Mustafa ArslanoğluTöreli Yazılar

Yozlaşan Toplum ve Değerler Erozyonu

Yozlaşan Toplum ve Değerler Erozyonu

Ülke ve Millet olarak kesif bir saldırı altındayız. Hâricî ve dâhili işbirlikçi eliyle sürdürülen saldırılar durmak bilmiyor. Bu yoğun abluka altında toplumun zayıf halkaları yozlaşıyor, değerlerimiz insanların zihninde erozyona uğruyor.

Yozlaşma ve değerlerimize saldırı her alanda sürdürülüyor.

Bunun için en çok yazılı ve görsel basın kullanılıyor.

Mânevî değerler bir milletin pahâ biçilemez zenginliğidir. Bu mîrâsı koruyup yaşatmak toplumun her ferdi üzerine emânettir, vefâ borcudur, farzdır.

Ülkemizdeki siyâsî, ekonomik ve sosyal gelişmeler sebebiyle; ya da dünya olayları ile ilgili yazılı ve görsel basında olduğu kadar çeşitli kurum ve mekânlarda açık oturumlar, paneller, haber programları düzenlenmekte; siyâsi partiler zaman zaman açık hava mitingleri yapmakta, yerine göre kapalı mekânlarda toplantılar tertip etmektedir.

Bahse konu programlara; akademisyenler, siyâsî parti temsilcileri, gazeteciler, yazarlar ve konunun uzmanı olan yetkililer katılmaktadır.

Yayın yetkisini ve konuşma fırsatını kötüye kullanan, yıkıcı, bölücü ve mânevî değerlere hakâret içeren yayınlar çokça görülmektedir.

Elbette bütün TV kanalları böyle değil. Yazılı basında, televizyon programlarında ve sosyal medyada örnek alınacak olumlu yazılar ve yapıcı programlar var.

Kimi televizyon ve gazetelerde; belgesiz, yorum adı altında yalan yanlış bilgiler, gizli hesaplarda yayınlanan iftira haberleri, “alıntı” yazılar kullanılarak millî bütünlüğümüze, değerlerimize ve ecdâdımıza ağır hakâretler yapılabilmektedir.

Kin ve öfke ile doldurulan insan; kendi görüşünde olmayanlara karşı yapılan ithamların yalan olmasına aldırmadan, kolayca iftira atabilecek hâle gelebilmektedir.

Kin ve öfke; insanı sağduyudan uzaklaştırmakta, ihtirasın esâretine teslim etmektedir.

Öfke kontrolü, vicdan muhâkemesi, kul hakkı anlayışı, milli birlik sevdâsı, sevap günah ve âhiret inanışı gönül dünyamızın rehberi olmalıdır.

Ne hazindir ki; haklıyı bulma, yanlış yapanı eleştirme anlayışı kaybolmuş; herkes mensubu bulunduğu câmiayı canhıraş savunur duruma getirilmeye çalışılıyor!

İnsan yozlaşması ve değerlerin erezyonu, toplumu ayakta tutan mânevî bağların birbirinden kopmasıyla meydana geliyor.

İnişteki yürüyen merdiven gibi insanlar birbirini uçuruma doğru çekmeye başlıyor.

Düşünen, sorgulayan, fikrini açıkça söyleyen insanlar susturulmaya çalışılıyor.

“Z Kuşağı” adı altında övülen, kendilerine methiyeler düzülen gençlerimiz, yapılan bu iltifatlarla teslim alınmaya çalışılmakta; sinsi bir planla değer yargılarından uzaklaştırılıp, “özgür birey” kılıfı altında aile ve toplumdan koparılmaktadır.

Eyvah! Neler oluyor bize?

Reytinglerde önde olma yarışı, meşhur olma hırsı, çok satma ve reklam alma ihtirası bazı gazete ve TV kanallarını kontrol edilemez hâle getirmiştir.

Eyvah! Neler oluyor bize?

Bunlara ilâveten; youtuber, fenomen, showman vb. isimlerle sosyal medyada arz-ı endam eden, lüks hayat yaşayarak kamuoyunun gündeminden düşmeyen insanlar gündemi çokça meşgul ediyor. Bu yetmiyormuş gibi, çocuklarımıza, gençlerimize rol model olarak sunuluyor.

Olumlu algıdan, olumsuz algısı çok daha fazla olan fenomen kelimesinin kökeni Fransızca’dır. Bu dile de Yunanca’dan geçmiştir. “Fenomen Çocuk” isimli yardımcı ders kitabı adı altında, Türkçe dâhil tüm dersler için basılan kitaplar özel okullarda ilkokul öğrencilerine sunulmaktadır.

TV kanallarında, gündüz kuşağında yayınlanan: ”Evlilik, Boşanma, Aldatma, Öldürme…” gibi konuları anlatıp çözmeye çalışılan programlar var. Bu programlar; maalesef ahlâkî ve insanî yönden toplumumuzun çürümüşlüğüne dâir acı örneklerle dolu.

Çocuklarımız; ahlâki eğitim, edep, görgü, sevgi, saygı, hoşgörü, doğruluk, hak ve adâlet gibi değerleri ailelerinden yeterince alamıyorlar. Okullarda bu bilgiler az çok öğretilse bile toplumda karşılık bulamadığı için tatbik edilemiyor.

Peki! Ne yapmak lazım?

Âdâb-ı muâşeret kurallarını, topluma ait maddî-mânevî değerlerimizi aile içerisinde, sosyal hayatta, resmi ve özel kurumlarda uygulama konusunda ilke ve ülke kararı almalıdırlar.

Tüm sivil toplum kuruluşları, siyâsiler, belediyeler, muhtarlar ortak hareket kararı alıp ülke genelinde uygulama seferberliğine geçilmelidir.

Ülkemizde, “Düşman işgalinden kurtuluş günü” kutlanmayan çok az il ve ilçe var. Ama çok zaman düşmanın işgal sırasında insanımıza neler yaptığından bahsedilmez. Hadi bahsedildi diyelim! Neylersin ki, toplumda bir karşılık bulmuyor!

Neden?

Çünkü yılın 364 günü bu ülkeleri örnek gösterirsen, sürekli batı değerlerinden övgüyle söz edersen olacağı budur!

Biz demiyoruz ki halkımıza düşmanlık aşılayalım.

Ama ülkemiz aleyhine yapılan gizli veya âşikâr eylemleri, teröre destek olup ülkemizi yıpratmalarını da insanımız ve gencimiz bilmelidir.

Türkçede ecdâdımızın kullandığı kelimeler bir bir sökülüp alınmakta, yerine uydurukça kelimeler monte edilmektedir. Dilimizle târihî bağlarımızı koparmak, yazılı eserleri okuyup anlayamamamız için, kelimeler TDK tarafından “eskimiştir” ibâresiyle gözden düşürülmesine zemin hazırlanmaktadır.

Sesi ile yazılışı ile türkçeleşmiş kelimelerimiz sırf kökeni “Arapça” diye tecrit edilmekte, ders kitaplarında yer verilmemektedir. Ama yüzlerce İngilizce kelime Türkçe okunuşu esas alınarak sözlüğümüze girmekte, yazılarda yerini almaktadır.

Bu, dilimiz için bir bekâ meselesi değil midir?

Acı ama gerçek! Biz değerlerimizden uzağız.

Büyük bir tehlike daha bize adım adım sunuluyor. Domuz etinden de beter bir tehlike: LGBT yani eşcinsellik!

Hangi anne baba erkek çocuğunun başka bir erkekle evlenmesini; kız çocuğunun başka bir kızla evlenmesini ve cinsellik yaşamasını ister?

Korkunç değil mi?

Elbette korkunç?

Peki partiler ne diyor bu işe? Hiç araştırdık mı?

Sol, sosyal demokrat olanlar ne diyor? Hiç soruşturduk
mu?

Milliyetçi, muhâfazakâr olanlar ne diyor? Bilgimiz var mı?

Kur’ân ne diyor? Merak ettik mi?

Kur’ân’da bu konuda çok âyet var:

“Lut’u da Peygamber gönderdik. Kavmine şöyle dedi: Dünyada sizden önce hiç kimsenin yapmadığı o iğrenç işi (erkeğin erkekle cinsellik yaşaması) bir yol hâline getirip irtikâp ediyorsunuz?” (A’raf, 80).

Birbirimizi sevmekten, vatanın her karış toprağını aziz bilmekten, kutsal değerlerimize sâhip çıkmaktan, maddî ve mânevî ilimlerle mücehhez olmaktan başka kurtuluş yolumuz yok.

Mustafa Arslanoğlu

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu