Aslı Eski Türkçede “ol” şeklinde karşımıza çıkan “o” zamiri, esasında doğrudan “Kün” (Ol!) emr-i İlâhî’sinin tecellisini yansıtır. Zira birazdan ele alacağımız üzere, lisan içinde kazandığı “o”nun tüm anlamları, O’na (C.C.) yöneliktir. Dolayısıyla İstiklal Marşı’nın töreli büyük şairi rahmetli M. Âkif Ersoy’un “O benimdir, O benim! Milletimindir ancak!” demesi elbette boşuna değildir!
“Ol” zamirinin akla gelen ilk anlamı, aslında doğrudan O’nun (C.C.) yerini tutmasıdır. Bu yüzden de lisanımızda “ona, onda, ondan, onu, onun, onlar” gibi çekimlenerek tekil üçüncü şahsı gösterir. İşaret zamiri veya sıfatı olarak kullanıldığında ise her ne kadar bizler gaflet halinde bulunsak da en kadim olanı (=Cenab-ı Allah) işaret ederler: “Onu görüyorum ama iyice seçemiyorum.” “O gün kimler vardı?”
•••“O anda”: Hemen, ânında, tam o sırada. “O aralık”: Sınırları belli bir zamânı ifâde eder. “O benim bileceğim şey”: Kimseye karışmak düşmez, ne yapacağıma ben karar veririm. “O biçim”: argo. Dalavereli işler ve ahlâkı bozuk kimseler için îmâ yollu kullanılır. “O bu”: Öteki beriki, halk, herkes. “O denli”: Öyle, o kadar. “O derece”: O ölçüde. “O duvar senin, bu duvar benim gitmek (yürümek…)”: Çok sarhoş olup duvardan duvara vurarak, yalpalaya yalpalaya gitmek (yürümek…). “O gün bugün(dür)”: O günden beri, o zamandan beri. “O halde”: Öyleyse, bu durum karşısında, demek oluyor ki. “O kadar”: 1. O ölçüde, o miktarda. 2. Onca. 3. (Bir hüküm veya karardan sonra) Söylenen şeyin kesinliğini, başka ihtimâle yer bulunmadığını göstermek için emir edâsıyle kullanılır. “O kadarcık”: Çok az. “O kadar kusur kadı kızında da bulunur”: Mükemmel şey olmaz, ufak kusurların üzerinde durmamak gerekir, bu kadar kusur kadı kızında da bulunur. “O kapı (mahalle, sokak, dükkan…) senin, bu kapı (mahalle…) benim”: Sürekli olarak dolaşmayı, aranmayı, kapı kapı gezmeyi anlatır. “O kim oluyor (ki)”: Onun bunu yapmaya veya bu işe karışmaya hakkı yok, o mevkide değil (O kim oluyor ki bana kafa tutuyor?). “O saat”: Hemen, o anda. “O sırada”: İşâret edilen, belirtilen zaman içinde, bu sırada. “O takdirde”: Eğer öyle olursa. “O taraflı olmamak”: İlgisi yokmuş gibi davranmak, hiç ilgilenmemek, aldırmamak, oralı olmamak. “O tarakta bezi olmama: O konuyla ilgisi bulunmamak. “O vakit – O zaman”: O durumda. “O yana bu yana”: Oraya buraya. “O yolda”: O tarzda, o gidişle. “O yolun yolcusu”: 1. Kötü yolda olan kimseler için söylenir. 2. Öleceği, ölüme doğru gittiği belli olan kimseler için kullanılır. “O yüzden”: O sebeple, onun için, ondan dolayı. “Ona bakma (bakmayın)”: Onu ölçü olarak alma, ona göre hareket etme, ona göre hüküm verme (vermeyin). “Ona göre hava hoş”: İşin şöyle veya böyle olması ona tesir etmez, onun için nasıl olursa olsun üzerinde durmaz, aldırmaz. “Ona ne”: Onu ilgilendirmez, o ne karışıyor, üstüne vazîfe değil. “Ona ne şüphe”: “Elbette, tabiî, şüphesiz” anlamında tasdik sözü, ne şüphe. “Onda o göz var mı?”: Aldanacak bir kimseye benzemiyor, onu kandırmak kolay değil. “Ondan”: 1. O sebeple, o yüzden. 2. Parası onun tarafından ödenecek, masrafını o çekecek, onun ikrâmı olacak.••• şeklindeki kullanımları ise zaman, mekân, ölçü, miktar bakımından da O’nun (C.C.) türlü tecellilerine bağlı mazhariyetinin durumlarını içermektedir.
O’na (C.C.) visalin bizler içün ne menem büyük bir duygu olduğunu da masallarımız binlerce yıldır şu tekerlemeyle bize anlatmaya devam eder: “Onlar ermiş murâdına, bizler çıkalım kerevetine!” Hatta zamirin kişiye bağlı şu kullanımlarında dahi bize aslında bu hakikat fısıldanır: “Onlardan”: Onlarla aynı fikirde, onlara mensup. “Onu benim külâhıma anlat”: Beni kandırmak istiyorsun ama söylediklerine inanmıyorum, külâhıma anlat. “Onu bunu bilmem”: Mâzeret, bahâne, tevil kabul etmem (Onu bunu bilmem kararlıyım / Hiç yalvarma ben haklıyım – Şarkı). “Onun için(dir ki)”: O yüzden, o sebeple, ondan ötürü (Onun içindir ki İstanbul evliyâ ile doludur – Ahmet H. Tanpınar). “Ondan”: O sebeple, o yüzden. “Onsuz”: (Sözü edilen kimse için) O olmadan.
Öyle ki “o” bir ünlem “ol”arak bile O’nu (C.C.) tecelliye mazhar kılar: “O! Ne büyük balık!” “O! Ne kadar da güzelmiş!” “O! İşte bu çok güzel oldu.” Fakat bu mazhariyetten mahrum olanlar maalesef “o”nun hakikatını sadece zamirlerin teknik (ek-kök-çekim-metin-anlam-bağlam) sınırlarından ibaret görürler…Bu yüzden Rabbim bizi her şeyi hakkıyla görenlerden, bilenlerden eylesin! Efendim ey meded!
Ârifî’m soylamış, görelim cânım ne soylamış:
O benimdir O benim
O’nunlayım O’ndanım
Ârifî’m bu dünyada
O’nu bilen tek canım…
Erhan ÇAPRAZ