
Efendim, sadece Batı’nın kayığına binmiş bizdeki filologlar bir türkü tutturmuş gidiyorlar. Neymiş efendim, Türkçe, Arapçadan üstünmüş! Hatta Kâşgarlı Mahmud da Dîvânu Lugâti’t-Türk’ünü bunun için yazmışmış. Hadi oradan… Zamanın koskoca âlimi, sizin gibi böyle bir kısır tartışmaya girer mi? Kısır diyorum, lâkin buradan hak ve hakikat namına hiçbir şey çıkmaz!
Babil kulesinin efsanesini hepiniz bilirsiniz. Çoğu kaynağa göre 7 katlı olup, cennete ve tanrıya ulaşmak için kralın emriyle yaptırıldığına inanılan bir kuledir. İnanışa göre bu kule, âdemoğlunun gökteki tanrılara ulaşabilmesi için inşa edilmişti. Bu yüzden onların gayesi, tanrılarla yakından bir bağ kurup her iki alemi de güzelleştirmeleri için gökyüzüne kadar yükselecek bir merdiven yapmaktı. Daha açık söylemek gerekirse hem insanları tanrı ile, hem de tanrıyı insanlar ile bir araya getirecek; yer ile göğü birbirine bağlayan bir köprü, bir kapıydı bu. Tanrı da bu sayede, istediğinde kendisine layık (laik değil!) olan kulenin en tepesindeki yerini alabilecekti.
Fakat durum, hiç de beklenildiği gibi güzel neticelenmedi. İnsanların tahmininin aksine, bu parlak fikir tanrıların hiç de hoşuna gitmemişti. Efsaneye göre tanrı, kendisine ulaşmaya çalışan insanların bu teşebbüsünü, bir saygısızlık olarak görmüş ve ceza olarak da o zamana kadar aynı dili konuşan insanların dillerini karıştırıp bir karmaşa yaratmıştı. Neticede ise artık insanlar, kendilerini bilmezliğin bir cezası olarak birbiri ile anlaşamaz hale gelmişti.
“Özellikle Yahudi ve Hıristiyanlıkta bahsi geçen ve dinî bir bakış açısıyla ele alınmış bu mit, insanın kendini beğenmişliğini, ne kadar bilse de aslında hep yetersiz olduğunu gösterirken; bunun karşısında ‘tanrının kusursuz aklını’ kıyaslamış ve dil çeşitliliğinin de kökenini kendince aydınlatmıştır.” Dolayısıyla, “İbrahimî dinlerin mantığı gayet açıktır. Tanrı ulaşılamaz bir noktadadır ve dolayısıyla kendini bilmeyip buna cüret edecek olan kişi cezalandırılır.”
Demek ki bu kule, bir lisan kulesi… Herkesin sahip olduğu lisanı kullanmak suretiyle Yaratan’ına ulaşmak mecburiyetinde olduğu bir kule…. Yani lisanın aslında bu kulede hiç de bir ehemmiyeti yok! Aslolan O’na (C.C.) vuslat.
Hâl böyle iken insanlar, neden hâlâ lisana bağlı s.dik yarışına girer; bunu anlamak zor. Lakin şuubî dâvâ her yerde…
Peki Rabbimiz bizi bu hususta nasıl uyarıyor? “Allah katında en değerliniz, en derin takva bilincine sahip olanınızdır” (Hucurât, 13) diye. Demek ki kâfirin mitinin (babil kulesi) hakikat alanı da aynı gerçeğin peşinde!
O halde gelin; artık bu saçma şuubî taassubu terk edelim!
Hani, eskilerin dediği gibi, “Üstünlük, takva iley(h)di.”