Doç. Dr. Abdülkadir DağlarTöreli Haberler

Töreli Türk Edebiyâtı Okumaları – 110

Türk’ün Yitik Dili: TÖRE

Türkiye Yazarlar Birliği Bolu Şubesi

Töreli Türk Edebiyâtı Okumaları – 110

Türkiye Yazarlar Birliği Bolu Şubesi tarafından tertîb edilen Töreli Türk Edebiyâtı Okumaları 110. haftasında (3 Mayıs 2024 Cumâ, 17:30), Doç. Dr. Abdülkadir Dağlar’ın “Türk’ün Yitik Dili: TÖRE” başlıklı musâhabesiyle devâm etti.

Abdülkadir Dağlar, Töre’nin “Törütgen –yaratan– / Hâlık” Allâh’ın “Kun. (Ol.)” emriyle başlayıp el’ân devâm ettiğini, Töre’nin “Âlem-i Gayb” ve “Âlem-i Şehâdet” olmak üzere iki taraflı bir âlem aynasına benzetilebileceğini söyleyerek sözlerine başladı.

Dağlar, konuşmasının başında fikirlerini şu esâs üzerine temellendirdi:

“Töre Dili”, “Hakîkat Dili” ve “Nübüvvet Dili” olmak üzere iki mertebeli bir dildir. Hakîkat dili, “Kun. (Ol.)” emriyle yaratılan ilk cevher sayılan “Hakîkat-ı Muhammediyye” ile Hazret-i Âdem Ata’nın –aleyhisselâm– yeryüzüne gönderilişi arasındaki “Kavs-i Nüzûl” –iniş düşüş yayı– yarımdâiresinin “Levh-i Mahfûz”daki Âlem-i Gayb’ın dilidir. Nübüvvet dili ise, insanlık için Âlem-i Şehâdet’te Hazret-i Âdem Ata ile başlayan nübüvvet –peygamberlik– tecrübesinin, Hazret-i Muhammed –sallallâhualeyhivesellem– efendimiz ile devâm eden –ve hâlâ cârî ve mer‘î olan– “Kavs-i Urûc” –çıkış yükseliş yayı– yarımdâiresinin dilidir.

Görüldüğü üzere, töre, dikey bir dildir. Nübüvvet dili, gaybî hakîkat dilini şehâdet âleminde dikey boyutlu olarak tecellî ve tezâhür ettiren bir dildir, Hakk’tan hakîkattan haber verir. Hakîkat dili, Levh-i Mahfûz’da yer alan mefhûmların, kavramların dilidir; bu dil, maddî âlemdeki kelimelerin, sözlerin aslî hakîkatıdır.

Dağlar’a göre töre, hilkat ve fıtrat ile tüm mahlûkâtın –mevcûdât mükevvenât– müşterek dilidir. İnsanlığın, tüm kâinât ile kâmil bir uyum içerisinde yaşayabilmesi için mutlakâ töreye uymaya ihtiyâcı vardır; zîrâ töre, Kutadgu Bilig’deki “Ugan ol köni çın törü birgüçi / Törümiş kamug halkka terü küçi” beytinde de açık ifâdesini bulduğu üzere Törütgen Allâh’ın koyduğu hilkat ve kâinât nizâmıdır.

Peygamber –sallallâhualeyhivesellem– efendimizin “Hikmet mü’minin yitiğidir, bulduğu yerde almalıdır.” hadîsini hâtırlatan Dağlar, bilhassa İslâm âleminde son iki asırda ortaya çıkan hızlı anlam kaybının ve yaşanan sıkıntıların kaynağının, Türk’ün –yâhut müslümanların– töreden ve töre’nin dilinden hızla uzaklaştırılmaları ve mahrûm bırakılmaları olduğunu söyleyerek “Töre Türk’ün yitiğidir, nerede bulursa almalı, onunla tekrar törelenmelidir.” dedi.

Töre diliyle yitirilen kavramlar ve kelimelerin bir kısmına değinen Dağlar, bu hususta yapılabilecek bir seçme ile evvelemirde ortaya konabilecek kelimeler yekûnunu şöyle dile getirdi:

Hak, hakîkat, hakkâniyet, hikmet, hilkat, fıtrat, nûr, helâl, bereket, mârifet / irfân, ilim, fazîlet, hürmet, muhabbet, adâlet / îtidâl, teennî, edeb, ahlâk, nizâm, mânâ, murâd, emânet / emân / emniyet, îmân, sıdk / sadâkat, selâmet, liyâkat, ehliyet, huzûr, saâdet, sükûnet, tevekkül, teslîmiyet, mürüvvet, fütüvvet, hamiyyet, istikâmet, hidâyet, ferâgat / fedâkârlık, cesâret, sehâvet / cömertlik, vefâ, kanâat, rızâ, hâtır, gönül, rûh / rûhâniyet, nazar, tefekkür, tevâzu, şehâdet, hadd, hüsniniyet, kadirşinâslık vesâire…

Bu mefhumlardan oluşan töreli anlamlar evrenini yâhut bu kelimelerden müteşekkil töre dili dâiresini yıkmaya, yok etmeye yönelen bâzı kavramlar ve kelimeler de hulâsaten şöylece verilebilir:

Fesâd / ifsâd, fitne, küfr, inkâr, küfrânıni‘met, hırs, tama‘(h), şehvet / iştihâ, tûliemel, nefs / nefsâniyet, riyâ, gurûr, kibir / tekebbür, hased, sûizan, şakâvet, mâdde, menfaat, hasâset / cimrilik, atâlet, gıybet, gaflet, dalâlet, hıyânet vesâire…

Dağlar, materyalizm ve türevlerinin, yâni pozitivizm, kapitalizm, sekülarizm, modernizm, postmodernizm gibi akımların hücûm ve taarruz hedefinde hep örf, âdet, an‘ane, gelenek ile bunların da üzerinde “töre”nin olageldiğini söyledi; zîrâ töresizlikle ayağı sağlam zeminden kesilen, yalnızlaştırılan, kendi içine kapatılan fertleri ve cemiyetleri ele geçirip sömürmek, iğfâl ederek hayâtiyetine son vermek çok daha kolay olacaktır.

Dağlar, şiirin –ve nazmın manzûmenin– hikmeti ve töreyi nesilden nesile taşıyabilecek, aktarabilecek en elverişli vâsıta olduğunu, hikmet dili olarak da ifâde edilebilecek olan töre dilinin asırlarca Türk şiiri vâsıtasıyla taşınarak aktarıldığını söyledi. Türk şiirinin, son iki asırda roman ve tiyatro türlerine ezdirilerek onların gerisine düşürülmesinin, taammüden gerçekleştirilen ve de artık maksadı âşikâr olmuş bir eylem olduğuna değinen Dağlar, Türk’ün –yâhut müslümanların– selâmeti için, Türk şiirinin –ve şâirinin– bu ezelî gâyesini ve vazîfesini mutlakâ yeniden hâtırlaması gerektiğini vurguladı.

Son asır insanı ile bilhassa şu son küreselcilik çağı Türk gençlerinin bu töreli kavramlar ve kelimeler evreninden haberdâr olmadığını yâhut haberdâr edilmediğini dile getiren Dağlar, evde, okulda, sokakta, çarşıda, işyerinde kitaplar ve iletişim vâsıtaları ile bu töre dilinin yeniden gündeme taşınması ve bu töreli kelimeler vâsıtasıyla töreli kavramlar dâiresinin yeniden ihyâ ve inşâsı için töreli, köklü, millî bir seferberliğe ihtiyaç duyulduğunu ifâde etti.

Son söz olarak, Abdülkadir Dağlar’a göre, Türk şâirleri töreli şiirle barışını, irtibâtını, ülfet ve ünsiyetini yeniden te’sîs etmeli, Türk gençliği de töreli şiirle yeniden barıştırılmalı, tanıştırılmalı, kaynaştırılmalıdır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu