Neyi arar insan?
Yaşamı boyunca hep bir arayış halinde değil midir? Huzuru arar, mutluluğun peşinden koşturur, başarının müptelasıdır, hırslarının esiri olur, oradan oraya savrulur, savrulur da kaybolduğunu bilmez. Bilinci kapalı gibidir. Bir yerde okumuştum Neyin esiriysen, o’sun sen yazıyordu. Peki, hiç esaret altında hissediyor muyuz kendimizi? Sanmıyorum… Öyle olsa idi şayet, çoğumuz zincirlerimizden azat olurduk. Aslında bizlerin ki birazda canı gönülden bir mahkûmiyet.
Ömür denilen dün, bugün ve meçhul bir yarından ibaret olduğu halde, ölüme koştur koştur, nefes nefese bu yarışımızın finalini kestiremiyorken; ne çok hevesliyiz sınavdan kalmaya. Dünün eyvahları bugüne kâr etmiyor ama yine de yarının efsunlu hayalleriyle rüyalara dalmaktan hiç geri durmuyoruz.
Yarın var mı bilmezken, sabaha uyanacak mıyız o da Allahualem. Ama insanın hattı zatında hayalleri de olmasa çokta yaşanılası değil bu hayat dediğinizi duyar gibiyim. Hani meşhur bir söz vardır; İnsanı yaştan hayaller, öldürense gerçeklerdir. Öyle maalesef ki! Ne hayal kurmaktan vazgeçmeli ne de gerçeklerin acı şerbetini tükürmeli. Yudum yudum hazmederek içmesini bilmeli. Bilmeli ki her sendelediğinde ya da düştüğünde, ilki kadar acı verip yakmamalı genzini. Bağışıklık kazanır ya insan, aynı mikrop vücuduna girdiği vakit artık hazırlıklıdır ve daha güçlüdür ve direnir düşüremez ilki gibi. Tecrübelidir artık, tüm silahlarını da ona göre kuşanmıştır. Savunma halinden kurtulmuş ve hücuma kalkabilecek güce erişmiştir. Savaşı kazanma ihtimali kuvvetle muhtemeldir.
Yaşam iniş çıkışlarla dolu ve ömür gelip geçerken ıskaladığımız şeylerin çoğu zaman farkına dahi varamıyoruz. Arada depar atarak yahut da tökezleyerek belki de yanındakinin çelmesiyle yüzüstü yere kapaklanarak sürdürüyoruz hayat denen bu maratonu.
Hiç dikkat ettiniz mi en çok da tökezleyince sarılıyoruz Rabbimize. Her şey yolunda iken çokta hatırımıza gelmiyor sanki; Ona acziyetle, yakararak dua etmek. Şükrümüz biraz az mı? Acaba ondan mıdır; gözyaşlarıyla ettiğimiz dualarımız hep bir müşküle sıkıştığımızda olur. Marifet bizde değil, biliriz de yine de emanetin Sahibini yeteri kadar anmayı beceremeyiz nedense. Kulun bir meramı varken yaptığı dualarındaki manevi enerjiyi, emeline ulaştıktan sonra ki dualarında hissedemiyor olması, hep bundan olsa gerek. Ama şunu biliyorum O’ndan başka gidecek kapımızda yok. Yaramazlık yapan masum küçük bir çocuk gibi yine sığınılacak en güvenli limanımızdır; demir atmaya çekinmeyeceğimiz.
Hakikati arayan nerede bulacağını da bilir elbet. Rabbim cümlemizi bulan, sonsuz saadete kavuşan aşıklardan eylesin.