“Bu ağaç çok güzel”
Bu ağacı yıllardır görüyorum. Bir çiçek tek başına güzel olabilir. Bu ağaç tek başına daha da güzel bana kalırsa. İnsan tek olsaydı güzelliğini koruyabilir miydi acaba? O vakit Âdem neden tövbeye yaslandı da, gözyaşlarını hasretçe akıttı. Diğer yarısı olan Havva için; İnsan insana lazımdı…
Biraz konu dağıldı. Ağaç diyordum. Evet, bu ağaç mayısın başında çiçek açtığına göre, erkenci cinsi olmalı. Neyse ki bu eşsiz şöleni geç açan diğer kiraz ağacına devrettiği için, mayısın sonuna kadar izleyebiliyorum. Âdem’de Havva’yı hayranlıkla izler miydi? Meltem esintisinin, o ılık dokunuşlarının, kiraz yapraklarını savurduğu gibi, Havva’nın da saçlarını savurur muydu? Savruldum yine biraz, ahhh ne yapacağım bu kalabalık düşüncelerle? Tozpembe çiçeklerin altına siyahlar giymiş iki genç oturdu. Sessizce bakıştılar bir süre. Kız eliyle saçlarını sağa attırdı. Oğlanın düşmüş gözlerine dikti kararlı bakışlarını. Mahcupça başını kaldırdı oğlan, parmağında ki yüzüğü kızın avucuna bıraktı. Bir yaprak süzüldü, pembe hayallerle kızın avucuna… Bir hayat, bir sevda daha savruldu umutlara.
Her şeye rağmen seviyorum bu ağacı. Çakıllı yoldan gelen yorgun ayak sesleri, kiraz çiçeklerine takıldı. Yaşı yetmişe yakın bir dede. Yavaşça oturdu ağacın altına. Sırtını yaslamadan önce, kat, kat olmuş dertli elleriyle, okşadı ağacın gövdesini. Yaslandı sonra, kapadı güngörmüş gözlerini. Uzun süre açmadı, açamadı… Cennetteki o ağaç olmasaydı, insanın dünya serüveni başlar mıydı? Ağacın toprakla olan kuvvetli bağı, insanın yaradılışında ki topraktan mıydı? Dağılıyor zihnim arada. Bu ağacı sevdiğimi söylemiş miydim?
Elif Yıldız