AĞIRDIR CEMİL MERİÇ, OKUMA!
“Osmanlı irfandır, Batı kültürdür.” Diye feryat eden bir münevveri tanımak ister misiniz?
Sanmam!
Tavandaki ampulü masaya sarkıtacak ara kabloyu satın alamayacak kadar fakir olan ve gözleri görmediği için de, masanın üzerine sandalye koyup ampule 30 cm yakınlıkta kitap okumaya çalışan bir yazarı, bir münevveri, erdemli bir insanı tanıyıp ne yapacaksınız ki?
“Kablo alacak parası yok ama kitaba para bulabiliyor.” Dediğinizi duyar gibiyim. Hayır, demezsiniz öyle bir şey. O kadar da pişkin değilsiniz.
Evet, kablo alacak parası yoktu. Çünkü o, parasını plazma televizyonlara, marka eşyalara, ağırlıkla sonradan görmelerin gittiği beş yıldızlı otellere, lüks arabalara falan yatırıyordu… desem inanmazsınız.
Demedim de zaten öyle bir şey.
Kitap almaya para bulabiliyordu ama!
Bir şekilde, ne yapıp edip kitap almaya para bulabiliyordu. Sigara tiryakileri iyi bilirler, ekmek almaya para bulamazlar ama sigaraya bir şekilde para bulabilirler.
Bizler de nedense kitap almaya para bulamayız! Çok pahalıdır kitaplar. Bir sigara parasına denk düşse de gerek yoktur şimdi durup dururken…
“Kaz gelecek yerden tavuğu esirgemeyen.” Bir millet olmamız bile kitaba yatırım yapmamıza engel oluyor.
Oysa 10 liralık bir kitabın bizlere kazandıracağı o kadar çok şey var ki… Neyse!
Milli Eğitim’in çocuklara neden daha iyi bir eğitim veremediğini, ahlaksızlığın neden önünün alınamadığını, insanların neden birbirine güvenemediğini, sokak başlarının, evlerin, bahçelerin neden güvenlik kamerasıyla donatıldığını ancak;
“Osmanlı irfandır, Batı kültürdür.” Cümlesini anlarsak idrak edebileceğiz.
“Efendisinin ilaçlarını gizliden aşırarak içen uşağın haline benzetilen batılılaşmayı” idrak edebilecek miyiz?
“Sol-sağ … Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit. Toplum yapımızla herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancı. Sol’un halk vicdanında yarattığı tedailer: casusluk, darağaçları, Moskova; sağ’ın, müphem, sevimsiz, sinsi bir iki hayal. Hıristiyan Avrupa’nın bu habis kelimelerinden bize ne? Bu maskeli haydutları hafızalarımızdan kovmak ve kendi gerçeğimizi kendi kelimelerimizle anlayıp anlatmak, her namuslu yazarın vicdan borcu.”
Kökleri sağlam bir ülkede erozyon başlamışsa, gidişat kötüyse, önü alınamıyorsa ne olmuştur biliyor musunuz?
Cemil Meriç ağacı sökülmüştür dağdan, okunmuyordur artık, okunuyorsa da idrak edilemiyordur.
O ülkenin geçmişle bağı harf inkılabı ile koparılmıştır.
“İzm’ler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir.” Sözüne şapka çıkardığımız doğrudur ama…
Bağlı olduğumuz parti, cemaat, ideoloji ya da değer verdiğimiz kişiler üzülür, onlara karşı gelecek sözler sarf etmemeliyiz diyerek bu erozyonun artmasına da sebep oluruz.
Balkanlardan değil, Batı’dan gelen her türlü lanetli yağmura karşı sağlam şemsiyelerimiz elimizden alınmıştır ya da biz teslim etmişizdir ya da kırıp atmışızdır korkumuzdan ya da elimizde varsa da o yağmura kalkan olarak kullanmak işimize gelmiyordur, nefsimize hoş gelmiyordur.
Ve erozyon da gittikçe şiddetini artırıyor, toprak altımızdan çekiliyor hiçbir şey yapamamanın acziyeti içinde kıvranmamız gerekirken, seyrediyoruz manzarayı… Söndüremeyeceği yangını elinde hortumla seyreden itfaiye eri gibi…
“Çağdaşlaşmak, karanlık, kaypak, rezil bir kavram. Rezil, çünkü tehlikesiz, masum, tarafsız bir görünüşü var. Çağdaşlaşmak elbette ki Avrupalılaşmaktır. Avrupalılaşmak yani yok olmak. Avrupa bizi çağdaş ilan etti. Zira apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız, düşman bir medeniyetin, bambaşka bir ölçüleri olan, çok daha eski, çok daha asil, çok daha insanca bir medeniyetin.”
Çağdaşlaşma tarafındaysan…
Hiçbir ahlaksızlığa isyan etmeye hakkın yok!
Çağdaşlaşma tarafında değilsen ve çağdaşlaşmaya isyan etmiyorsan da öyle…
Allah rahmet etsin Büyük Üstad Cemil Meriç…
Mustafa Süs