Akran Zorbalığı
Sözlük anlamına baktığımızda Zorbalık, daha üstün konumda ya da güçlü olanın karşısındaki kişiyi etkilemesi, ezmesi ve gözünü korkutması anlamına gelmektedir. Zorbalık, genel olarak kişinin istediklerini yaptırmak amacıyla ortaya çıkmaktadır.
Zorbalık (Bullying) teriminin ilk olarak Burk (1897) tarafından kullanıldığı görülmektedir. Burk (1897) zorbalığı, kreşten üniversiteye kadar kızlar ve erkekler arasında alt sınıfları bir uşak gibi kullanma şeklindeki zulüm vakaları olarak tanımlamaktadır.
Bir davranışın zorbalık olarak nitelendirilebilmesi için üç temel nitelik karşımıza çıkıyor:
*Davranışın sürekli olarak tekrarlanması.
*Davranışta bilerek, isteyerek ve kasten zarar verici ögeler olması.
*Davranışı yapan kişi ile davranışa uğrayan kişi arasında güç dengesizliği bulunması.
Bununla beraber zorbalığın türlerine de bakalım;
*Fiziksel Zorbalık: Fiziksel zarar verme davranışları.
*Sözsel Zorbalık: Duygusal ve psikolojik olarak zarar verme davranışları.
*Siber Zorbalık: Teknolojik aletleri kullanarak zarar verme davranışları.
*Akran Zorbalığı: Bir ya da birkaç çocuğun bir araya gelerek kendinden güçsüz bir başka çocuğa zarar verme davranışı.
*İlişkisel (Sosyal) Zorbalık: Sosyal ilişkilere zarar vermeyi hedefleyen davranışlardır.
Akran zorbalığı ile ilgili yapılan araştırmalara göre; zorbalık yapan çocuğun arkadaşları tarafından ‘’havalı’’ bulunduğu gözlemleniyor. Bu da zorbalığın tekrarlanmasına yol açıyor. Çocuklar bu yolla kendilerini sosyal hayatta yeterli, güçlü, özgüvenli, dikkat çekici hissediyorlar. Lakin zorba çocukların içsel dünyası araştırıldığında yaşadıkları değersizlik duygusu, anne-baba tarafından görülmeme sorunu, fark edilme çabası, dışlanmışlık ve sevilmeme hislerini ortaya çıkartma ihtiyacı olarak gözlemleniyor.
Çocuklar sevildiklerini hissetmek ister, başarıları ve olumlu davranışları takdir bekler, onlarla gurur duymanız istenir. Zorba çocuk etrafına birilerini toplamış, çete kurmuş olabilir. Ama temelde o da yalnızdır. Kendini fark ettirme çabasına yönelik hır gür çıkaran çocuklar, kavga temelli iletişim kullanmasından ötürü doğru iletişimi öğrenememiş oluyor. Esasen bakıldığında zorbalık yapan çocuk da mağdurdur. Ancak yine de her çocuğun kendine göre psikolojik sorunları vs. olduğunu ve buna rağmen ‘zorba olmayı’ seçmediklerini varsayarsak, zorbalığı seçen çocuklara ”ama onları da anlamamız gerekiyor” gibisinden Pollyanna’cı bir pencereden bakmak, mağduriyet yaşayanlara büyük haksızlık olur.
Okuduğum araştırmalardan bazılarında zorbalığın cinsiyete etkisi de araştırılmış. Kimi araştırmalar zorbalığı yapan ve uğrayanın cinsiyetle bir alakası olmadığı bulgusuna varırken, kimi araştırmalarda da erkeklerin ataerkil yapısından kaynaklı kendini güçlü hissetme ve hâkimiyet kurma kaygısından ötürü zorbalığa yatkın olduğu bulgusuna varılmış.
Bu konunun çözümü olarak, çocukların en çok okulda zaman geçirdiğini göz önünde bulundurursak; öğretmenlere, okul yöneticilerine ve ebeveynlere çok iş düşüyor. İş birliği çok önemli. Zorbalık yapan ve zorbalığa uğrayan çocuğun topluma kazandırılması gerekiyor. ‘Çocuktur yapar, kendi aralarında oynuyorlar, kendi aralarında kavga ederler/barışırlar ‘gibi tutumlarla çocuklar arasındaki iletişimi düzenlemek büyük önem taşıyor. Aksi takdirde iş bahsettiğimiz güç dengesizliğine oradan da zorbalığa dayanmakta.
Okul yöneticileri veya milli eğitim bakanlığı kapsamında çocuklara seminer/konferans etkinlikleri, kitap okuma etkinlikleri, tiyatro veya film gösterimi gibi etkinlikler verilerek onları sosyal hayata kazandırma önerileri sunulabilir. Sosyal hayatta çocuklar, kendilerini yeterli hissetmeleri açısından görev ve sorumlulukları olduğunu hissetmeliler. Bu bağlamda okullarda yapılan sosyal kültürel etkinliklerde mümkün olduğunca çocuklara aktif görev vermek yerinde olacaktır.
Teşekkür Ederim.
Elif Peker