Rivayet odur ki Yunan mitolojisinde Akademus, Atina’da büyükçe bir bağçeye sahip aristokrat imiş. Zamanın filozofları da bu bağçede toplanır ve ilmî tartışmalarda bulunurlarmış. Dolayısıyla akademinin temellerini de bu zat-i alileri atmış.
Elbette Attikalı Akademus’un kahramanlığı bununla da sınırlı kalmamış. Theseus, güzel Helena’yı kaçırıp Afrika’da alıkoyunca kız kardeşlerini aramaya gelen Dioskurlara Helena’nın saklandığı yeri bildirmiş. Yani bildirgeliği hiç bitmemiş.
Bugün Akademus’un mezarı Atina civarında Kerameikos denilen bir bölgenin az ötesinde imiş. Bilgelikten dolayı kutlu bir ormanla çevrili bu bölgede bizim Töreli Platon, “Akademeia” adlı ünlü okulunu kurmuş ve böylece de tüm dünyanın nur topu gibi bir akademisi oluvermiş.
Fakat o da ne! Akademus’un bilgeliği zamanla Doğu’yu da sarmış. Bu yüzden de özellikle büyük şehirlerde hemen ilmî bağçeler açılıvermiş. Öyle ki zamanla bu bilgelik taşralara kadar bile yayılıvermiş. Fakat büyük şehirlerin Akademusları taşranın Akademuslarını hiç sevmezlermiş. Çünkü onlar, Helena’yı Dioskurlara gammazlama zamanı geldiğinde kahramanlığı bir başkasına asla kaptırmak istemezlermiş. Bu yüzden Taşrakusları hep rakipleri olarak görürlermiş. Hatta onlara “Taşrakus” adını da kendileri vermiş. Taşrakus ise bu adı aldığından beri sadece kendi bağçesinde mutlu mesut yaşar gidermiş. Gel zaman git zaman bu durumun şehirdeki Akademusları rahatlatması beklenirken; tam tersine bu durum, Akademusları daha fazla kibirlendirmiş. Akademuslar, Helena’yı gammazlamanın büyüleyici aşkı ile doğrudan Taşrakuslara karşı bir cephe açmış. Vak’ayı duyan Platon, Atina’dan gelip hemen araya girse de artık Akademus ile Taşrakus arasındaki rabıta tamamen kopuvermiş.
Akademus, bilgeliği sadece kendi şehrinden ibaret görürken; Taşrakus da taşrasından hiç çıkmazmış. Bu durumu gören Platon, daha çok öfkelenmiş ve tüm Akademus ve Taşrakusları aniden terk etmeye karar vermiş. Platon’u gören diğer filozoflar da birer birer bu terk kervanına katılmışlar. Dolayısıyla zaman içerisinde ne şehirlerdeki ne de taşralardaki bağçelerde bilgelikten bir eser kalmış. Herkes, büyük bir ihtirasla kendisinin veya kendi halkasının türküsünü çığırıp dururmuş. Böylece de hepsi, Helena’nın peşindeki birer Dioskurlara dönüşüvermiş. Açıkçası onlar, Attikalı Akademus’un kahramanlığını ve bilgeliğini tamamen unutmuş.
Tabii Akademus ile Taşrakus’un bu hazin ve trajik hâlini gören bilge ozan boş durur mu; hemen sazına bir düzen verip şunları söylemiş:
ne bilge var ne bilgelik
etraf orman hem bağçelik
o, bezmden ayak çekeli
bağçeler oldu fitnelik…
Efendim, bir başka masalda görüşmek üzere muhabbetle kalınız…