Töreli Yazılar

Töre Düşüncesi Kavramı

Ahmet TÜRKAN

Töre Düşüncesi Kavramı

Ahmet TÜRKAN

Töre kavramının Türkler için ne demek olduğunu anlamak; töreyi yeniden ihdas etmek ve törenin toplumun tüm katmanlarında varlığını hissettirmesi, sürdürmesi ve genel kabul gören bir kavram olması en büyük arzumuzdur. Bunun için ilk önce Töre kavramının esasları üzerinde durmak sanırım en doğru yol olacaktır.

Töre konusunda “Farabi’nin felsefesinde insan, taşıdığı doğal özellikleriyle uyumlu olarak en olgun düzeye ulaşmak için yaratılmış bir varlıktır” şeklinde tanımlanmaktadır. Ancak hiçbir insan, ilk baştan tüm yetkinliği taşıyor olarak var edilmiş değildir.  O, kendini ve eylemlerini sürdürmek ve en üstün yetkinliği elde etmek için birçok nesneye muhtaç bir şekilde yaratılmıştır.

İnsan, doğal yapısı gereği toplumsaldır; işlerinin zorunlu olanlarını yapmayı ve bunlarda en üst düzeye çıkmayı, ancak bir yerde topluluk durumunda bulunmakla başarabilen bir varlıktır. Çünkü başka insanların yardımı olmaksızın yalnız bir insanın tek başına tüm yetkinlikleri elde etmesi imkansızdır ve her insanın yaratılışında gerçekleştirmesi gerekenlerle ilgili olarak başka insanlarla ilişki içinde bulunma özelliği vardır. Her insan ulaşabileceği yetkinlikle ilgili olarak başka insanlarla komşuluk etmek ve onlarla birlikte bulunmak zorundadır.

Farabi’ye göre ahlaki konu ve sorunları da içine alan Töre bilimi (el-İlmu’l-Medeni), mutluluğu, eylemlerin çeşitlerini, istekli eylemleri, yeti ve alışkanlıkları, bunların biçimlendirdiği iyi ya da kötü eylemleri, eylemlerin yapılış amaçlarını, onların nasıl bulunmaları gerektiğini araştıran kendileriyle gerçek mutluluğa ulaşılan iyilikleri, iyi eylemleri ve erdemleri, bunların dışında kalanların kötülükler ve erdemsizlikler olduğunu açıklayan bir bilimdir. O, aynı zamanda, insanın amacı için iyinin ve kötünün ne olduğunu ve Tanrı’yı araştırmayı insana öğretir. Farabi, Bilimlerin Sayımı (İhsau’l-Ulûm) adlı yapıtında töre bilimini tanımlarken aslında ahlak biliminin kapsamına da ışık tutmaktadır.  Ahlak bilimiyle ilgili olarak Farabi’nin bu konudaki görüşleri aşağıdaki biçimde özetlenebilir:

1.Ahlak bilimi, istekli eylemleri araştırır, çünkü istekli olmayan eylemler ahlak biliminin alanına girmez.

2.Bu bilim, iyi eylemleri ve nedenlerini araştırır, insanda bu eylemlerin nasıl töre ve yeti durumuna geldiklerini aynı zamanda kötü eylemlerden nasıl ayrıldıklarını inceler.

3.İyi ve kötünün ne olduğunu ve onlara götüren yolları ele alır.

4.Ahlak bilimi, bir gayeye dönüktür. Onun amacı, mutluluğu elde etmedir. Gerçek mutluluk ise bilgiye bağlıdır ve iyilik yapmak, erdemleri kazanmak, kötülükten kaçınıp kötü eylemlerden uzaklaşmakla gerçekleşir. Ahlak bilimi erdem türleri ile kötülük çeşitlerini de araştırır.

5.Ahlak bilimi yasa yapmayı, bir yandan genel erdem kurallarını diğer yandan zaman ve yeri önemsemeden toplumu düzenleyen yasaları yapmayı amaçlar.

6.Ahlak bilimi sadece bireyin düzeltilmesini konu almaz; bunun yanında ister ev isterse kent ya da ulus olsun toplumun düzeltilmesini de amaçlar. Bu nedenle Farabi’ye göre bu noktada ahlak bilimiyle siyaset bilimi arasında güçlü bir bağ bulunmaktadır.

Şimdi aşağıdaki bölümde “Türklerde Töre nedir?” konusuna bir girizgah yapmak niyetindeyiz. İslam öncesi devir olarak bazı kaynaklarda yer alan tanımlamalara katılmadığımızı belirtmek istiyoruz. İslam dininin devlet çapında resmi hüviyet kazanmadan öncede Türklerin Töreli olduğu ve bir olan Allah’a Tengri ismi ile iman ettiklerinin görüyoruz. Aşağıdaki bölümde ele alınan hususlar görüşlerimizi doğrulamaktadır.

Bağımsızlığın, ülkenin ve halkın mevcut olduğu Göktürk ülkesinde mutlaka insan hayatını düzenleyen bir kanunlar sisteminin de bulunması gerekmektedir. Orhun kitabelerinde bildirildiği üzere, Göktürk Devleti’ndeki kanunlar bütününe töre deniyordu. Kitabelerde töre kelimesi 11 yerde geçmekte, bunun altısında il (devlet) deyimiyle birlikte kullanılmaktadır. Diğer beş yerde de il ile alakası açıkça belirlidir. Kanun ile törenin arasındaki bağlantı doğrudan siyaset üzerinden sağlanıyordu. Bir başka ifade ile töre ile toplumu birleştirme işi töreye yüklenmişti. Bu da Göktürk Devleti’nin töreye (kanuna) ne kadar bağlı olduğunu göstermektedir. Bir başka deyişle, devletin varlığı törenin varlığına sıkı sıkıya bağlıdır:

“Devleti ellerine alıp töreyi tesis ettiler…”,

“Ey Türk bodunu devletini, töreni kim bozabilir?”,

“Kazandığımız devlet ve töremiz öyle idi.”,

“Devletin töresini terketmiş…”,

“O (İlteriş), atalarının töresine göre bodunu (milletini) teşkilatlandırdı…”,

“Töre gereğince amucam tahta oturdu…”.

Orhun yazıtlarındaki bu sözler töre ile devleti yönetme siyaseti arasındaki bağlantıyı açığa çıkarmaktadır.

Töre hükümleri değişik şartlar altında etkinliğini sürdürebilmek için değişebilirdi. Ancak törenin bazı hükümleri kesinlikle değişmezdi. Bunlar: könilik (adalet), uzluk (iyilik, faydalılık), tüzlük (eşitlik), kişilik(insanlık) idi. Diğer eski Türk devletlerinde olduğu gibi, Göktürk Devleti’ni de yerleşik ve kabilevi devletlerden ayıran başlıca özellikler şunlar idi: Velayet-i amme, özel mülkiyet, serbest çalışma, imtiyazsızlık, hükümranlığın karizmatik oluşu, birleştiricilik,askerî karakter, dinî tolerans, imperium telakkisi, töre (kanunilik), besicilik-çobanlık. Fakat, özellikle vurgulanması gereken nokta ise, Göktürk Devleti’nin kamu hukukuna sahip olmasıdır. Bu, onları diğer kabilevi devletlerden ayıran en önemli özelliktir.

Göktürk ilinde vatan anlayışının bir devlet felsefesi hâlinde geliştiğini görmekteyiz. Devlet, hükümdar yani kağandan önce gelmektedir. Bu sebepten bütün Göktürk yazıtlarında il (devlet) sözü kağandan önce zikredilmiştir. Devletin yıkılması ise, Göktürkler için en büyük felaket olarak telakki ediliyordu. Devlet, Tanrı tarafından verilir, kağanın ve milletin durumu Tanrı tarafından yasanır ve tayin edilirdi:

“İl berigme tengri (il veren Tanrı)”.

Kötü kağanlar ile yolundan çıkmış Türk milletini Tanrı zaman zaman cezalandırıp devleti elinden alıyordu (Kül Tegin Yazıtı, doğu, 4-6, Bilge Kağan Yazıtı, doğu, 5-6, 35).

Hukuk Düşüncesi

Göktürk Devletinde yüksek devlet mahkemesine yargu denirdi. Yine kaynaklar araştırıldığında, Göktürklerde bir könilik (adliye) müessesesi olduğunu anlıyoruz. Yarguların vazifeleri töreyi ve örfi hukuku uygulamak idi. Ünlü Göktürk devlet adamı Tonyukuk, mahkeme başkanlığı, yani yarganlık yapmıştı. Hükümdarlar da yarganlık yaparlardı. Kaynaklardan anlaşıldığına göre Türk ülkesinde geçerli cezai hükümler şunlardı: Zina yapan evlilerin, adam öldürmenin, soygun yapanın, bağlı at çalanın cezası idamdı. Genç kızları aldatanlar, ağır bir şekilde mal ile tazminat ödemek zorunda bırakılır, sonra o kızla mutlaka evlendirilirdi. Adam yaralayanlar, yaranın derecesine göre mal mülk ödemek suretiyle suçlarını tazmin ederlerdi. At ve koyun çalanlar on katından fazlasını ödemeye mahkûm edilirdi. Diğer hafif suçlar on günü geçmemek üzere cezalandırılırdı. Vatana ihanet edenler, ordudan kaçanlar ise ölüme mahkûm edilirdi. Ceza işlemleri herkese hiçbir fark gözetmeksizin uygulanırdı.

Bilge Kağan:

“Türklerim, işitin!

Üstten gök çökmedikçe,

Alttan yer delinmedikçe

Ülkenizi, törenizi kim bozabilir sizin?

Ulusum birleşip yücelsin diye

Gece uyumadım, gündüz oturmadım.

Türklerim Bilge Kağan der bana.

Ben her şeyi onlar için bildim.

Nöbetteyim!” demektedir.

Buraya kadar açıklamaya çalıştığımız hususlarda Farabi’nin Töre yaklaşımı ve Göktürklerin Töre yaklaşımı aslında benzerlik göstermektedir. Arayış iyiye, güzele, doğruyadır. Onun için arayış aslında töredir. Peki içinde bulunduğumuz zaman döneminde neden bu kavramlara yabancı kaldık. Neden Töre kavramı yerel uygulamalara konu edilmektedir? Halbuki hakikati arayan bizler için töre tanımını nasıl anlıyoruz?..

Bu konular gündeme alınmadıkça, ahlaki çöküntünün sebepleri sonuçları ve tedavi çareleri bulunmadıkça müntesibi olduğumuz İslam dini bizi yozlaşmadan ve Z kuşağı tanımında verilen garip insaniyet derecesinden kurtarmayacaktır.

Vesselam.

Ahmet Türkan

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu