Yazar Zeynep Sati Yalçın’ın 2020 yılında Hece Dergisinde Unutma Sancısı kitabında yer alan Zıpır isimli öyküsü üzerinden insanın yalnızlığına, kimsesizliğine dair olacak anlatacaklarımız.
Öykünün kahramanı elli yaşında yalnız yaşayan bir kadın. Geçimini geceleri sahnenin perde önünde değil de arkasında söylediği şarkılar sayesinde sağlıyor. Bunun niçin böyle olduğunu ilk satırlarda anlama çabamız, öyküyü okudukça yavaş yavaş netlik kazanmaya başlıyor. Yazarın yönergesiyle bir zamanların meşhur sanatçısı Safiye Ayla geliyor hatırımıza.
Kahramanımızın burnunun ucundaki yağmur damlasıyla olan diyalogları bize onunla ilgili ipuçları sunuyor. Olmak isteyip de olamadığı, uçarı kişiliğin ismiyle hitap ediyor ona, şeffaf küçük çeneli damlacık Zıpır.
Öyküyü okurken kahramanın gözlerini burnunun ucuna çevirdiğini ve orada konaklayan damlacıkla sohbet ettiğini düşünürken, çevresindeki insanların onun hakkında şaşı kadıncağız diyerek söylenmeleri bizi de onunla birlikte kurduğu bu hayali arkadaşlığın, bedenine ait bir kusuru kabullenemeyişinin çaresizliğini gösteriyor. Oysa okurken aralarındaki sohbet bizi de etkisine alıyor ve kahramanımızın yaşanmamış hayallerinin ardı sıra gideceğimizi düşündürüyor. İnsanın yalnızlığı, çaresizliği sevilmeye ve ilgiye muhtaçlığı, kusurlarıyla birlikte sevimli bir arkadaşa dönüşüyor.
Yardım ettiği yaralı gençle yaptığı sohbet, zihninde canlandırdığı hayallerini gerçekleştirmeye dair bir umut ışığı oluyor adeta. Belki o genç de bir hayaldi tıpkı yağmur damlası gibi. Yaptığı bestelerini hem güzel bir yüzü hem de harika bir sesi olan bu delikanlıya okutabilmenin düşü, onu kısa süreliğine de olsa avutuyor. Böylece hem kendisi anlamlı olacaktır hayatta hem de hem de gencin hayali gerçekleşecektir. Bu duygularla bağlanıyor yaralı gence. Onu doyurma ve iyileştirme çabasında oluşu annelik duygusunu ön plana çıkarmaktadır.
Öyküde insanların acımasızlığını, fiziksel özellikleri nedeniyle ötekileştirilmesini, alay ederek aslında karşısındakilerin üzerinde nasıl etkiler bırakabildiğini derinden hissedebiliyoruz.. Şayet ince düşünür ve empati yapabilirsek tabi.
Zıpır kelimesi tavırlarında şımarık ve delice hareket gösteren kişilere söylenmektedir. Biraz kızgınlık içerirken biraz da sevimlilik taşıyan sıfat olarak kullanılır. İnsanı rahatsız eden şeyler bir masumiyet taşıdığında sinirlenmemiz geçer, bu öyküde de alttan alta o masumluk hissediliyor. İlk olarak öykünün başında kahramanımızı ve damlacığı zıpır olarak görüyoruz. Öykünün bütününe baktığımızda kahramanın dışında yaralı gençte, diğer gençlerde, hatta köpeklerde bile bir zıpırlık var, zaten onlarda her fırsatta birbirlerine zıpır diyor.
Şimdi size bir şey itiraf etmek istiyorum. Aslında ben kahramanımızın son satırlara kadar şaşı olduğunu kabul etmek istemedim. İstedim ki o minik damlacıkla sohbetleri dostlukları hep sürsün. Onun bu koca dünyada yalnızlığına yoldaş olsun. Tamam o bir hayal, ama onu mutlu eden, kendi olabildiği yegâne anları yaşayabildiği ve sohbet edebildiği zamanlarının son bulmasını arzu etmedim.
Ve insan yine zalimliğini yaptı. Şaşılığını hakir görmeleri yetmezmiş gibi deli damgası da vurdular. Kaybettiği oğlundan sonra böyle oldu, diyerek yaşadığı acının onu bu hale getirdiğine inandırmışlardı kendilerini. Keşke bilselerdi, yaraya merhem olmanın kıymetini… Arkasından konuşmak alay etmek kolaydır, yanına varıp ağlanabilecek omuza sahip olabilmektir zor olan. Zıpırca olsa bile yalnızlığı giderecek bir dost arayışını okuduğumuz kahraman, gerçek bir insanı sunar bizlere.
Aygül Yıldırım Uzun