İçini bir nebze de olsa ferahlatmak için denize çıkan yollarda geziniyordu.
Ona dar gelen sokakların hepsi aslında göremediği kadar ferahtı. Her bir adımında binbir farklı düşünce beliriyordu kafasında, susmak bilmiyor adeta bir sarmaşık gibi beynini ele geçiriyordu düşünceler.
Dışarıdaki seslere aldırış etmiyor, kuşların cıvıltısından mahrum kalıyordu. Sahile gelmişti, denizin dalgalarını dinledi bir süre. Kaçış yolu bu muydu? Denizin dalgalarında da belki bir yakarış söz konusuydu.
Belki denizin içinde de fırtınalar kopuyordu dalgaların sertliği ondandı. Bugün deniz kaç tane küçük balığını kaybetmişti derinlerinde?
Kaç insan o huzur bulduğu denizde canını vermişti? Bizim baktığımız yerden deniz harika görünüyor. Bizim baktığımız yerden her şey muazzam.
İnsan nereye giderse gitsin, kafasındaki düşüncelerden kaçamıyor. Yeri gelir gölgenden kaçarsın, yeri gelir omzunda eksik olan bir elden, yeri gelir aynalarda göremediğin iç dünyandan, yeri gelir kendinden kaçarsın.
Kaçmak özgürlük müydü? Bilmiyordum ama cesaret gerektirdiğine emindim. İnsan kaçıp gittiği zaman bir sürü şeyi geride bırakıyordu ama bir şeyleri veya birilerini geride bırakmanın ağırlığı daima oluyordu.
İçinde sonsuz bir tutsaklık yaşayarak ne kadar özgür kalabilirdin ki? Bedenlerimizin de bir tabuttan farkı olmadığını anımsatıyordu bu bana. Kendisinden kaçamadıktan sonra katettiğin mesafelerin ne önemi vardı?
Büşra Kartal