DilDoç. Dr. Abdülkadir DağlarTöreli Yazılar

Zarf ~ Zarâfet Kelimelerine Dâir

-Töreli İştikâk - 3-

Zarf ~ Zarâfet Kelimelerine Dâir

-Töreli İştikâk – 3-

Töreli cemiyet hayâtında âdâb-ı muâşeretin teâmül ve tedâvülünde en mühim hususlardan biri de ikrâm ve sunum âdâbıdır… Teşrîfat töresi dâiresinde genellikle şifâhî kâidelere oturtulmuş olan bu sunum âdâbının, kimi töreli ahlâk kitaplarında yazılı hâlde bulunduklarına da şâhit olunmaktadır… Yeme-içme ikrâmından, giyim-kuşam sunumuna; ilim-irfan paylaşımından, hediyeleşme usûlüne; haberleşme ve yazışma üslûbundan, konuşma ve sohbet âdâbına pek çok husus bu ikrâm ve sunum töresi içerisinde yer almaktadır… Ne sunulduğu kadar neyle ve nasıl sunulduğunun da önem arzettiği bir sunum töresidir bu; yânî –kelime anlamlarıyla– mazrûf kadar zarfın ve zarâfetin de çok önemli sayıldığı bir töre…

Pekâlâ, ne anlama gelir, bu kökteş zarf ve mazrûf kelimeleri..? Zarâfet kelimesi ile hangi yönden kökteşlik alâkası kurarlar..?

Zarf, en genel anlamıyla “özel muhâtabına ya da sâhibine sunulan, gönderilen bir şeyi koruma ve gizleme amaçlı kap, kılıf, mahfaza” demektir… Zarf, içine mektup, dâvetiye gibi muhâtabına özel gönderilerin konulduğu; kâğıt, deri gibi malzemeden yapılan kese şeklindeki mahfaza… Kezâ, ikrâmı ve sunumu daha da güzel ve etkili kılmak amacıyla fincan, bardak ve tas-tabak gibi kapların, içine konulduğu, altın, gümüş, bakır gibi mâdenlerden îmâl edilmiş mahfazaya da zarf dendiği mâlûmdur…

Mazrûf, zarfın içinde, muhâtabına özel olarak sunulan şeydir… Mazrûf, ancak muhâtabının ve sâhibinin açmakta izinli olabildiği zarfın içindeki mahrem gönderi…

Zarf kabuksa mazrûf özdür… Zarf kalbse mazrûf îmandır… Zarf gönülse mazrûf muhabbettir, aşktır, cemâldir… Zarf ilimse mazrûf hikmettir, mârifettir… Zarf şekilse mazrûf muhtevâdır… Zarf lafızsa mazrûf mânâdır… Zarf şiirse mazrûf mazmûndur… Ve daha niceleri bu mukâyese ile misâle, temsîle kavuşur…

Bu kelimelerle müştakk/kökteş zarâfet ve zarîf kelimelerine gelince…

Zarâfet, yaygın kullanımda “hâl, hareket, tavır ve davranışlardaki incelik, güzellik ve uyum; zerâfet” anlamına gelmektedir…

Zarâfet, aslında bir sunum san‘atıdır, sunumdaki inceliktir, sunulan şeyle sunum arasındaki âhengi gözetmektir… Zarâfet, mazrûfu kendine hâs zarfıyla sunma san‘atındaki ustalıktır… Zarâfet, her mazrûfun, kendine hâs bir zarfının olduğunu ve ancak kendi zarfında kâmil ve en güzel şekilde görünebileceğini idrâk etmektir… Zarâfet, mazrûf ile zarf arasında muayyen ve âhenkli bir alâka bulunduğunu hesâba katmaktır…

Zarîf, zarf, mazrûf ve zarâfetin ne demek olduğunu ve hangi keyfiyette bulunduğunu bilen kimsedir… Zarîf, bir ikrâm ve sunum ustasıdır; kime, ne zaman, ne sunulacağını bilen ve sunumun nasıl yapılacağı husûsundaki kâideleri gözeten kimsedir… Zarîf, bir meclis ve sohbet insânıdır; –belâgat tâbîriylemuktezâ-yı hâl ve makâma mutâbık olmanın ne idüğünü bilen kimsedir… Zarîf kimse, bağlamı çok iyi tâkip eden, –deyimi yerindeyse– tam bir teşrîfat ustasıdır…

Zurafâ, yânî zarîfler… Onlar cemiyet içi beşerî münâsebetleri incelik ve nezâket üzerine inşâ eden zarâfet san‘atkârlarıdır… Onlar, cemiyet binâsının taşlarını zarâfet mîzânıyla tam yerine yerleştiren âhenk mühendisleridir…

Cemiyet, millet ve insanlık olarak zarâfete olan ihtiyâcın çok fazla hissedildiği, modern ve materyalist bir çağdayız… Teknoloji denen hissizleştirme ve ruhsuzlaştırma çarkları arasında insânı ve insâna dâir tüm latîf münâsebetleri mekanikleşmekten ve robotikleşmekten kurtaracak olan da zarâfettir…

Selâmet ve letâfetle kalınız…

Abdülkadir Dağlar

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu