Atalar, “el-mecazu kantaratu’l-hakîka”, yani “Mecaz hakikatın köprüsüdür” demişler. Ol sebebden lisanın hakikatını, lisanın mecaz tarafında aramak elzemdir. Yoksa hakikatın köprüsünde dinelip kalırsınız!
Bir lisan vardır lisanda lisandan içeru…
Arz kelimesinin mecazî yolculuğunda, ‘yer’den ‘dîvan’a kadar uzanan bir mânâ çeşitliliği kazandığını görürsünüz.
‘Arz’ın sözlüğümüz Kubbealtı’nda ilkin, “Sunma, bir büyüğe takdim etme, sunu”; “Saygı ile anlatma, ifâde etme, bildirme”; “Gösterme”; “Bildirilmek istenen husus, hal”; “(Piyasaya) Çıkma, çıkarılma” ve “Osmanlı Devleti’nde resmî evrâkın tasdik için pâdişâha takdim edilmesi, dîvan müzâkereleri ve kararlar hakkında bilgi sunulması” şeklindeki mânâları, kelimenin mecazî yolculuğunun da ilk mertebesini teşkil eder. Bu mertebenin doğrudan hakikata dönük tarafını da arza dair, “Arz kılmak: Sunmak, arzetmek. Arza girmek: târih. Dîvan görüşmeleri hakkında bilgi vermek için sadrâzamın ve diğer görevlilerin pâdişâhın huzûruna girmeleri hakkında kullanılan tâbir. Arz-ı endam etmek: Boy göstermek, görünmek, ortaya çıkmak. Arz-ı hürmet etmek: Saygılarını sunmak. Arz-ı mâ-fi’z-zamir: İçindekini açıkça söyleme. Arz-ı tâzîmat etmek: Saygılarını, hürmetlerini bildirmek. Arz-ı tebrîkât etmek: Tebriklerini sunmak.” şeklindeki töresözleri teşkil eder.
Daha ilk basamaktan açıkça söylememiz gerekirse arzın asıl ve hakikî melcei O’dur (C.C). Bakınız Töreli büyük şairimiz Karac’oğlan, sevgili teşbihi (gül-bülbül istiaresi) üzerinden bunu ne de güzel ifade ediyor:
”Sevdiğim arzımı demekçin sana
Bülbül söylediği dil gerek bana”
Arzın lugattaki ikinci mânâ evreninde ise “En, genişlik” ve “enlem”e dayalı tasavvurları haizdir. Hiç şüphesiz bunu da kelimenin lugattaki üçüncü mânâ evrenine dair “Yeryüzü, dünya”; “Toprak” ve “Memleket, diyar” şeklindeki tasavvurlarımızla yine hakikatın asıl melcei O (C.C.) sağlar. Bu duruma delil olarak ise size doğrudan lisanımızdaki “Arzullâhi vâsia” töresözünü gösterebilirim. Bu söz lisanımızda, “Allah’ın yarattığı topraklar geniştir” mânâsında olup göz alabildiğine devam eden geniş arâziler ve büyük yerler için kullanılır.
Lugattaki, “arz ağaları”, “arzan”, “arz dâiresi”, “arz dîvânı”, “arzedilmek-arzolunmak”, “arzetmek-arzeylemek”, “arzıbelde”, “arz-ı hal”, “arz-ı hulûs”, “arz-ı Ken’an”, “arz-ı leşker”, “arz-ı mazhar”, “arz-ı meskûn”, “arz-ı mev’ûd”, “arz-ı mukaddes”, “arz-ı nefs”, “arziyat”, “arz odası”, “arz tezkeresi” ve “arzuhal” gibi tabirler ise aslında lisanın sadece O’na (C.C.) bağlı gerçekleşen birer çeşitlenmeleridir. Maalesef O’nun (C.C.) bu hakikatından bîhaber olanlar ise durumu sadece kuru ve şekilci bir lisaniyattan ibaret görürler.
Yani, kısacası, siz Töreli şairimiz Bayburtlu Zihnî’nin “Götür arzuhâlim yâre tezelden” derken arzuhalinin kime olduğunu zannediyorsunuz?
Elbette, O’na (C.C.).
Eeee ne demiştik en başta?
Bir arz vardır arzda arzdan içeru!