GANİRE PAŞAYEVA ÜSTÜNDEN DÖNEN DOLAPLAR
“Türkiye ile Azerbaycan arasında mekik dokuyan, Karabağ meselesinde elif gibi duran; durmamıza dair köprü görevi gören bu kadının hızlı bir şekilde hastalanması, vefatı ile gündeme gelip bir anda unutulması garibime gitti.”
“Bir Azerin kadar kıymeti yok muydu da siyasetten ‘gık’ çıkmadı?”
“Bizimkiler bir yana, Aliyev de aynı şekilde ilgisiz kalmış.”
“Sessiz sedasız kadını defnetmişler.”…
Şeklinde sosyal medyada yazanlar, çizenler ve yönlendirenler oldu.
Gündemime alıp biraz araştırınca gördüm ki bu işin içinde hem başka bir iş var…
Hem de itiraf etmeliyim ki, Azerbaycan siyasetini ve toplumunu bilmiyorum.
Hakkımızda ne düşünüyorlar, bizi birbirimizi bağlayan ve farklı kılan şeyler ne?
Ne tarihi arka yapısı hakkında çok bilgimiz var, ne de hakikaten ortak bir birliktelik nasıl kurulabilir; kafa yormamışım.
Dahası, ne Sinan Oğan’ın bunca Azerbaycan alakasını merak etmişim., ne de Ünal Çeviköz’ün “Maalesef gelen haberlere göre Türkiye Azerbaycan’a silah yardımı yapıyor ve Karabağ’a cihatçı taşıyor” cümlesini yeterince anlamışım.
Kafkas İslâm Ordusu ve Nuri Killigil Paşa’yı ile İran’ın Kuzeyindeki 20 miyonun üstündeki Azerilerilerden başka ne biliyorduk ki?
Nahçivan’ın garantörlüğünü nasıl elde ettik; sorsan çoğu kimse cevap veremez.
Sürekli dillendirilen bir şey vardır ama; Neriman Nerimanov’un “Azerbaycan senin mabadın mıdır ki herkese veresin” sözünü her cacığa doğrarlar.
Enver Paşa’nın kurulmasına vesile olduğu, Mehmet Emin Resulzade’nin başına geçtiği Azerbaycan Türk Cumhuriyeti maalesef Kızıl Ordu’nun işgali ile yıkılmış, ömrü çok kısa olmuştu.
Ardından kurdurulan müstemleke Azerbaycan Sovyet Devleti’nin başına geçen Neriman Nerimanov’un Moskova’da neden medfun olduğunu ise açıklayabilmeyi çok isterdim.
Uzatmayalım; Ganire Hanımı açıkçası ben de yeterince tanımıyordum. Hem tabip, hem de hukukçu olduğunu öğrendiğimde daha da şaşırdım.
Vefatı ile birlikte daha önce söylediklerini ve çabalarını görmeye başladım.
Misal; “Türkiye’nin düşmanı Azerbaycan’ın da düşmanıdır” sözünü öğrendiğimde başımı daha da öne eğdim.
Merhume, geçen sene mide küçültme ameliyatı geçirmiş. Ondan sonra devamlı sıkıntılar yaşamaya başlamış. Hastalandığı gece de bir anda tansiyonu dörde düşmüş; hemen hastaneye kaldırılmış.
Nasıl bir komplikasyon oluştuysa artık, konsultasyon için Türkiye’den de uzman sağlık ekibi gönderilmiş.
Vefatından sonra “neden otopsi yapılmadığı” soruluyor.
Otopsi yapacak doktorlar zaten konularında uzman ve dakika dakika başında olan insanlar.
Tanıyı da onlar koymuş, endoskopiyi de, biyopsiyi de onlar yapmış…
Otopsi daha neyi açıklayacak?
Geçelim.
Akabinde araya öyle şeyler sokuşturdular ki… Kimisi ” Bu kadın Fetöcü,” kimisi “Aliyevler aslında yahudi”.. demeye başladı.
Aynı adamlar Şuşa azat edildikten sonra diyordu ki, “Aliyev aslında Ermeni’dir, anlaştı, Hankendi’yi, Ağdere’yi Ermenilere verdi”…
Bu zokaları maalesef en çok da bizim Türkçüler yuttu.
Ganire Hanımın hastalığı ve vefatından sonra sükunetlerinin sebebine gelirsek…
Bence mesele Ganire Hanımın Aliyevciliği…
Şimdi burada azıcık bir soluklanalım ve eskiye gidelim.
1992’deki Karabağ Savaşı’nda işler tersine gidince görevden alınan Albay Suret Hüseyinov’un cephede isyan etmesi..
Ebulfeyz Elçibey’in Nahcivan Parlamentosu Bşk. Haydar Aliyev’i arabuluculuk için Bakü’ye davet edip, gelmemesi…
Ardından Hüseyinov’un Bakü’ye yürümesi neticesinde kardeş kanı dökülmesin diye Elçibey’in Nahcivan’a çekilmesi neticesinde…
Parlamentoda yapılan oylamada Elçibey’in başkanlıktan düşürülmesi ve ardından Haydar Aliyev’in görevi devralıp…
Yapılan seçimlerde halkın yüzde 98’nin Elçibey aleyhine oy kullanıp yeni idareyi meşrulaştırması…
Daha açıkça ifade edelim, Pantürkist, antikomunist, Rusya karşıtı ve Türkiye sevdalısı bir kişinin iktidardan uzaklaşıp Azerbaycan Komunist Partisi Genel Sekreteri Haydar Aliyev’in iktidarı devralması bir nevi ihanet gibi görüldü…
Meseleye merhume üstünden başladık, oradan bitirelim.
Ganire Paşayeva Türkiye Azerbaycan kardeşliğine nifak sokulması için araçsallaştırıldı.
Bu zokayı az kalsın ben de yutuyordum.
Daha önce Enver Paşanın Bakü’nün Fethi kadar olmasa da…
Neriman Nerimanov döneminde daha kendi devletleri yerli yerine oturmamışken İstiklâl Harbi’ne yapılan maddi yardımlar…
Özal’ın Ebulfeyz Elçibey sempatisi.. Demirel’in Haydar Aliyev ile münasebetleri…
Şimdilerde ise yapılan askeri stratejik ortaklık; R.Tayyip Erdoğan ve İlham Aliyev tarafından öyle sıkı yürütülüyor ki…
“İki devlet tek millet” anlayışına yönelik mündemiç bir kardeşlik yaşanıyor, ortak hedefe doğru birlikte koşuluyor.
Daha dün…
İlham Aliyev, İspanya’da Fransa, Almanya, Ermenistan ve Azerbeycan arasında Karabağ Meselesini müzakere etmek için davet edildi…
“Masada Türkiye yoksa ben de yokum!” diyerek rest çekti.
Daha ne yapacaktı?