Eli Boş Gitmeyelim
Masallardaki, “Bir varmış bir yokmuş” girizgâhı nerden geldi, nasıl geldi?
Neden söylenir bilmiyorum!
Doğrusunu isterseniz üzerine de pek düşünmemiştim. Tâ ki bu yazıyı yazana dek.
Masallardaki başlangıç tekerlemesi kanaatimce kulluk âdâbına aykırıdır.
Bir’den başka bir yok!
Yâni;
Allah’tan başka ilâh yok.
BİR VAR!
Ezelde Bir var, ebette Bir var. Âlemlerde Bir var. Bir var ki O’na hamdediyoruz.
“Elhamdü lillâhi Rabbi’l âlemîn.”
(Fâtiha Sûresi / 1).
BİR VAR
Her canda Bir var, her kanda Bir var.
Her özde Bir var, her gözde Bir var.
Her parmakta Bir var, her yaprakta Bir var.
Her seste bir Var, her nefeste Bir var.
Yeryüzünde Bir var, gökyüzünde Bir var.
Doğumda Bir var, ölümde Bir var.
Bollukta ve darlıkta Bir’in hikmeti var.
Her can için Bir’in rızkı var, nimeti var.
“De ki;
ALLAH BİR’dir, bir tektir.
Allah Samed’dir (Her şey O’na muhtaçtır, O hiçbir şeye muhtaç değildir).
Ondan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (Kimsenin çocuğu değildir).
Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir” (İhlâs Suresi / 1-4).
O’ndan geldik, O’na döneceğiz. Fâniyiz, beşeriz; vakti gelince öleceğiz.
Heybemizde neler var?
İnkâra ve gaflete düşmemek lâzım.
Bilmeli ki;
Hayra sevap, şerre günah var.
Ölüm var, âhiret var. Hesap var, mîzan var. Mükâfat var, cezâ var.
Başıboş değiliz.
Dünyevî kurallar kanunlar, yasaklar ve cezâlar var da, Allah’ın kânunu, emir ve yasakları olmaz mı? Elbette var.
İnsanın, ailenin devlet ve kurumlarının kânunları, kuralları olacak; kara yolu, deniz ve hava yolu güzergâhları için kurallar bulunacak; ama Allah’ın dünya ve âhirette cezâ ve mükâfatı olmayacak öyle mi? Mantık bunun neresinde?
Hulâsa; başıboş değiliz. Âlemlerin Rabbı var.
“İnsanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyâme Sûresi / 36).
Evet! Amel defterimizde neler var?
Öte dünya için önden neler gönderdik?
Töresöz ne güzel söylemiş:
“Ne verirsen elinle, o gelir seninle.”
Gönülde kalmak için gönüle girmek lâzım.
Hayıra giden yolu, hayırla örmek lâzım.
Ömrümüzü hayırla örmek için; Allah için sevmek, O’nun rızası için muhtaçları, öksüzü, yetimi güldürmemiz, cana cân olmamız gerekir.
Gönlümüz, elimiz açık mı? Kime el uzattık?
“Veren el alan elden üstündür.” Hadis-i Şerif’ini ömrümüze yoldaş eyledik mi?
İnsan- beşer- kul gerçeğini Tahirü’l-Mevlevî manzum bir duygu ile ne güzel dile getirmiş.
“Eli boş gidilmez gidilen yere
Rabbim boş gelmedim, ben suç getirdim
Dağlar çekemezken bu ağır yükü
İki kat sırtımda pek güç getirdim.”
Bu dörtlüğü ile şâir; eskilerin ifâdediyle; “Efrâdını câmi’ ağyârını mâni’” bir yaklaşımla, anlatılmak istenen meseleyi en özlü biçimde dile getirmiş.
“Eli boş gidilmez gidilen yere” mısrası bize ne anlatıyor?
Cimri miyiz, cömert miyiz?
Veren el miyiz, döven el miyiz?
Öven dil miyiz, söven dil miyiz?
Sözün özü biz kimiz?
İnsanlara iyilikle, izzet ve ikramla yaklaşmalıyız. Selam, tatlı dil, güleryüz ve sevgi en güzel ikram ve cömertliktir.
Allah’ın huzuruna çıkarken samimi miyiz? İbâdetle, iyilikle, doğrulukla, adâletle Rabbimizin huzuruna çıkmalıyız. İşte o zaman eli dolu, gönlü dolu Hakk’ın divânına ermiş oluruz.
“Eli boş gidilmez gidilen yere,
Rabbim boş gelmedim, ben suç getirdim.” diyen şâir; insanın beşer yönüne, nefsin tahakkümüne işaret etmektedir. İnsanın bu zayıf yönüne işâretle kulluğun zorlu yolunu dile getirerek Rabbinden affedilmeyi ummaktadır. Şâirin bu samimi ifâdesi tövbedir, pişmanlıktır, kendini ve haddini bilmektir. Allah’ın merhametine sığınmak, O’nun sonsuz affından kâm almaktır.
Çocuk masûmiyetini hepimiz biliriz. Çocuk elini, üstünü başını kirletip eve gelince, suçlu bir mâsûmiyet hâliyle annesinden merhamet umar. Anne yüreği ezelden merhamet ve sevgi ile donatıldığı için yavrusunu affeder.
Şâir, mısralarında mâsum bir çocuk gibi Rabb’inden bağışlanma beklemektedir.
“Dağlar çekemezken bu ağır yükü
İki kat sırtımda pek güç getirdim.”
Tahirü’l Mevlevî bu dizelerde Ahzab Sûresinin 72. âyetine işâret etmekte ve Allah’a şöyle niyaz etmektedir:
“Rabbim! İlâhî emânetini göklere, yerküreye, ve dağlara teklif etmişken onlar bunu almaktan çekindiler, korktular! Ama insanoğlu olarak biz emânetini kabul ettik. Bu şerefli ve ulvî emânetinle müşerref olduk. Rabbim! KURAN ve İSLÂM dâvâsını sıratımıza yüklendik, beşerî ve nefsânî tarafımız da sırtımızda. Rabbim! Bu zorlu hayat yolunda “suç” ve “günah” işlemişizdir.
Rabbim! Sana döndüm, merhamet et.”
Eli boş gitmeyelim,
Hakka kin gütmeyelim
Şu yalancı dünyada
Cana zulm etmeyelim.
Mustafa Arslanoğlu