Sosyal medyada ve gündelik hayatımda etrafımda hemen hemen her görüşten insan bulunduğu için ülkenin özetini sayfamda ve sohbetlerde rahatlıkla ve iğrenerek görebiliyorum. Ve her akşam bilgisayarımın başında “UYAN EYY GÖZLERİM GAFLETTEN UYAAANN, UYAN ARTIK ASIRLIK UYKUNDAN” diye sessiz çığlıklar atıyorum. Ama mevcut şartlar altında bu uyanışın güçlüğünü görmek canımı öyle bir yakıyor ki, anlatmaya kelimeler yetmez.
Nasıl uyanacağız bu cehaletle, bu eğitim sistemiyle, bu siyasi sistemle, bu hukuk sistemi ile, bu medya ile, bu din bilgisi ile, bu ilimle, bu bilimle, bu ne idiği, nereden beslendiği belirsiz ithal beyinlerle nasıl olacak bu iş?
Bakıyorum bütün gündem maddelerinin temelinde yatan sebep hep aynı kapıya çıkıyor.
Artık bu sökükler yama tutmuyor. Kol kırılıyor ama yen içinde kalmıyor, inkılapla başımıza takılan şapka her rüzgârda düşüyor ve her seferinde kel görünüyor. Artık bünye mevcut ithal edilen kanı kabul etmiyor, yapılan ithal nakli vücut kabul etmiyor.
Tamam hadi doksan yıl ağır aksak sekteye uğraya uğraya, darbe vurula vurula, tahakkümlere uğratıla uğratıla, cezalar kesile kesile, krizlerle kavrula kavrula, hortumlanan bankalarla soyula soyula, demokrasi tecavüzleri ile yana yakıla, bürokratik mekanizmanın dişlileriyle düşe kalka bugünlere getirildi bu ülke ve millet.
Lakin olmuyor işte beyler, olmuyor işte ağalar, olmuyor işte paşalar. Yemiyor artık, bu katar bu çekerle gitmiyor.
Biz Türk’üz, işimiz sistemlerin açıklarını bulmak ve o açıklardan ufak kaçamaklar yapmak…
Kola makinasına buzdan bozuk para kalıbı yapıp kola almayı, ankesörlü telefon kartlarına manyetik teyp bantları ile kontör yüklemeyi, daha eski zamanlarda jeton delip makineye sallandırmayı keşfeden bir toplumuz biz.
En basiti tükenmez kaleme hohlayarak yazdırmayı keşfeden insanlarız. Yani hangi sistemin neresinde bir açık varsa biz onu keşfeden ve ahlak anlayışının seviyesinin müsaade ettiği kadar o açığı değerlendiren bir toplumuz. Yani demem o ki bu millette mevcut batıdan ithal sistemin açıklarını çözmüş ve sonuna kadar değerlendirme yoluna gitmiştir.
Sokakta vatandaş birbirine akıl veriyor, “olum miras hukukunda şöyle bir madde var yada böyle bir madde yok” diyerek gayri ahlaki dahi olsa ithal batı hukukumuzda yer alması sebebiyle lehine olan her türlü işlemi yapmayı kendine hak olarak görüyor ve yapıyor.
Vergi diyeyim de siz etrafınızda yapılan muhasebe entrikalarını düşünün de konunun özümsenmesi biraz daha kolaylaşsın.
Hani Hz. İsa diyor ya “taşı günahsız olanınız atsın”. Tam halimizi özetleyen cümledir işte bu. Mesela “Günahsız olanımız konuşsun” desek dünyada derin bir sessizlik olacaktır muhtemelen ve bizim de gündeme yetişmek gibi bir derdimiz olmayacaktı böylelikle.
Ama nerdee. Ağzı olan konuşuyor, ama icraata geldi mi iş, babasının hacı olması onu en iyi dindar, profiline koyduğu Atatürk resmi onu en kral devrimci, ağzını yaya yaya “naber reyizzz” demesi onu en milliyetçi insan kategorisine sokmak için yetiyor da artıyor.
Bu durum sadece vatandaş için geçerli değil top yekûn bireyden, kurumlara toplum olarak aynı haldeyiz. Alın birimizi vurun ötekimize.
Yani demem o ki ülkemdeki hastalık ve dert bellidir dermanı da bellidir.
Dert: “-mış gibi olmak, -mış gibi yapmak” dermanı ise gerçekten iman eden ve iman ettiği ile amel eden bir şuura dönmektir.
Allah(c.c.) Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim Bakara Suresi 85. Ayetinde:
“Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık, kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.”
Bu ayet nasıl da bugün İslam coğrafyasına ve özellikle bizim rüsvaylığımıza cuk diye oturuyor değil mi?
Yani şöyle izah edeyim efendim, Faiz diyorsun vatandaşa,
– “e canım günümüz şartları, faiz karışmayan yer mi var?” diyor.
Diyorsun, içki haram Maide suresi 90. Ayet var “şeytan işi pislik vazgeçmemiz emrediliyor”;
– “ya biliyorum haram ama çok içmiyorum ben, kendimi kaybetmiyorum, arkadaş ortamı işte özel günlerde falan”,
– ulan senin en özel günlerin Ramazan günleri ve Cuma günleri ama sen Krismısı, noeli özel gün yapmışsın kendine.
Ama arkadaşın annesi iki kez umreye gitmiş, dedesi hacıymış da, kalbi ter temizmiş de bilmem neymiş.
En okuyan kesimimiz de gidip nerden buluyorsa nerde hadis düşmanı, sünnet düşmanı insan var gidip onları okuyup, 15 dakikalık videolarını izleyip zaten karmaşık olan kafalarını iyice çorba ediyor, garibim, yarım olan imanını da kaybediyor. Zaten o gizli ehli sünnet düşmanlarının maksadı da bu değil mi?
Lakin bizimki çok okuyan aydın biri olduğu için o çeyreklik bile etmeyen ilmiyle binlerce yıllık İslam Külliyatına ve onları yazan ömrünü bu işe adamış ilim adamlarına kafa tutabilecek kadar cahilleşiyor.
Arkadaşım! İslam tarafgirliktir. Yani ben İslam tarafındayım ve onun kurallarına uyacağım diye dil ile ve hareketlerinle bunu göstermektir.
İman ise bu tarafgirliğin kalbe indirilmesi ve benimsenmesidir. Yani ben kitabın şu ayetlerine inanayım, bunları şimdi yapayım, bunları emekli olunca yaparım, bunlar bana zor geliyor şimdilik kalsın, bunlar sümme haşa zaten günümüz şartlarına uymuyor yapmayayım gibi izansız hal, hareket ve söylemler samimiyetsizliğe, samimiyetsizlik ise iki yüzlülüğe götürür bizi.
Sözlerimiz yanlış anlaşılmaya, bizim kelamımız önce kendi nefsimize sonra da ben inanıyorum diyenlere. İnanmayanlara tövbe lafımız yok, biline.
İki yüzlülük yapıyoruz beyler iki yüzlülük. İç yönümüzle Hakla, dış yönümüzle halkla olmayı tersine çeviriyoruz, dış yönümüzde Haklayken iç yönümüzde halkla birlikte oluyoruz, bin türlü haset, gurur ve kibirle…
Laf buraya gelmişken bu iç yönümüzle Hakla dış yönümüzde halkla olmayı da çok yanlış anlıyoruz. “Kardeşim namaz kılıyorsan kıl o seninle Allah arasında, ortalıkta niye kılıyorsun” gibi cahilce bir anlama gelmiyor bu.
Bazı ibadetler vardır ki açıktan ve kamuya mal olacak şekilde yapılmaları gerekmektedir ve böyle yapılması daha faziletlidir, vakit namazları, Cuma namazı ve tesettür gibi. Bazılarının ise açıktan da yapılabilecek olmasına rağmen gizli yapılması daha makbuldür; sadaka gibi ve nafile ibadetler gibi.
Biz tam tersini yapıyoruz sanki, bugün deprem bölgelerine yapılan yardımlarla ilgili iğrenç paylaşımlardan bahsetmeyi bile kendime zul görüyorum…
O yüzden beyler önce tarafımızı belli edelim, samimi bir biçimde ama, sonra kalbe indirip itmam edelim imanımızı ve sağlam bir itikat binası inşa edelim ve bu sahih ve samimi inancımızla amel edelim, edeceğimizi ve işimizi böyle edelim, böyle eyleyelim.
Yarınlara çıkacağımızın bir garantisi olmadığı için hemen bugün, şimdi, şapkalarımızı önümüze koyalım ve hemen uygulamaya koyalım. Özet olarak; önce bilelim, sonra bildiğimizle amel edelim.
Son söz; Batı koymuş bizi medeniyet denen ucube beşiğe, sallaya sallaya, nennilerle, koşuklarla uyandırmamacasına uyutmakta. UYAN EYY GÖZLERİM, UYAN! İKİ YÜZ YILLIK DERİN UYKUDAN…