ikramiye gibi maddi unsurlar örgütlerde her ne kadar performans ve verimlilik artışı gibi iyileşmeler sağlıyor olsa da bu artışların sürdürülebilir ve kalıcı olup olmadığı konusu hâlâ net değildir. Aksi takdirde verimlilik ve performansı artırmak adına sanayi devriminin başladığı ilk zamanlarda yürütülen hareket ve zaman etütleri zamanla işi monotonlaştırdığı, çalışanların tatmin düzeylerini azalttığı gibi haklı eleştirilere maruz kalmazdı. Zaman içinde, personel yönetimi insan kaynakları yönetimi kavramına, insan kaynakları yönetimi de yetenek yönetimi kavramına tekamül etmezdi. Yani eleman sıfatının yetenek ve yetkinlik sıfatlarına dönüşümü…

Bugünün iş dünyasına yahut iş dünyası ile ilgili akademik yazına baktığımızda hala maddiyat merkezli okumaların revaçta olduğunu görüyoruz. Aşkın olanı, içsel olanı ve manevi olanı ıskalama pahasına bu eğilim ısrarla devam ettirilmektedir. Bu nedenle manevi, ruhsal, spiritüel gibi bizim içsel ve aşkın tarafımızla ilgili olan kavramlar ulusal akademik camia tarafından ihmal edilmekte, görmezden gelinmektedir.

Bu durumun doğal bir sonucu olarak inançla, kültürel mirasla, örf ve âdet gibi birikimlerle doğrudan alakalı olan bu töreli kavramları biz yine batılı kaynaklardan tercüme ederek okumak ve ithal etmek mecburiyetinde kalmaktayız. Tıpkı 1 Mayıs kutlamalarımız gibi ithal ve bayağı bir şekilde. Bundan yüz yıl öncesine ait modası geçmiş üretim ve mülkiyet anlayışına yaslanmış olarak geliştirilen aforizma ve sloganlar üzerinden kutladığımız 1 Mayıslar gibi.

Oysa önceki yazılarımızda da belirttiğimiz ve her aklı başında insanın da kabul edeceği gibi “başkalarının kavramları ile kendi dünyamızı inşa edemeyiz!”.

Nitekim edemiyoruz, daha doğrusu en ufak sarsıntıda yıkılan, temeli ithal kavramlar ile atılmış riyakar dünyalar inşa edebiliyoruz ancak. Suçu ise “din terakkiye manidir” ezberciliği ile insanımıza ve inancımıza atıyoruz. Oysa bizi biz yapan değerlerin tamamının dahil edilmediği, görmezden gelindiği ve yok sayıldığı bütün sosyolojik okumalar hatalı ve eksik okumalardır. Bu durum iş dünyasındaki manevi yaklaşımlar ile ilgili çalışma ve çabaların tümü için geçerlidir.

Demek istediğim şu ki; merkezi İngiltere’nin Batı Mindlas kontluğunda bulunan Solihull kentindeki Land Rover otomotiv fabrikasında çalışan bir mavi yakalının maneviyat anlayışı ile merkezi Türkiye’nin Gemlik ilçesinde bulunan TOGG otomobil fabrikasında çalışan mavi yakalının maneviyat anlayışı aynı olmasa gerektir. İkisinin motivasyon unsurları özellikle manevi motivasyon unsurları farklılık arz edecektir. En azından sosyal fenomen gereği bu böyle olacaktır.

Gelin bu durumu, hem savunma sanayimiz başta olmak üzere teknoloji alanında öncü bir marka olan Baykar Teknoloji gibi güzide bir firmanın hem de İstanbul’da 1 Mayıs’ta biten teknoloji şöleni Teknofest’in mimarlarından olan Selçuk Bayraktar’ın bir televizyon programındaki röportajı ile örneklendirelim:

Programda moderatörün

“Siz çok iyi okullarda okumuşsunuz, sonra yurt dışında da çok iyi okullarda okumuşsunuz sonra Türkiye’ye geri gelmişsiniz. Sizin babanız Özdemir Bey olmasaydı, Baykar sizin olmasaydı yani bu hikâye böyle olmasaydı siz Türkiye’ye döner miydiniz?”

şeklindeki sorusuna, Selçuk Bayraktar -yaptığı işin ulviliğine atıfta bulunarak- bu işleri ülkesi için, ülkesine karşı bir borç ve vazife olarak görüp, milletine faydalı olma güdüsüyle yerine getirdiğini belirterek cevap vermiş,
maddi olarak insanların motive olabileceğini ama işin bir de manevi tarafı olduğunu belirtmiştir. Aynı durumun Baykar’da çalışan diğer mühendis ekip arkadaşları için de geçerli olduğunu ifade etmiş olan Bayraktar, onların sadece parayla, maddiyatla veya mühendislik güdüleri ile motive edilemeyeceğini söyleyerek, çok daha yüksek maaşlarla yurt dışındaki firmalarda yer bulabilecekleri hâlde

“Biz ülkemizin yarınlarını inşa ediyoruz, tam bağımsız yarınlarını inşa ediyoruz, milletimizin faydasına bu işi yapıyoruz.”

diyerek motive olduklarını ifâde etmiştir. Aksi halde insanın manevi motivasyonunu, amacını kaybedeceğini belirterek Baykar’ın hikâyesinde de kendisinin Türkiye’ye dönmesinde de bu anlamın tamamlanması olduğunu ifade ederek

“Evet çok önemli yerlerde, dünyanın en iyi okulunda okuyabilirsiniz ama buna, yaptığınız bütün işlere bir anlam katmanız gerekiyor.”

cümlesiyle maneviyatın, manevi motivasyon unsurlarının maddi motivasyon unsurlarından çok daha önemli olduğunu çok veciz ve çok sarih bir biçimde ifade etmiştir.

Burada sizleri daha fazla sıkmamak ve daha fazla zahmet vermemek adına yazımı nihayete erdiriyorum. Önümüzdeki hafta kaldığımız yerden devam edeceğiz inşallah, zira bu konu uzun bir konu.

O zamana kadar hoş kalın, hoşça kalın efendim.

İlgili Makaleler

4 Yorum

  1. Özgür hocam, bilgeliğiniz ve yazılarınız ile aydinlaniyoruz, teşekkürler

    1. Estağfurullah kardeşim, dilimiz döndüğünce, kalemimiz yazdığınca doğru bildiklerimizi anlatmaya gayret ediyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu