Mustafa ArslanoğluTöreli Yazılar

Hayaller ve Gerçekler

Hakikat terâzisinde amellerini, duygu ve düşüncelerini tartabilen insan hayallerinden kâm alabilir.

Hayaller ve Gerçekler

Zihnimizde şekillenen ve zaman ötesi nesnelerle hayâlhânemize giren gerçek ve gerçek ötesi düşüncelere hayâl denir.

Hayâl, gerçeğin yansıması olan bir surettir. Görülen, hissedilen veya zannedilen nesne gerçek değil gölgedir. Tıpkı aynada görülen şekil gibi. Hayâli anlamak için beş duyu dışında zihnin icraatlarından ve psikolojiden de faydalanmak gerekir.

Hayâl bu, taş atıp da kolun mu yorulacak! Her zamana, her role kolayca girer çıkar. Ateşe düşersin yakmaz, yokuşa koşarsın terletmez, çölde yürürsün susatmaz. Dünyaları alırsın cebinden birşey çıkmaz. Hayal kurmak bedâva, sermaye istemez. Limitsiz kart gibi!

Kanadın yok uçarsın, ayağın yok koşarsın! Daha ne cevherler var hayâlde, anlat anlat bitmez.

Gelelim gerçeklere!

İnsan veya devlet hayallerini gerçekleştirmek için projelendirip umutla çalışmalı, ilmîn, aklın ve naklin rehberliğinden ayrılmamalıdır.

Hayaller; zaman, zemin ve imkân ile vücut bulabilir.

Yola çıkmadan yolculuk başlamayacağı gibi, yenilikler, icat ve büyük başarılar önce hayâl etmekle başlar.

İnsan hayâl kurmalı ama gerçeklerle yaşamalıdır.

Hayâl kurmayan insan var mı?

İçinde gürül gürül akan hayır ve şer şelâleleri, gidiş ve geliş yolları olan geniş otobanlar, mevsimler, karalar, denizler, fırtınalar varken insan hayal etmekten nasıl ayrı kalabilir ki?
Bütün bunlar insanın hayatında deverân hâlinde seyrü sefer eyliyor.

Şerre dur, hayra geç demek insan elinde. İnsan elinde diyoruz çünkü Allah insanı “imtihan” olması için onu iyi ve kötü duygulara sahip olarak var kılmıştır. Çâresizliğine, zayıflığına ve noksanlığına devâ olsun diye peygamberler, Kitaplar göndermiş, akıl vermiş, irâde vermiş, rahmani tarafı seçsin diye vicdan vermiş, doğru ile yanlışı, hak ile bâtılı ayırabilmesi için
“furkan” duygusunu ben içindeki “ben”e kaydetmiştir.

Hani deriz ya! “İçime doğdu!” diye. Aslında bize gelen “Uyarı sistemi”; gönlünü hayra açsın, şerden kaçsın diye, insana furkan hissi vâsıtasıyla Hak’tan gelen merhamet mesajıdır. Bu, “sezgi” anlayışının çok üzerinde olan bir hakikattır.

İnsan geçmişi hayâl ettiği gibi geleceği de hayâl edebilir. Mâziyi hayâl edince, gönül dünyasında hüzün ve neşe, hasret ve vuslat tarifi zor gel gitler yaşatır sahibine.

Zamana ve an’a dönmek hayâlleri gerçekleştirmenin anahtarıdır. Hayata yenik düşmek istemeyen tahayyül ve tasavvur melekesini hakikat çizgisinden koparmamalıdır.

Geri dönemeyeceği yola giden, olacaklardan şikâyet etmeye hakkı yoktur. Bazan son pişmanlık fayda veremeyebilir.

Hakikat çizgisinden muradımız; maddî ve mânevî güzelliklerin tercih edilmesidir. Hayrın olmadığı yerde şer vardır. Şer, her türlü yanlışın güzergâhıdır.

Muhayyilemiz (hayâl gücümüz) tûl-i emele esir düşmemeli, ihtirasın mahkûmu olmamalıdır.

Tûl-i emel nedir?

Tûl-i emel; insanın hayata hırsla, aşırı tutku ile, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi bağlanıp tahayyülâta (hayâllere) dalmasıdır.

Peki!
Bizim durumumuz ne?
Kendimizi tanıyor muyuz?

Okunan, dinlenen, görülen her ne varsa, insan bunları kıssadan hisseye döndürebildiği kadarıyla kendini tanıyor demektir.

Hakikat terâzisinde amellerini, duygu ve düşüncelerini tartabilen insan hayallerinden kâm alabilir.

Hayâl, geleceğimizin güzergâhı, umutlarımızın kalemsiz, kâğıtsız çizilen resmidir. Hayâl, insanın zihinde canlandırdığı arzuhâlidir. Hayâl, insanın gönül diliyle Hak’la buluşturduğu arz-ı hâlidir.

Kendi kabiliyeti ve mesleği ile ilgili hayal kurmak, insanı özlemine daha çabuk kavuşturur.

Yahya Kemal: “İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.” diyor.

Hayâl, hayalde kalırsa arzular hayâl olur. Binâenaleyh, hayaller hayâl ile değil çalışarak gerçekleştirilir.

İşte şâire; “Geçmiş zaman olur ki, hayâli cihan değer.” sözünü söyleten de böyle bir şey olsa gerek!

Anlam ve çeşitlilik bakımından hayâl ile rüyâ kısmen birbirine benzer yönleri barındırır. Hayaller de rüyâlar gibi mânalı mânasız, gerekli gereksiz olabiliyor.

Bir rüyâm var, dediğimizde; bir hayâlim var, demiş oluyoruz aynı zamanda.

Amerikalı sosyolog, insan hakları ve sivil haklar savunucusu Martin Luther King; siyâhilerin mâruz kaldığı ırk ayırımına ve çalışma şartlarındaki adâletsizliklere karşı 28 Ağustos 1963 tarihinde yaptığı: “Bir Hayâlim Var” (I have a dream) ismiyle bilinen miting konuşması çok meşhurdur.

Hayaller insanın hem özelidir hem güzelidir.
Hayâl kurmak, hayâl etmek insana has özelliktir. Ama hayâlperest olmak, hayâl dünyamızdan hayatın gerçeklerine inememek doğru bir anlayış değildir.

Bu konuyu Mehmet Âkif Ersoy “Ağlarım Ağlatamam” isimli şiirinde ne güzel açıklamış:
“….
Hayır, hayâl ile yoktur benim alışverişim,
İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim,
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.”

Nâfile hayaller umutların muhal olmasına ve zaman kaybına sebep olur. İnsanı asli hedefinden ve sorumluluklarından uzaklaştırır.

Umut, tefekkür, tezekkür, dua ve isteklerimizde hayallerimiz de yer alır.

Meşru olan güzelliklere talip olmak, insanlığa hizmet etmek erdemli bir adımdır.

Amel defterimize hayır olarak işlenecek her iyilik, sâhibini kulluk makâmına yükseltir.

Hayâl ile belki hayâli uçuşlar yapabiliriz ama gerçeklerle hedefe varabiliriz.

İlim, bilgi, kültür, medeniyet ve teknolojik gelişmelerde insan hayâlinin ciddi tesiri olduğu doğrudur. Lâkin umutların, hayâllerin ete kemiğe bürünmesi, insanlığa faydalı olması; alın teri, göz nûru, dua ve ortak akılla mümkün olur.

Tefekkür et, tasavvur et, temaşâ et, tahayyül et.

Gayret et, kader gayreti sever.

Hayâl etmek düşünmektir.

Hayâl et, sevdânı gerçeğe dönüştür.

Mustafa Arslanoğlu

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu